1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. "Euro Endeksli Muhasebe ve Mali Varlık Yapılarına Dönüşüm"
"Euro Endeksli Muhasebe ve Mali Varlık Yapılarına Dönüşüm"

"Euro Endeksli Muhasebe ve Mali Varlık Yapılarına Dönüşüm"

İthalata dayalı ve dolayısıyla dövize endeksli bir ekonomiye sahip olmamız nedeniyle kontrolü aşan bir enflasyon karşısında tahammül edilemez boyuta varan bir toplumsal çöküntü yaşıyoruz.

A+A-

 

Fikri Toros


Kıbrıs sorunu kaynaklı süregelen siyasi koşulların Ada’nın kuzeyine yansıyan sonuçlarından bir tanesi şüphesiz Türk Lirası kullanımıdır. Bu yüzden tedavülde olan paranın değeri ve faizine dair herhangi bir kontrolümüz olamamış, ekonomik ve mali yönetim, sadece mali politikalara dayandırılabilmiştir. Mali politikalarımızın da yegane enstrümanı yıllık bütçe yasaları olmuştur. Sürekli olarak bir çığ gibi büyüyen ve Kıbrıs Türk halkını kalıcı yoksulluğa mahkum eden aşırı enflasyon kaynaklı bu tür krizlere rağmen, TL kullanımı ‘bir siyasi tercih ve ısrar’ olarak yürürlükte olmaya devam etmektedir. 

Herhangi bir para politikası aracı olmayan, mali disiplinden yoksun ve değeri sürekli olarak dalgalanan bir para birimine bağlı ülke konumunda olduğumuz müddetçe, sürdürülebilir makro ekonomik hedeflere ulaşmak için şart olan öngörülebilirlik ve istikrarın oluşamayacağı ortadadır. Gelinen noktada hiç kimse bunu inkar etmemelidir! Dar ve sabit gelirli emekçiler, işletmelerle birlikte bir bütün olarak ekonomik koşulların gittikçe kötüleşmesini çaresizlik içinde izlemekte ve layık oldukları refah düzeyinden sürekli olarak ödün vermektedirler. Hükümetler de ancak günü kurtarmaya yönelik, etkisi düşük ve çok kısa ömürlü bir takım ‘palyatif’ tedbirler alarak esas sorunu sadece daha kronik bir hale getirmektedirler.

İthalata dayalı ve dolayısıyla dövize endeksli bir ekonomiye sahip olmamız nedeniyle kontrolü aşan bir enflasyon karşısında tahammül edilemez boyuta varan bir toplumsal çöküntü yaşıyoruz. Ekonomik koşullarımız geceden sabaha daha da kötüleşiyor ve bu gidişat karşısında hükümet acizlik içerisinde seyirci kalıyor.  

Euro’ya geçiş konusuna gelince; AB toprağı olan, fakat müktesebatın askıda olduğu bir bölge olarak, Ada’nın kuzeyi Euro’ya geçişe ilişkin oldukça sıra dışı bir konumdadır. İlgili AB ve Avrupa Merkez Bankası direktiflerine göre, Euro bölgesine entegrasyon öncesinde yerine getirilmesi gereken bir takım ön hazırlıklar içeren uyum süreçleri vardır. Örneğin, AB üyelik sürecini tamamlayan ve Euro bölgesine girecek olan ülkelerin tabi olduğu ön koşullardan biri ‘döviz kurunun en az iki yıl boyunca sabitlenmesi’ şartıdır. Olası bir çözüm halinde bu ön koşulun burada ne şekilde yerine getirilebileceği önemli bir merak konusudur. 
Kıbrıs’ta bir çözüm olması durumunda, AB’nin kuzey Kıbrıs’ın mevcut mali performansını dikkate alarak, ‘belirli istisnalar’ uygulaması zaruri olacaktır. 
“Derogasyon” dediğimiz bu istisnalar, Kıbrıs Türk Halkı adına Cumhurbaşkanı Tatar’ın ve hükümetin AB vizyonuna sahip olmalarına bağlı olan hususlar olduğu için şu anda gündemde değildir.

Bilinmelidir ki Euro’ya geçiş teknik olarak mümkündür. Tek taraflı kararla Euro kullanımına geçen Karadağ ve Kosova örnek teşkil etse de, bu ülkelerde Euro‘dan önce Alman Markının kullanıldığını ve Euro‘ya geçişin de Almanya ile eş zamanlı gerçekleştiğini göz ardı etmemeliyiz. Dolayısıyla, kuzey Kıbrıs özelinde Euro’ya geçiş, nev’i şahsına münhasır koşulları çerçevesinde hiç geç kalmadan tartışılmaya başlamalıdır. Eş zamanlı olarak, Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Birimi nezdinde gerekli olan bilgi, teknik ve lojistik desteğe ilişkin istişareler de başlamalıdır. 

