1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. EVDİM’E DÖNMEK…
Sami Özuslu

Sami Özuslu

EVDİM’E DÖNMEK…

A+A-

Leymosun’daki bir klinikte dünyaya geldiğim yıl, yani 1968’de dönemin ‘Toplum Liderleri’ Denktaş ile Klerides Beyrut’ta müzakere ediyorlardı. Gündemlerinde “Kıbrıs sorununa çözüm bulmak” vardı.

Bugün, yani 2016’da 48 yaşımdayım. Bugünün ‘Toplum Liderleri’ Akıncı ile Anastasiadis müzakere ediyorlar. Gündemlerinde “Kıbrıs sorununa çözüm bulmak” var.
‘Kıbrıs müzakere süreci’ incir ipi gibi, uzadıkça uzuyor, bitmek bilmiyor. Oysa hayat akıp gidiyor, insan doğup büyüyor, ölüyor.

Leymosun’a bağlı Bladanisya köyünden Evdim’e, Vuda’ya ve Polemtiya’ya yayılan ilk çocukluk yıllarımdan, Çatalköy, Girne, Akova, Lefkoşa’da geçen sonraki çocukluk, gençlik ve yetişkinlik yıllarıma kadar geçen süreçte her şey değişti ama Kıbrıs’ın kaderi değişmedi.
‘Müzakere süreci’ bir türlü sona eremedi.

***
Kendi hesabıma, 48 yılda Kıbrıs sorunu yüzünden çok şey kaybettim.
Herşeyden önce, doğduğum köyden koparıldım. Üzüm bağlarıyla dolu Evdim’de geçecek olası hayatım, bir sıcak Temmuz günü patlayan silah sesleriyle değişti. 6 yaşımda kulağımın üzerinden geçen merminin sesinden çok korkmadım, ama büyüklerin ağlamalarından kötü bir şeyler olduğunu hissedebildim.
Kamyon, otobüs ve traktörlerin üzerinde gittiğimiz Paramal’daki İngiliz Happy Walley Kampı’nın yeşil çimleri üzerine kurulmuş çadırlar, Paramal’da 6 ay sürecek ‘göçmen kampı’ macerası, Ağrotur Üssü’ndeki pistten havalanan Türk Hava Yolları uçaklarıyla gittiğimiz Adana’daki öğrenci yurtları ve bir feribotla Mağusa’ya ayak bastığımız gün, çocuk belleğime kazınan ve silinmeyen film kareleriydi.
Kıbrıs artık bölünmüş, Güney’de doğan bizler Kuzey’e taşınmış, yarım-adamızda bitmek bilmeyen bir belirsizliğe yelken açmıştık.
Büyüyünce anladım: Kıbrıslılar kendi kaderlerini kendileri çizmeyi başaramadıkları için olmuştu bütün bunlar…

***
Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar birbirini anlamadı, anlayamadı. Fanatik liderlikler, çarpıtılmış tarih bilinci ve eğitim sistemi, biri Yunan, diğeri Türk milliyetçiliğinden beslenen düşmanlık ve kin tohumları, iki toplumun ortak değerlerinin önünde gitti.
Barışa inanan güçlerin çabaları çözüm umutlarının yaşamasını sağlayan en önemli unsur oldu, ama bu çözüme ulaşmak için yeterli olamadı. Demek ki daha fazlası lazım…

***

Şimdiki liderler Anastasiadis ve Akıncı ne benim Evdim’de sürmesi muhtemel yaşamımı geriye sarabilirler, ne Dikmen’den göç etmek zorunda kalan Kıbrıslı bir Rum’un kaybolan yıllarını geri verebilirler, ne savaşta ölenleri, kaybolanları canlandırabilirler.
Ama liderler, 17 yaşındaki kızımın hayatının da babasının, annesinin yaşadıklarına benzemesini engelleyebilirler.
Yeni doğan bebeklerin, okula başlayan çocukların, gelecek kurmaya çalışan gençlerin umutlarını kıran, belirsizliklerle dolu değil, umudun yeşerdiği, modern insanların yaşadığı bir ülke yaratmak için adım atabilirler.

***
“Müzakere sürecinde neredeyiz?” sorusunun yanıtını bilmiyoruz. Liderler ‘iyiye gidiş’ten söz ediyorlar. Toprak, mülkiyet, güç paylaşımı, garantiler ve diğer başlıklarda ciddi görüşmeler, pazarlıklar, tartışmalar yapılıyor.
48 yıldır devam eden müzakere sürecinde Federal Kıbrıs’a ulaşma formülü çok nettir, basittir: Kıbrıslı Türkler 1974’ten bu yana ellerinde tuttukları toprağın bir kısmını geri verecekler; Kıbrıslı Rumlar da 1963’ten bu yana kullandıkları ‘tanınmış, egemen devlet’in haklarının bir kısmını Kıbrıslı Türklere devredecekler.
Gerisi ayrıntıdır. Önemli ayrıntılardır belki, ama resmin büyüğü değil midir önemli olan?
Kıbrıslılar olarak ‘daha fazlasını alma hevesi’ ve ‘daha çok kaybetme hissi’ yerine ‘birlikte kullanıp daha çok üretme’ mantığı üzerine yoğunlaşabilirsek, gerisi çok zor değil.

***
Doğdum doğalı Kıbrıs sorunu benim kaderimi belirledi.
Bundan sonra ben Kıbrıs’ın kaderini belirlemek istiyorum.
Ve oyumu ‘birlikte yaşam’dan, ‘federal hayat’tan yana kullanıyorum.
Bir gün çocukluk anılarımı yitirdiğim köyüme, Evdim’e ‘dönme hakkım’ olsa da bu yaşımda bunu kullanır mıyım bilmem. Ama kızımın anılarının da Kıbrıs sorununa kurban edilmesine iznim yok!
(Not: Bu yazıyı geçen hafta sonu yayımlanmak üzere, New York zirvesi öncesinde HARAVGİ gazetesi için kaleme almıştım.)

Bu yazı toplam 5998 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar