1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. 'ESNEK DE OLABİLİR, DAHA MİLLİYETÇİ DE…'
'ESNEK DE OLABİLİR,  DAHA MİLLİYETÇİ DE…'

'ESNEK DE OLABİLİR, DAHA MİLLİYETÇİ DE…'

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs konusunda çizeceği yol ile ilgili net bir durumun şu anda olmadığına işaret eden akademisyenler, pratikte fazla bir şeyin değişmeyeceği görüşünde paylaşt

A+A-

Didem MENTEŞ

Türkiye’de gerçekleşen Anayasa referandumu ardından gözler Recep Tayyip Erdoğan'ın Kıbrıs siyasetine çevrildi.

Referandum sonrası Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs meselesiyle ilgili nasıl bir yol izleyeceği merak konusu oldu. Kıbrıs ile ilgili Erdoğan’ın ortaya koyacağı tavır ile ilgili net bir durumun şuanda olmadığına işaret eden uluslararası ilişkiler uzmanları, pratikte fazla bir şey değişmeyeceği görüşünde bulundu, çeşitli öngörüler ortaya koydu, bazı ihtimalleri göz önünde tuttu.

Kimi uzmanlar Erdoğan’ın Kıbrıs meselesiyle ilgili esnek de davranabileceğini veya çok daha milliyetçi bir yön çizebileceğini ifade ederken, kimi uzmanlar ise Erdoğan’ın veya AKP’nin kendi içinde tutarlılığı olan bir politika izlediğini ve bundan sonra da aynı politikaya devam edeceğini aktardı.

Sözen: “Rum tarafının ve Türkiye’nin kararları etkili olacak”

DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Sözen, Kıbrıs konusunda Erdoğan’ın nasıl bir yön çizeceğinin çok net olmadığını belirterek, pratikte fazla bir şey değişmeyeceğini söyledi. Referandum sonucu daha da güçlenen Erdoğan’ı Türkiye muhalefetinde şuanda sorgulayacak siyasi aktörün pek olmaması nedeniyle Kıbrıs meselesinde de ya esnek davranabileceğini veya çok daha milliyetçi bir çizgi izleyebileceğini vurguladı.

Sözen, Türkiye’nin atacağı adımla birlikte Kıbrıs Rum tarafının da vereceği kararın çok önemli olduğunu ve birbirini etkileyecek kararlar olduğuna dikkat çekti.

Farklı değerlendirmeler

Türkiye’deki rejimin otoriterliğe kaydıkça, Kıbrıs’a iklimsel bir etkisi olabileceğini söyleyen

YDÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Bilge Azgın ise Kıbrıs müzakereleriyle ilgili Erdoğan’ın veya AKP’nin kendi içinde tutarlılığı olan bir politika izlediğini ve bundan sonra da aynı politikaya devam edeceklerini ifade etti.

Türkiye’deki referandumun Kıbrıs’ta ya bir açılım ya da daha sert politikalar izleneceğine dair iki ayrı görüşler olduğuna işaret eden LAÜ Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İlksoy Aslım da şuanda gelişmeleri beklenip görülmesinden yana olduğunu aktardı.   

Güryay, dövizde şuanda “istikrar” var dedi

Bu arada referandum sonucuyla birlikte döviz kurlarının da ne olacağı merak konusu oldu.  YDÜ Öğretim Üyesi, Ekonomist Doç. DR. Erdal Güryay,  kısa vadede çok büyük bir değişiklik beklenmediğine işaret ederek, dövizin istikrarlı bir gidişte olduğunu ancak bunun referandum sonucu değil Türkiye Hükümeti’nin daha önce yapmış olduğu açılımlar ve vergi bağışlamaları nedeniyle devam ettiğini söyledi. Güryay, Bu açılımların kaldırılması dövizin yükselmeye başlayabileceğini ifade etti.

 


YDÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Bilge Azgın
“Türkiye’deki rejim otoriterliğe kaydıkça, Kıbrıs’a iklimsel bir etkisi olabilir”

Türkiye’deki rejimin otoriterliğe kaydıkça, Kıbrıs’a iklimsel bir etkisi olabileceğini söyleyen

YDÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Bilge Azgın, Kıbrıs müzakereleriyle ilgili Erdoğan’ın veya AKP’nin kendi içinde tutarlılığı olan bir politika izlediğini ve bundan sonra da aynı politikaya devam edeceklerini ifade etti.