Euro kullanımına dair resmi geçiş süreçlerinde, ulusal para birimleri Euro‘nun alt birimleri olarak işlev görürler. Euro banknotlar ve madeni paralar tedavüle sürülmeden önce, fiyatlar, banka hesap özetleri, çalışanların maaşları, muhasebe birimleri ve sermaye yapıları ulusal para birimi cinsinden, fakat Euro’ya endeksli olarak düzenlenirler.  Bu bağlamda, söz konusu süreçlerde Euro bir muhasebe birimi olarak kullanılmaya başlarken, devlet ve finans kuruluşları ise Euro’yu işlemlerinde kullanmaya başlarlar. Euro’nun tedavüle sürülmesinden sonra ise ülke koşullarına göre belirlenen bir süre zarfında ulusal para tedavülde kalır, ancak bankalar ve işletmeler tarafından kademeli olarak toplanarak dolaşımdan çekilir. Dolayısıyla Euro‘ya geçiş süreci çok önceden ‘en ince ayrıntısına kadar’ planlama gerektiren ve aşamalı bir strateji çerçevesinde yürütülmesi gereken bir süreçtir. 

Muhasebe birimi ve sermaye yapılarına ilişkin mevzuatlar Euro‘ya endeksli olacak şekilde revize edilirken, eş zamanlı olarak banka mevduatları, özel sözleşmeler, ücretler ve vergi yükümlülükleri de Euro endeksli olacak şekilde yeniden düzenlenmelidirler. Bunların tümü teknik düzeyde kapsamlı bir planlama ve hazırlık gerektiren işlerdir. Avrupa Komisyonu’nun rızası ve desteği alınarak, Euro endeksli dönüşümle ilgili zorluklar asgariye indirilebilecektir. 

Kıbrıs'ın kuzeyi AB toprağı olduğu ve güneyin hali hazırda Euro Bölgesi’nde olduğu dikkate alındığında, halk desteği ve güçlü bir siyasi irade olması halinde, Komisyon’un gerekli teknik ve lojistik destek sağlamayı olumlu değerlendireceğini öngörmekteyim. 


Bilinmelidir ki, kuzey Kıbrıs özelinde Euro‘ya resmen geçiş,  kapsamlı çözümle birlikte AB hukukuna entegre olacağımız güne kadar zaman alabilecek bir süreçtir. Ayni zamanda, bugünden başlayarak diplomatik girişimlerle teknik ön hazırlıkların kararlılıkla yürütülmelerini gerektiren bir süreçtir. En önemlisi bunun toplumsal bir hedef olarak belirlenmesi ve tüm siyasiler tarafından benimsenmesi gerekmektedir. 


Euro endeksli muhasebe ve mali varlık yapılarına dönüşümün avantajları,  ilgili zorluklara kıyasla çok daha ağır basacağı kesindir. Özellikle sürekli dalgalanan ve döviz karşısında değer kaybeden bir para biriminin kullanılmasından kaynaklanan aşırı hayat pahalılığı, yoksulluk ve sermaye eriyişinin yarattığı sosyo-ekonomik maliyetler ortadayken, ilgili zorlukların göze alınmasında hiç tereddüt edilmemelidir. Türkiye’de yürürlüğe giren kur korumalı mevduat uygulaması benzer bir amaca hizmet eden, güçlü siyasi iradenin bir örneğidir.

Konsensüsle alınacak böyle bir kararla, kontrolü aşan bu enflasyonist ortamda en acil gereklilik olan alım gücü yükseltilecek ve korunacaktır. Bu da, huzurun, refahın, yaşam kalitesinin ve piyasadaki talebin olması gereken, layık olduğumuz seviyeye erişmesini sağlayacaktır.  

Öngörülebilirlik ve istikrar adına, Euro endeksli muhasebe ve mali varlık yapılarına dönüşümle ilgili tartışmaların gündeme gelmesi ivedidir. Bunun bir hedef olarak saptanması, kamu maliyesindeki dengesizliklerin ve ilgili yapısal sorunların düzelmesi açısından da yeni bir motivasyon oluşturacaktır. Bu da büyük bir öneme sahiptir. Mevcut siyasi ortamda sorunları çözmeye yönelik gerekli olan irade yeterli olmasa da, en azından Euro‘ya geçişin ön koşullarından bir başkası olan ‘kamu açığı ve kamu borcuna ilişkin Maastricht Kriterleri’nin tutturulması’ hedefi son derece yararlı olacaktır. Çünkü mali disiplin, her koşulda bir gerekliliktir. 

Bu noktada, Euro’ya endeksli bir düzene geçmemiz, tek başına yapısal reformlara olan ihtiyacın yerini almayacağını; ayrıca, ‘mali disiplin ve hesap verebilirlik eksikliği’ için de bir çözüm olmayacağını vurgulamak istiyorum. Ancak, Euro‘ya geçiş hedefi doğrultusunda planlı ve aşamalı bir dönüşüm süreci, kurumsal ve yapısal reformlar için itici bir güç olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Bu hedefin sürekli gündemde olması, katılımcı bir anlayışla istişare edilmesi ve derhal sürecin başlaması, bu ekonomik ve mali koşullarda halkın bir beklentisi olduğundan, özel bir önem arz etmektedir. 
Para politikası araçlarının yokluğunda, en azından bu fakirleşmenin önüne geçer ve kamu maliyesinde kalıcı bir mali disipline sahip olabiliriz.

Alım gücünün ciddi oranda azalması yanı sıra, ekonomik aktivitenin önündeki Kıbrıs sorunu kaynaklı olan bir başka engel, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Ercan havaalanı ve Mağusa limanına uygulamakta olduğu yaptırımlardır. Bu yaptırımlar, Ercan havaalanına ve Mağusa limanına uluslararası bandıralı uçak ve gemilerin doğrudan ulaşımını engellemektedir. Ayni zamanda, bu limanlardan giriş yapan üçüncü ülke vatandaşlarına ve mal ve hizmet ticaretine, “yasa dışı limanlardan giriş yaptı” muamelesi gösterilmesine yol açmaktadır. Bu da, dış ticaretimizi ve turizm sektörümüzü potansiyelin hayli gerisinde tutmaktadır.

Rum liderliği, önceden hazırlandığı ve BM Genel Sekreterine sunulduğu iddia edilen, tarafların acil ihtiyaçlarına dokunmaya ve kapsamlı çözüm müzakerelerinin önünü açmaya yönelik, etki gücü yüksek bir Güven Yaratıcı Önlemler paketi önerdiğini duyurmaktadır. Basın yoluyla edinilen bilgilere göre, içerisinde kapalı Maraş, Ercan Havaalanı ve Mağusa Limanı’nın da dahil olduğu bu GYÖ paketine dair Rum Liderliğinin samimi ve kararlı bir istişareye hazır olduğu belirtilmektedir.  

Bu bağlamda, Rum Dışişleri Bakanı bahse konu GYÖ paketini ABD Dışişleri Bakanı Blinken ve AB yetkilileri nezdinde gerçekleştirdiği ziyaretlerde anlatmakta ve destek çağrısı yapmaktadır. Önerilen önlemler, kapalı Maraş’ın 550 ve 789 no’lu BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda açılımı; Ercan Havaalanının BM yönetiminde doğrudan uçuşlara açılması; ayrıca Mağusa Limanı üzerinden ticarete ilişkin ve AB tarafından yönetilecek olan pratik düzenlemelerden ibarettir. 

Başta turizm, ticaret ve sanayi sektörlerimize müthiş bir ivme kazandırma potansiyeli olan bu önlemlerin yürürlüğe girmesi, yerli ürünlerimizin Avrupa pazarına tercihli ticaret tarifesi kapsamında erişim sağlayacak AB Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün önünü açacaktır. İthal ürünlerimizin, Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında ticareti mümkün olacaktır. Mağusa Limanında bulunan tersane dahil tüm hizmetlerin, uluslararası bandıralı gemilere sunulması önündeki engel kaldırılmış olacaktır. Kapalı Maraş’ın açılmasıyla, büyük bir turizm cazibesine kavuşacak olan Mağusa, kruvaze ve yat turizmine  kavuşabilecektir. 

Yeni terminal binası ve uzatılmış pistleriyle birlikte hizmete girmek üzere olan Ercan Havaalanı, doğrudan uçuşlara açılması halinde Kıbrıs’ın en büyük yolcu trafiğine hizmet eden havaalanı olacaktır.  

Bu yüzden, geçmişte Kıbrıs Türk ekonomisine ABAD kararlarına mal olan siyasi yaklaşımı unutmayarak; GYÖ önerilerini kategorik olarak reddetmek yerine, önce tüm siyasi partilerle, daha sonra da BM çatısı altında Rum Lideri ile derhal istişare etmek gerekmektedir. 

İstişare ederken de, önerilen bu GYÖ’ler kapsamlı çözüm hedefi doğrultusunda takvimli bir geçiş süreci çerçevesinde ele alınmalı, kapsamlı çözümü hiçbir şekilde ikame etmemeli, siyasi eşitliğe dayalı federal çözümün ön hazırlıklarına hizmet edeceği şekle getirilmeli ve bir BM kararıyla kesinleştirilmelidir.

Özetle, Cumhurbaşkanına ve hükümete çağrımdır; denenmiş ve etkisiz olacağını pek ala iyi bildiğiniz palyatif önlemlerle halkımızı sürekli yanıltarak yok oluşa sürüklemek yerine,  sürdürülebilir olmayan siyasi tercihlerinizi bırakın, gerçek sorunu idrak edin ve köke inin! 


 

Bu haber toplam 1416 defa okunmuştur
Etiketler :