EURO 2020: Futbolun Evi - Futbolun Ruhu
Ne kadar penaltı istatistiği üzerine bilimsel çalışma yapılsa da, en iyi penaltıcılar penaltı noktasına gelse de; futbolun ruhuna karşı durmak mümkün değildir.
Serkan Tansel
[email protected]
“Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum. Nihayetinde topun asla beklenen yere gitmediğini öğrendim. Özellikle, söylendiği gibi gerçek olmayan insanların yaşadığı büyük şehirlerde bunun bana çok yardımı dokundu. (…) İnsanlar, politikacılar ve filozofların alanı yerine futbolun basit ahlakına bakmakla daha iyi edebilir!"
Albert Camus
Bugünlerde yazım dünyasında hangi alanda veya hangi konuda kalem oynatacak olursanız olun, pandeminin etkilerine değinmeden geçmeniz mümkün olmuyor. Dünyayı saran pandemi bir şekilde dünyanın ve hayatın sınırlarını tekrar çiziyor. Öyle ki, 2020 yılındaki neredeyse tüm uluslararası etkinlikler pandemi yüzünden erteleniyor. Bunlar arasında küresel anlamda en büyük spor organizasyonu olarak kabul gören Tokyo 2020 Olimpiyatları ve Avrupa’nın en büyük futbol organizasyonu olan Avrupa Futbol Şampiyonası (Euro 2020) pandemiden nasibini alarak 2021 yılına ertelenmişti. İşin ilginç tarafı 2021 yılında gerçekleşen Avrupa Futbol Şampiyonası’nın resmi adının “2020” şeklinde geçiyor olmasıydı. Yıllar sonra bu anomali, “Euro 2020 hangi yıl gerçekleşti?” gibi şaşırtmalı bir soruya malzeme olabilir.
Pandeminin gölgesinde gerçekleşen Euro 2020, birçok ilke ve ilginç hikâyeye sahne oldu. İlk kez kupa Avrupa’nın 12 farklı şehrinde oynandı. Genelde skor olarak kısır geçen, gol yememek üzerine savunma ağırlıklı futbol oynanan Avrupa Şampiyonalarının tersine Euro 2020, izleyiciler için heyecanlı ve gollü maçlara sahne oldu. Yine geçmiş turnuvalardan bir nebze farklı olarak, yıldızlardan çok kolektif oyunun başarılı olduğu bir turnuva olarak tarihe geçti. Şampiyonanın en iyi futbolcusunun yıldız golcülerden veya orta saha virtüözlerinin biri değil, İtalyanların genç file bekçisi Gianluigi Donnarumma’nın seçilmesi de bunun bir göstergesi olarak görülebilir. Pandeminin yarattığı kısıtlı dünyadan biraz olsun nefes alma şansı bulan birçok teknik direktör takımlarını muhafazakâr futbol sistemlerinden kurtararak yeni ve farklı sistemleri sahada uygulamaya çalıştı. Şampiyonanın başrolünü paylaşan ve finale kadar yükselen iki takım İtalya ve İngiltere, bu pozitif futbolun örneklerini sergilediler. Hem oynadıkları oyunun kalitesi hem de final oynamaları sebebiyle Roberto Mancini’nin İtalya’sı ve Gareth Southgate’in İngiltere’si ayrı bir değerlendirmeyi sonuna kadar hak ediyorlar.
Futbolun Eve Dönüşünü Beklerken
İngiltere, 1966 Dünya kupasında uzatmada Geoff Hurst’ün kale çizgisini geçip geçmediği “tartışmalı” golü ile Batı Almanya’yı mağlup ederek kupayı kazanmasından tam 55 yıl sonra büyük bir turnuvada ilk kez kupaya bu kadar yaklaştı.
İngiltere ulusal takımının teknik direktörü Southgate, takımını İngilizlerin geleneksel 4-4-2 dizilişinden farklı olarak çoğunlukla 4-2-3-1 dizilişi ile sahaya sürdü. Turnuva boyunca sadece Almanya ve finalde İtalya’ya karşı 3-4-3 dizilişini tercih etti. Southgate kalede Jordan Pickford’a, savunmanın ortasında deneyimli ikili John Stones – Harry Maguire, kanat bekleri olarak ise genelde sağda hızlı Kyle Walker, solda ise Luke Shaw’a yer verdi. Savunmanın önünde genç ve dinamik Kalvin Phillips ile Declan Rice’a yer vererek güçlü bir takım savunması oluşturmuş ve İngiltere’yi zor gol yiyen bir turnuva takımına dönüştürmüş oldu. Orta sahadaki bu ikilinin önünde ise iki genç yetenek Mason Mount ve Bukayo Saka ile kolay adam eksiltebilen, yıldız oyuncu Raheem Sterling’e yer verdi. Forvetin ise değişmez oyuncusu hızlı ve golcü Harry Kane oldu. Böylece ortaya iyi savunma yapan, gol pozisyonu vermeyen, orta sahada dinamik, forvette ise hem hızlı çıkabilen hem de kolay adam eksiltebilen ve dikine oynayabilen bir İngiliz millî takımı çıktı. Southgate’in takımı, Grup maçlarında gol atmakta zorlansa da gol yemeden gruptan çıkarken, eleme turlarında vitesi yükselterek fazla zorlanmadan ve tek maç dışında tüm maçlarını “evlerinde – Wembley” de oynayarak finale kadar yükseldi.
