1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Euro’ya geçiş: Daha öngörülebilir bir gelecek mümkün mü?
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Euro’ya geçiş: Daha öngörülebilir bir gelecek mümkün mü?

A+A-

Kıbrıs adasında bir çözüm aracılığıyla, güvenlik içinde, öngörülebilir bir gelecek talebinin bu kadar çok acil olduğu başka bir dönemi yaşamış mıyız?

Hiç sanmıyorum.

Verdiği dış politika kararlarıyla uluslararası toplumla çatışmayı, içerideki yönetim anlayışıyla çoğulculuğa ve tüm siyasal haklara karşı savaş açmayı, ekonomik hayatta ise akılcılığı akıl almaz derecede dışlamayı öngören bir liderin peşinde sürüklenmeye zorlanan KıbrıslıTürk  toplumu artık bir adım önünü bile göremez duruma düşmüştür.

Türk Lirası’nın çöküşü, sadece ekonomiye dair bir yaklaşımın yol açtığı sorunların ötesinde, bir yönetimin hem içeride hem de dışarıda sergilediği siyasal eylem ve kararlarının yarattığı yıkımı anımsatmaktadır.

İşte KıbrıslıTürk toplumu, kendi kararı ve tercihi olmamasına rağmen, bu yıkımın tam ortasında duruyor.

Öteden beri, KıbrıslıTürk toplumunun, ekonomik ve sosyal refahını ileriye taşımak için, istikrarlı bir para birimini kullanmasının şart olduğu, haklı olarak ileri sürülmekteydi.

Türk Lirası’nın yaşadığı hızlı değer kaybı nedeniyle, ekonomik hayatın ve bireylerin geçim standartlarının bir anda alaşağı olması, Kıbrıs’ın kuzeyinde istikrarlı bir para biriminin kullanılması talebini yeniden gündeme getirmiştir.

Ama bu talep dile getirilirken, bu konuyla ilgili önemli bir boyutun unutulmaması gerekiyor.

Bu boyut, KıbrıslıTürk toplumunun dünya sistemi içindeki siyasal statüsüdür. Bu siyasal statü, bize, bazı gerçeklikleri hatırlatmaktadır:

1. Kıbrıs’ın kuzeyi, AB’nin fiili bir parçasıdır.

Avrupa Birliği Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunamadığı için kendi yasa ve kurallarının kuzeyde uygulanmasını askıya almıştır.

Yani, istikrarlı bir para birimine geçiş için akla gelmesi gereken şey, AB’nin para birimi olan Euro’dur.

Dahası, bu konuyu konuşacağımız taraf, AB’dir.

KıbrıslıTürk toplumunun, bu fiili durumdan ötürü, AB ile gevşek bir ilişkisi vardır. Bu gevşek ilişki, bir dizi olanaksızlıkların yanı sıra bazı olanakları da sunuyor.

Elimizdeki en büyük olanak, AB’nin, KıbrıslıTürk toplumunun talep etmesine rağmen, siyasal bazı engellerden ötürü, birlik içinde tam olarak yer alamadığının farkında olmasıdır.

Ama bundan daha da önemli olan ise, AB’nin şimdiki durumda bile KıbrıslıTürk toplumunun ekonomik kalkınmasıyla ilgilenmesidir.

Bu nedenle, siyasal anlamda uygun yaklaşımlar sergilenmesi durumunda, KıbrıslıTürk toplumunun ekonomik yaşantısına daha fazla istikrar katmak üzere  Euro kullanmaya yönelmesi sürecinde, AB kendi sorumluluğunu hatırlamakta zorlanmayacaktır.

2. Avrupa Birliği, Kıbrıs’ı tek bir devlet olarak üyeliğe kabul etmiştir.

Hatırda tutmamız gereken ikinci konu, AB’nin ancak Birleşik bir Kıbrıs hedefiyle ilişkilendirilmiş şekilde KıbrıslıTürk toplumunun ekonomik refahına ciddi derecede katkı yapabileceğidir.

Bizim, Birleşik Kıbrıs perspektifi yerine, şu anda izlemekte olduğumuz ‘iki ayrı devlet temelinde bölünme ve Türkiye’yle birleşme’ siyasetinden geri dönüş yapmadan, AB’nin ciddi derecede desteğini gerektiren ‘Euro kullanma’ hedefimiz gerçekleşemez.

3. AB, mevcut koşullarda Kıbrısın kuzeyini uluslararası hukuk bakımından sorunlu bir alan olarak görmektedir.

Bu nedenle, AB sadece kendi yasa ve kurallarını kuzeyde askıya almakla yetinmemektedir.

Ayni zamanda, kuzeyde bulunan herhangi bir siyasi otoriteyle resmi ilişki kurmaktan kaçınmaktadır.

Yani sorun, sadece son zamanlarda, Kıbrıs sorununun çözümü için kabul edilmiş BM parametrelerinin terk edilerek ‘kalıcı bölünme ve Türkiye’yle birleşme’ siyasetinden kaynaklanmıyor.

KıbrıslıTürk toplumunu yönetenler şimdiye kadar uluslararası hukuk içine girmeyi denememiş veya amiyane bir ifadeyle ‘dünyanın konuştuğu dili konuşmayı’ öğrenememiştir.

Uluslararası hukuk dışında kalarak, kim, hangi yolla ekonomik  istikrar kazanabilmiş ve toplumun refahı korunabilmiştir?

Bunun örneğini bulmak pek de mümkün değildir.

Bu nedenle, KıbrıslıTürk toplumunu yönetmeye aday olanların, ekonomik refah ve kalkınma adına söylediklerini gerçekleştirebilmek için öncelikle, uluslararası hukuk içine girme hedefine sahip olmaları gerekmez mi?

Uluslararası hukuk içine girmenin sağlam bir zemini mevcuttur.

1959-1960 Andlaşmaları KıbrıslıTürk toplumuna, geleceğini siyasal eşitlik temelinde ve Birleşik Kıbrıs içinde kurgulama imkanı sunmaktadır.

KıbrıslıTürk toplumunu çöküşten kurtararak ekonomik kalkınmayı ve refahı vaat eden herhangi bir siyasal programın başarıya ulaşma şansı, bu zemini kullanma niyet ve becerisiyle ilşkilidir.

KıbrıslıTürk toplumu, ekonomik ve siyasal geleceğini, başka herhangi bir yerde değil, ama Birleşik Avrupa’ya katılmakta gördüğü için, 2004 yılında tereddütsüz bir tercihte bulunmuştu.

Şimdi benzer bir tercihi yeniden gündeme almakla karşı karşıyayız.

Gerçekçi olmamız gerekirse, Euro kullanımını bu çerçevede değerlendirmek zorundayız.

Bu yazı toplam 936 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar