EVİMİZİN DİBİNDEKİ MODERN KÖLELİK
EVİMİZİN DİBİNDEKİ MODERN KÖLELİK
Feminist Atölye
[email protected]
“ Hepimiz gece kulüplerinde hapisiz. Dışarı çıkmamıza izin verilmiyor. Telefon kullanmanın 1000 dolar cezası var. Eğer müşteri memnun ayrılmazsa onun da 200 dolar cezası var. Biriyle kavga ettiğimizde ya da fazla alkol aldığımızda da yine aynı ceza geçerli oluyor. Müşteri seçme şansımız yok. Günde 22 saat çalışıp, 2 saat uyuyoruz ilk iki hafta uykusuzluk çok zor gelmişti ancak sonra alışıyorsunuz. Bir günde ortalama dört kişiyle birlikte oluyoruz. Ancak bu rakam artabiliyor. Çok kötü bir hayatımız var. Bazen yaşamak dahi istemiyoruz. Hayatın bizim için bir anlamı kalmıyor. Artık bütün insanlara maddiyat olarak bakıyorum ve benim için her şey para. Bu noktaya gelmek çok kötü insanları sevemiyorsunuz. Biz, gece kulübünün ayarladığı bir otel var ve orada kalıyoruz. Kaldığımız oda için her hafta 280 dolar (480TL) veriyoruz. Kazandığımız para, otel ve kıyafete gidiyor. Aslında bizler para kazanmıyoruz. Ama başladığımız bu hayattan geri dönüş de yok. Büyük bir bataklık ve giren çakılıp kalıyor. Psikolojimiz tamamen çökmüş durumda. Çünkü istemediğimiz insanlarla birlikte olmak zorunda kalıyoruz. Kabul etmediğimizde işkence görüyoruz. Çok farklı ilişkilere zorlanıyoruz. KKTC’de grup seks olayı çok yaygın diyebilirim.”
Biraz hafızasını zorlayanlar Moldovalı, 20 yaşında, kanında yüksek oranda alkol ve uyuşturucu tespit edilen, otel odasında ölü bulunan genç kadın ve tüm bu yaşananlara, hatta yaşayacaklarına isyan eden, kız kardeşini hatırlayacaktır. Yukarıda okuduğunuz cümleler, insan ticaretinden mağdur olmuş, daha iyi hayat şartlarına sahip olmak isterken, çeşitli işkencelere ve ağır istismara uğramış hatta bu yolda, kilitli kapılar arkasında, kız kardeşinin ölümüne şahit olmuş genç bir kadına aittir. Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde hatırı sayılır sayıda bulunan gece kulüp ve benzeri yerlerde, zorla çalıştırılan, pasaportlarına el konan, sistematik bir şekilde ekonomik, cinsel, psikolojik ve fiziksel şiddete uğrayan örneğin müşteriye çıkmak istemedikleri zaman kulak zarları patlatılan, üzerlerinde sigara söndürülüp, istemedikleri kişilerle seks yapmaya zorlanan, kilitli kapılar ardında kendi vücut bütünlüğü üzerinde söz hakkı olmayan, ağır borç altına sokulan kadınlar olduğu yadsınamaz gerçektir. Güvenli evlerimizin yanı başında, gözümüzün önünde yabancı uyruklu kadınlar, insani sayılmayacak şartlarda çalıştırılıp, esaret altında tutuluyorlar.
Son yıllarda gece kulüpleri dışında da ucuz emek gücü, kayıt dışı olarak, ev işlerinde, çocuk ve/veya yaşlı bakımında, manikür, pedikür, eğlence gibi çeşitli hizmet sektörlerinde yabancı uyruklu kadınlar çalıştırılmaktadır. Kıbrıs’ta bulunan aracı firma veya internet üzerinden “siparişle” getirtilen Vietnamlı kadınlar; çalışma izni olmadan, düşük ücretler karşılığında temizlik şirketlerinde çalıştırılan, Türkmenistanlı kadınlar da insan ticareti mağdurlarıdır. Dünya üzerinde yaşanan ağır ekonomik ve sosyal sorunlar sebebiyle, dilini, yaşam koşullarını bilmedikleri coğrafyalara, yaşadıkları yerden göç eden ya da zorla göç etmek zorunda kalan bu insanların, onurlarının hiçe sayıldığı, emeklerinin karşılığının verilmediği, özgürlüklerinin ellerinden alındığı, bedenlerinin sömürüldüğü söylenebilir. Ev işçisi olan kadınların, patronları tarafından, ağır çalışma saatleri altında çok düşük ücretlerle çalıştırıldığı, kimi patronlar tarafından pasaportlarına el konulduğu, çalışma izni çıkarma vaadi ile Kıbrıs’a getirilip sonrasında ya hiç çalışma izni çıkartılmayıp, kaçağa düşürüldüğü ya da çıkarılan çalışma izni ile ilgili tüm ücretlerin işçiye yansıtıldığı görülmektedir. Uzak doğulu kadınlar açısından durumun daha da vahim olduğunu söyleyebiliriz. Birçoğu kendi dilleri dışında dil bilmediklerinden, iletişim kurmakta zorlandıkları gibi örneğin çocuk bakımı için geldikleri halde ev işlerinin genelinden sorumlu tutulup, hatta bazı durumlar da ev işçisi olarak ya da anlaşmaları dışında ki işlerde izinleri alınmadan çalıştırıldıkları görülür. Göçmen işçi kadınların, hizmet verdikleri ev/işyeri içerisinde konakladıkları göz önünde bulundurulduğu zaman çalışma saatlerinin belirli olmadığı, işlemedikleri saatler de küçücük odalara kapanmak zorunda oldukları, dış dünya ile iletişimlerinin kesildiği açıktır. Ayrıca göçmen işçi olarak bulunan kadınların büyük bir kısmı arkalarında bakmakla yükümlü oldukları ailelerini bırakmış olup, çok uzak yerlerden gelmişlerdir. Aileleri, özellikle çocukları açısından birer umut kaynağı olan bu kadınların, her şeyi göze alıp, geri dönmek istemeleri halinde de çok yüksek olan yol ücretlerini karşılayabilmeleri imkânsız gibidir. İnsan varlığı ve emeğinin bu denli değersizleştirildiği, zorla suiistimal edildiği bu gibi hallerin birçoğunun kölelik olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Uluslararası suç örgütlerinin, uyuşturucudan sonra en büyük gelir kaynaklarından birisi olan insan ticaretinden, büyük oranda kadınlar ve çocuklar mağdurdur. İnsan ticareti, birçok uluslararası yasal düzenlemede, insan hakları ihlali sonucunu doğuran, hukuka aykırı fiil olarak kabul edilir. Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde, devletin de gözleri önünde, insan hakları ihlal edilmekte, gerek mevcut yasaların yetersizliği, gerekse tanınmamışlığın verdiği rahatlıkla, kabul edildiği halde uygulanmayan uluslararası sözleşmeler sebebiyle insan ticareti ve köleliği yaygınlaşmaktadır.
Seks işçiliği, ev işçiliği, çocuk/yaşlı/hasta bakımı gibi hangi sebeple olursa olsun göçmen olan kişilerin, ekonomik ve sosyal olgulardan kaçmak daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak adına gönüllü olarak insan ticaretine rıza gösteriyor olması, göç ettikleri ülkede maruz kaldıkları yaşam koşullarını kabul ettikleri anlamına gelmemektedir. Çoğu zaman “mağdurların rızası”na dayanılarak insan ticareti meşrulaştırılmaktadır. Ancak, öncelikle mağdurun rızasını ortadan kaldıran unsurların varlığına bakılmaksızın, genel anlamda insan ticareti kapsamında “rıza” önem taşımamaktadır. “Modern kölelik” olarak da tabir edilen insan ticareti, kölelik ve bunlar gibi benzer hususlar kişiye değil insanlığa karşı işlenen suçlardır. Söz konusu suçlar uluslararası hukukta jus cogens yani emredici hukuk kuralı olarak kabul edilmekte ve mağdurun rızası da dâhil hiçbir istisnaya yer vermeyecek şekilde yasaklanmaktadır. Bununla birlikte, özgür iradenin nerede bittiği ve sınırlamanın nerede başladığını belirlemek kolay değildir. İnsan ticaretinde, bazı kişiler kendilerini nelerin beklediğini bilmezken diğerleri kendilerini nelerin beklediğinin bilincindedirler. Bir kişi istihdam edilmeyi isteyebilir, ancak bu, söz konusu kişinin her türlü suiistimale izin verdiği anlamına gelmez.
Kadınlar ve çocukların, insan ticaretinden daha çok sayıda mağdur olması, dünya üzerindeki cinsiyet ayrımcılığına dayalı erkek egemen sistemin bir sonucudur. Özellikle seks işçiliğinde, yaygın olarak kadınların ve çocukların kullanılıyor olması, kadın emeğinin daha değersiz ve ucuz iş gücü olarak görülmesi ve ev işleri, çocuk bakımı gibi hizmet sektörlerin de bu gibi işlerin “kadın işi” olarak kabul edilmesinden dolayı kadınlar, insan ticaretine daha çok maruz kalmaktadırlar. Hakları kendi ülkesinde de ihlal edilen, aile içi şiddet gören, yaşlı, çocuk, hasta gibi bakıma muhtaç aile efradına bakmakla esas yükümlü tutulması gibi birçok sebeple yoksulluktan erkeklere göre daha fazla etkilenen, ikincil sınıf muamelesi gören kadınların daha kolay suç şebekelerinin eline düştükleri söylenebilir. Ayrıca insan ticareti dolayısıyla, kadınlar, daha çok cinsel istismara uğradıklarından istenmeyen hamilelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar gibi daha değişik sorunlar ile de karşılaşırlar. Kadınların, karşılaştıkları cinsiyet temelli eşitsizlikler ne yazık ki yaşanan sorunların daha da büyümesi, deneyimlerinin farklılaşması anlamına gelir.
Kıbrıs’ın Kuzeyi’nde özellikle kadınların yüz yüze kaldıkları bu kölelik durumunun sonlanması için ivedilikle devlet tarafından iç hukukta düzenlemeler yapmak, insan ticaretini önleyici önlemler almak, insan haklarını ihlal edenlere caydırıcı cezalar belirlemek, mağdurların mağduriyetlerini giderecek psikolojik ve tıbbi destek sağlamak, güvenli sığınma evleri açmak, isteyenlerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönmelerini sağlamak gibi görevlerini yerine getirmesi gerekir. Yaşanan bu gibi insanlık haklarına aykırı durum karşısında, devletin, mağdur kişileri, barındıracak yeri olmaması sebebiyle cezalandırır gibi yurtdışı etmesi kabul edilemez bir durumdur. Çoğu halde kadınlar, geldikleri ülkeye geri dönmek istememektedirler. Bunun kaynak ülkede ki yaşam koşullarının iyi olmaması, insan ticaretini sağlayan suç şebekelerinden korkuyor olmaları, karşılaşacakları toplumsal baskılar gibi birçok sebebi bulunmaktadır.
Tüm göçmen işçiler açısından, İnsan Ticareti ile ilgili hükümler taşıyan başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi olmak üzere uluslararası belgeleri en kısa zamanda uygulamaya konularak, insan onuruna yakışır güvenceli iş olanakları sağlanmalıdır.
-------------------------------------
http://www.haberturk.com/dunya/haber/811801-kktcnin-gizli-fuhus-dosyasi Pelin Şahin, Yazı dizisi -16 ocak 2013
www.ktihv.org/raorlar/insan_ticareti.htmCeren Göynüklü , Kıbrıs’ın Kuzeyinde Cinsel İstismar Amacıyla İnsan Ticareti Raporu-18 Mayıs 2012