İngilizler kendi ülkelerini “futbolun beşiği” veya “oyunun anavatanı” olarak tanımladıkları için şampiyonanın başından itibaren “Futbol evine dönüyor” sloganı ile iddialı olduklarını ortaya koydular. Bu sloganın Brexit ile birlikte hem Kıta Avrupası’na hem de Avrupa Birliğine karşı bir duruş olduğunu da belirtmekte fayda var. Günün sonunda İngilizler, kupanın eve dönmesini sağlayamadı ama, Wembley’de turnuvanın son maçını oynama başarısına erişerek futbolun eve dönmesine, kupanın ise Roma’ya gitmesine şahit oldular.
Çöküşten Zafere Bir İtalyan Yazı
Yaklaşık 1.5 senedir yaşadığımız COVID-19 pandemisinin hiç şüphesiz en çok zarar verdiği ülkelerden biri de İtalya olmuştur. İlginçtir pandeminin farklı varyantlarla dönüştüğü 2021 yılı ise İtalya için bir nevi zafer yılı olmuştur. Önce Avrupa’nın müzik şöleni olan Eurovision’da Maneskin kazanmış, Euro 2020’de ulusal futbol takımı kupayı kaldırmış, Tokyo 2020 olimpiyatlarında ise kendileri adına madalya rekoru kırarken olimpiyatların atletizmde en değerli branşı olan 100 m sprint yarışında Lamont Marcell Jacobs ile, 4x100 m. Bayrak (Erkek) yarışında ise sprint takımı ile ipi en önde göğüslediler. Son olarak ise Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonu oldular.
Tekrar futbola dönecek olursak; İtalyan ulusal futbol takımı, 2018 yılında Dünya Kupası elemeleri play-off turunda İsveç’e elenerek uzun bir aradan sonra Dünya Kupası finallerine katılamamıştı. Üç buçuk sene gibi kısa bir sürede bu hayal kırıklığı büyük bir zafere nasıl dönüşmüştür? Roberto Mancini Şampiyona öncesi yaptığı açıklamada İtalya ulusal futbol takımının dönüşümünü özetler: “Daha önce çalıştırdığım her takımda, her zaman daha hücumcu bir yaklaşım getirmeye çalıştım. (…) Bazen bunu başarırsın, bazen yapamazsın. Ancak bu durumda taraftarlarımıza izleyip keyif alacakları bir millî takım vermenin tam zamanıydı.” Mancini sadece üç buçuk senede, bu takımı hücum oynayan ve keyif veren bir takıma dönüştürmeyi başardı. Takımın 36 yaşındaki Kaptanı Giorgio Chiellini ise Euro 2020 finalinde medyaya şöyle der: “İsveç’e karşı alınan yenilgiyi asla unutmayacağız, çünkü son 3 yılda bu hayal kırıklığını coşkuya dönüştürmeyi başardık.”