Dr. Bilge Azgın, şunları söyledi: “Türkiye 15 Temmuz’dan sonra seçimli veya rekabetçi otoriter bir rejim olarak tanımlanıyordu. Referandumdan sonra artık plebisitçi otografi olarak tanımlanacak. Hâlihazırda çok kutuplaşmış bir toplum olan Türkiye’nin, şimdi bir de % 51’e % 49 gibi birbirine yakın, bir kutuplaşma daha üzerine bindi. Bu bir toplum için çok ağır bir yüktür. Evet, Erdoğan için bir zaferdir bu. Yeni sistemdeki güç sistemsel olarak da güç aldı ama şuanda Türkiye’yi yönetmek daha zor hale geldi. Bu kırılma potansiyelin, kutuplaşmanın da yansımalarını ileriki dönemde görebiliriz. 

Öte yandan Türkiye AB üyeliğine, demokratikleşmeye reformlarını yaptığında 2002- 2004 arasında Kıbrıs’ta yansımalarını gördük. Dolayısıyla Türkiye’deki rejim otoriterliğe kaydıkça, Kıbrıs’a iklimsel bir etkisi olabilir. Müzakerelerle ilgili sonuçta Erdoğan’ın veya AKP’nin kendi içinde tutarlılığı olan bir politika izlediğini düşünüyorum. Bundan sonra da aynı politikaya devam edecekler. Ama şuanda Türkiye’yi düşündüren konu Kıbrıs değil Suriye konusudur. Suriye konusu onlar için daha önemlidir” 

 


LAÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü  öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. İlksoy Aslım
“Kıbrıs’ta izlenecek politikaları bekleyip görmek gerekir”

Türkiye’deki referandumun Kıbrıs’ta ya bir açılım ya da daha sert politikalar izleneceğine dair iki ayrı görüşler olduğuna işaret eden Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İlksoy Aslım, şuanda gelişmeleri beklenip görülmesinden yana olduğunu aktardı.   

Aslım, şunları söyledi: “Referandumdan ‘evet’ çıkması sürpriz olmadı. Çünkü o konuda çıkan kamuoyu yoklamaları vardı. Çeşitli görüşler var. Referandum sonunda ‘evet’ çıkarsa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha yumuşak politikalara gideceğine yönelik. Ama bunun tam tersi görüşlerde söz konusudur. Bu nedenle bir müddet beklemek gerekecek. Ama Avrupa’dan gelen sinyallerde, referandumun orda çok hoş karşılanmadığı yönündedir. Türkiye içinde nasıl bir tepki verir? Bu da aslında Meclis’teki siyasi partilerin kendi değerlendirmelerini yapmasından sonra söz konusu olacak. CHP’nin referandumu yargıya taşıma kararı olur mu olmaz mı muhtemelen CHP içinde tartışılacak. Kıbrıs’a yansımaları konusunda da iki ayrı görüş var. Biri Türkiye’nin Kıbrıs’a daha sert politikalar izleyeceği yönünde, bir kısım görüş de Kıbrıs’ta daha bir açılım yönünde politikaları yürüteceğidir. Bu yalnız Kıbrıs’a yönelik değil gerek Avrupa Birliği’ne gerekse Orta Doğu’ya yönelik yaklaşım olacak deniyor. Ben biraz bekleyip görülmesi taraftarıyım. Çünkü Türkiye devletinin politikaları 2010 yılından beridir değişkenlik arz ediyor. Tepki politikaları çok fazla bu nedende dolayı temkinli konuşmakta yarar var diye düşünürüm”


YDÜ Öğretim Üyesi, Ekonomist Doç. Dr. Erdal Güryay
“Döviz istikrarlı gidiyor”

YDÜ Öğretim Üyesi, Ekonomist Doç. DR. Erdal Güryay,  Türkiye’deki referandum ardından dövizin istikrarlı bir gidişte olduğunu ancak bunun referandum soncu değil Türkiye Hükümeti’nin daha önce yapmış olduğu açılımları ve vergi bağışlamaları nedeniyle devam ettiğini söyledi.

Güryay, şunları vurguladı: “Referandum sonucunu değerlendirmek için henüz çok erkendir. Bugün döviz kurlarına baktığımda hepsi düşüşte ama bunun seçim sonucundan dolayı olduğunu da söyleyemeyeceğim. Referandum kararı çıkmadan aylar önce Türkiye hükümeti bayağı açılımlar yapmıştı. ÖTV ve KDV’de indirim gibi vergi bağışlamaları yapmış ve dövizin artmasını dizginlemişti. Bence aynı etki devam ediyor, bugünkü düşüş seçim sonucu değildir. Referandum sonrası ÖTV, KDV gibi vergi indirimleri ve diğer bazı açılımlar kaldırılırsa, döviz yükselmeye başlar diye düşünürüm. Kısa vadede çok büyük değişiklik beklemiyorum ancak bu istikrar için alınan önlemler kaldırılırsa dövizin yukarıya doğru çıkacağını düşünüyorum ama bunları söylemek için çok erkendir” 


DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Sözen
“Erdoğan, Kıbrıs konusunda esnek de davranabilir, çok daha milliyetçi bir çizgi de izleyebilir”

DAÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Sözen, Kıbrıs konusunda da pratikte fazla bir şey değişmeyeceğini söyledi. Referandum sonucu daha da güçlenen Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Türkiye muhalefetinde şuanda sorgulayacak siyasi aktörün pek olmaması nedeniyle Kıbrıs meselesinde de ya esnek davranabileceğini ya da çok daha milliyetçi bir çizgi izleyebileceğini vurguladı.

Sözen, Kıbrıs konusunda Erdoğan’ın nasıl bir yön çizeceğinin çok net olmadığını, Türkiye’nin atacağı adımla birlikte Kıbrıs Rum tarafının da vereceği kararın çok önemli olduğunu ve birbirini etkileyecek kararlar olduğuna dikkat çekti.

Sözen: “İleride Türkiye’de demokrasinin tekrardan yeşerebilmesi için önemli bir sonuç”

Türkiye’de enteresan bir seçim yaşandığını söyleyen Ahmet Sözen, ‘evet ile hayır’ın birbirine çok yakın olduğunun bilindiğinin, bu yüzden ortaya çok sürpriz bir sonuç çıkmadığını belirtti. Sözen, “Tabiri caizse Türk halkı kabak gibi ortadan ikiye ayrılmıştır. Bir yarısı başkanlık sistemini desteklerken diğer yarısı tamamen bunun tersini söylüyor. Bu tabi gerek iktidar tarafından gerekse muhalefet tarafından nasıl okunacak, nasıl algılanacak çok önemlidir. Yüzde 51’in kabul ettiği, yüzde 49’un istemediği bir şey, ‘biz kazandık, istediğimizi yaparız’ şeklinde yani majoriteryan (çoğunlukçu)  demokrasiyle mi algılanacak yoksa bu önümüzdeki 2 yıl içerisinde anayasal değişikliklerin detayları % 49’un da gönlünü alacak bir şekilde mi yapılacak, bunu göreceğiz” dedi.

Arka planda ise ki Anayasa oylamasının OHAL’in gölgesinde yapılmış ve özellikle de iktidar partisi medyanın büyük bir kısmına hakim bir şekilde, medyayı dolu dolu kullanarak, yarışa, muhalefete nazaran en az 10 adım önde başlayacak şekilde yapıldığını vurgulayan Sözen, ‘Hayır’ oyunun bu kadar yüksek oranda çıkmasının önemli olduğunu belirtti. 

İleride Türkiye’de demokrasinin tekrardan yeşerebilmesi için önemli bir sonuç olduğuna işaret eden Sözen, “normalde rejim değişikliği şeklinde olan bu kadar radikal konuda, Anayasa değişikliği yapılırken, çok daha büyük kitlelerin konsensüsünü aramak gerekir. Bu değişikliği yaparken geniş halk kitlelerinin, onayını alıp, kutuplaştırmak yerine, tam tersine demokratik ülkelerde çok daha konsensüs arayarak, ortak yol bularak yapılır. Maalesef bu yapılmadı, tam tersine tansiyonu yüksek bir kutuplaşmayla yapıldı. Bir yerde iktidar partisinin, muhalefetteki diğer partileri pek dinlemeden, bir konsensüs aramadan yaptığı değişikliklerdir. Bu yüzden de Türkiye’de bunun sıkıntıları yaşanacaktır” dedi.

“Türkiye majoriteryan yönetime geçmiştir”

Başkanlık sisteminin 2019 yılında yürürlüğe gireceğini, bu 2 yıllık süreçte neler olacağının net görünmediğini söyleyen Ahmet Sözen, şunları aktardı: “Örneğin bu % 49 Hayır’ı kullanabilecek yeni bir siyasi aktör sahneye çıkar mı ve bu akımı ters çevirebilir mi bunları göreceğiz. Ama benim gördüğüm AKP majoriteryan, yani çoğunlukçu demokrasiye veya majoriteryan (çoğunlukçu) yönetime geçmiştir. Yani çoğunluğun – ki, burada diğerinden fazlalığı % 1 dahi olsa, istediğini yaptığı ve bunun “meşru ve demokratik” sayıldığı bir anlayışla yani bir başka isimle; seçim demokrasisidir. Bu formülle hareket ediyor. Gerçek anlamda demokrasi bu değil. Gerçek anlamda demokrasi; adil ve özgür bir şekilde yapılan seçimler demokrasinin bir parçasıdır ama tümü değil. Gerçek anlamda bir demokrasi olacaksanız, adil ve serbest seçimlere ek olarak, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının tesis edildiği, azınlık haklarına saygı gösterildiği bir sistemden bahsederiz. Bu ayaklar eksikse, o demokraside bir sıkıntı var demektir. Erdoğan son yıllarda tamamen her konuyu ‘halk ne derse o olur’ yani seçim demokrasisine bağlamıştır. Özellikle son yıllarda, küresel bazda popülist siyasilerin yükselişini görüyoruz. Halk karar verirsin, ama halk idam da şeriat da isteyebilir. Her şeyi halka mı sormak gerekiyor? O zaman yöneticilere ne gerek var? Bunlar, günümüzde demokrasinin kendi içerisinde yaşadığı sıkıntılardır. Bu sıkıntıları bu popülist politikacılar yeni bir yönetim tarzı olarak kullanıyorlar.

“Esnek de davranabilir, çok daha milliyetçi bir çizgi de izleyebilir”

Kıbrıs konusunda da pratikte fazla bir şey değişmeyeceğini vurgulayan Ahmet Sözen, şunları aktardı: “Erdoğan zaten fiilen Türkiye’de mutlak karar vericidir. Kıbrıs konusunda da pratikte fazla bir şey değişmeyecektir. Şuanda Anayasa değişikliğiyle, var olan durumu 2 sene sonra hayata geçecek şekilde anayasal hale getirmiştir. Şimdi, Erdoğan’ın önünde bir referandum konusu kalmadığı için Kıbrıs ve diğer meselelere daha çok zaman ayırma fırsatı olacak. Gücü artmıştır ve bu konularla ilgili vereceği kararları çok daha rahat bir şekilde verebilecek duruma gelmiştir. Şimdi, kendisinin kararlarını sorgulayan çok daha az insanlar olacaktır. Çok dar anlamda karar verme sürecine bakarsanız, bu hem iyi, hem kötüdür. Kıbrıs meselesinde daha esnek davranmak isterse onu da yapabilir. Kendisini sorgulayacak aktörler Türkiye’de pek yoktur veya tam tersine Kıbrıs meselesinde çok daha milliyetçi çok daha şahin bir çizgi de izleyebilir. Yine bu konuda kendisini sorgulayacak, kendine karşı duracak aktörler yoktur. O yüzden bir şekilde Rum tarafı da esnek davranacaksa taraflar arasında çok hızlı bir anlaşma da olabilir. İkinci senaryo ise daha bir milliyetçi bir çizgi izler, tamdan işler tırmanır ve bu Doğu Akdeniz’de gaz aramaları derken, karşılıklı tansiyonun yükselmesi ve hatta bir çatışma ortamına bizleri sürükleyebilir. Bir diğer olasılıksa, bir şekilde taraflar belki şuanda tansiyonu yükseltmeyelim, Rum tarafındaki seçimler de var, işleri rölantiye alalım ve 2018 Şubat’ın seçimler olduktan sonra – yani “başka bir baharda” - tekrardan bu konuyu ele alırız diyebilir. Ama şu anda işlerin hangi yöne gideceği konusunda çok net değiliz, çünkü bu iş sadece Türkiye’nin atacağı adımla da alakalı değil. Birbirini etkilediği için Türkiye’nin atacağı adımla birlikte Kıbrıs Rum tarafının, özellikle Anastasiadis’in nasıl bir karar vereceği de önemlidir. Kendisini bir sonraki Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak mı görmek ister, yoksa Birleşik Kıbrıs Federasyonu’nun dönüşümlü başkanı olarak mı görmek ister, biraz da ona bağlı. Ama bu iki ülkenin, iki aktörün, önümüzdeki birkaç hafta içinde atacağı adımlarla alakalıdır ve bu kararlar birbirini etkileyecektir. Eğer iki taraf da esnek davranabilirse, çok hızlı bir çözüme de gidilebilir. Ama bunun olasılığının, özellikle de geçmişteki tarafların karnesine bakılınca, çok yüksek olduğunu düşünmüyorum”

 

 

Bu haber toplam 5265 defa okunmuştur