İtalya 2018 yılında takımın başına Roberto Mancini’nin geçmesi ile birlikte geleneksel savunma ağırlıklı Catenaccio sisteminden 4-3-3 sistemine geçiş yaptı. Bu sistemle birlikte İtalya, kanat bekleri ileri çıkan, orta üçlüsü daha çok oyun kurucu ve yaratıcı pas oyunu oynayabilen, ileride ise sabit bir santrforu olmayan; üçü de hareketli ve yer değiştiren forvet oyuncuları ile kurulu dinamik bir takıma dönüştü. Geleneksel olarak iyi savunma yapmayı bilen takım, hem pasa dayalı topa sahip olma oyunu oynarken hem de rakip ceza alanı önünde (3. bölgede) yaptığı baskı ile birlikte daha golcü bir takıma da evirilmiş oldu. Mancini, bu oyunu oynatabilmek için kalede genç yıldız Gianluigi Donnarumma’ya, savunmanın ortasında tecrübeli ikili Leonardo Bonucci ve Giorgio Chiellini’ye, savunmanın kanat beklerinde ise sağda pas oyununa yatkın Alessandro Florenzi, solda ise sağ ayaklı ve orta saha özelliklerine sahip Leonardo Spinazzola’ya takım kurgusu içerisinde yer verdi. Orta üçlüyü ise yetenekli ve pas oyununa yatkın oyun kurucu özellikleri sahip Jorginho, Nicolò Barella ve Marco Verratti’den oluşturdu. Mancini ideal on birinde forvette ise merkezde Ciro Immobile, kanatlarda ise on numara özelliklere sahip Lorenzo Insigne ve skorer kanat oyuncusu Federico Chiesa’ya yer verdi. İtalya’nın ideal on biri böyle şekillenirken, Mancini turnuva boyunca kolektif uyumu ve takım oyununu sağlamak adına tüm oyucularından yararlanmaya çalıştı. Her maçta beş oyuncu değişikliğini hakkını kullanmaktan çekinmezken, uzatmaya giden maçlarda ise ek değişiklik hakkını da kullanmaktan geri durmadı. Grup aşamasından çıkmayı garantiledikten sonra grubun üçüncü maçında ise ideal on bir dışındaki oyuncularını kullanmayı tercih etmişti. Bazı yorumcular Mancini’nin her oyuncudan yararlanmak istemesini ve maç içinde bu kadar oyuncu değişikliği yapmasını, 1990 yılında İtalya’da düzenlenen Dünya Kupası maçlarında İtalya kadrosunda yer almasına rağmen hiç süre almamasına bağladı. Her ne sebeple olursa olsun yıldız oyuncuların değil tüm takımın katkı koyduğu kolektif uyum içinde bir takım ortaya çıktı. Böylece Mancini’nin İtalya’sı, mucizevi bir dönüşüm, kolektif ve pozitif bir futbol anlayışı ile birlikte kupayı Roma’ya getirdi.
Futbolun Ruhu, Penaltıların Adaleti
Teşbihte hata olmaz derler; futbolda penaltı atışları ile yazı-tura atmak benzerdir. Bu benzerlik penaltı atışlarında sonucun bilinmezliğini tarif eder. Futbol tarihi dünyanın en iyi futbolcularının kaçırdığı penaltı atışları ile doludur. Ülkelerinin efsanesi hâline gelmiş Brezilyalı Zico ile Fransız Zidane ve İtalyanların altın çocuğu Roberto Baggio önemli turnuvalarda penaltı kaçıran isimlerden bazılarıdır. Hele ki Baggio’nun 1994 Dünya kupası finalinde Brezilya’ya karşı kaçırdığı penaltı ve yıkıldığı an, ikonik bir kare olarak tarih sayfalarında yerini alır. Euro 2020 finalini penaltılarla kaybeden İngiltere’nin teknik direktörü Southgate için de penaltı noktası güzel anılara ait bir kare değildir. Şöyle ki, Southgate 25 yıl önce, EURO 96'da forma giydiği millî takımda, yarı finalde Almanya'ya karşı penaltı kaçırmıştı. Bu kâbusu tekrar yaşamak istemeyen İngiliz teknik ekip ve Southgate, final öncesi penaltı istatistikleri incelemiş, oyuncularını penaltı çalıştırmış ve finalde penaltılardan önce “iyi penaltıcılarını”, Jadon Sancho ve Marcus Rashford’u oyuna almıştı. Fakat penaltı atışları sonunda evdeki hesap çarşıya uymaz; finalde ikinci yarıda oyuna giren Bukayo Saka ve penaltı atmaları için oyuna alınan Sancho ve Rashford penaltıları kaçırır. Southgate ve İngilizler bir kez daha penaltı kâbusu yaşayarak kupanın “eve” değil Roma’ya gitmesine engel olamaz.
Albert Camus, Cezayir’de okuduğu üniversitenin takımında kaleci olarak futbol oynamıştı. O yüzden yazının başındaki alıntıda da verildiği gibi “topun beklenen yere gitmediğini öğrendim” diyerek futbolun ruhuna ve hayatla benzerliğine gönderme yapar. Euro 2020 finalinde Wembley Stadyumunda penaltıların birileri için beklenen yere gitmediği gibi. Ne kadar penaltı istatistiği üzerine bilimsel çalışma yapılsa da, en iyi penaltıcılar penaltı noktasına gelse de; futbolun ruhuna karşı durmak mümkün değildir. İşte bu yüzden Futbol oyunu, matematiğin çözemediği bu çok bilinmeyenli ruhu sayesinde yeryüzündeki milyonlarca futbolseveri meşin yuvarlağın peşinden sürüklüyor.