1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Evladın kayıp babasına duyduğu özlemi anlatacağım”
“Evladın kayıp babasına duyduğu özlemi anlatacağım”

“Evladın kayıp babasına duyduğu özlemi anlatacağım”

Türkiyeli yönetmen Onur Kök Bosna savaşına dair yaptığı üç belgeselin ardından bu kez Kıbrıs’a dair insan hikayeleri anlatmayı hedefliyor.

A+A-

Simge ÇERKEZOĞLU

Türkiyeli yönetmen Onur Kök Bosna savaşına dair yaptığı üç belgeselin ardından bu kez Kıbrıs’a dair insan hikayeleri anlatmayı hedefliyor. Bu yönde araştırmalar yaparken tesadüfen röportajlarımı okuyarak bana ulaşıyor. Böylece Kıbrıs ziyaretinde görüşme fırsatı yakalıyoruz. Ben de bu vesile ile onun hikayesinin izini sürüyorum. Kıbrıs’a dair ilk projesinin1963’te kaybolan Turgut Onbaşı’ya ait olduğunu öğreniyorum. Adanın kayıpları bizim en omnulmaz yaralarımızdan… Ben de onun  belgesellerini izledikten sonra çok etkileniyorum. Yıllar önce televizyondan takip ettiğimiz Bosna savaşının insanlar üzerinde ne denli derin acılar bıraktığını böylece daha iyi anlıyorum. Kenidisini biraz daha yakından tanımak istiyorum. 

“Adana’da sanatla içiçe büyüdüm”

Beykent Üniversitesi Sinema Televizyon mezunu olan yönetmen Onur Kök, Adana doğumlu… Sohbetimize sinemaya olan ilgisinin doğduğu topraklarla olan bağını konuşarak başlıyoruz.  

“Çocukluğumdan bu yana görsel sanatlara ilgim var. Annem ve dedem amatör olarak resim çizerdi, resme çok meraklıydılar. Ablam mali müşavir ama onun da resim sergileri oldu. Tabii doğduğum coğrafya da sinema anlamında çok kült isimleri barındıran bir şehirdir. Yılmaz Güney, Şener Şen ve 1970’lerde sinemaya gönül veren sinemacıların Adana’da çok olması sanırm beni etkiledi. Hep sanatla içiçe büyüdüm. Sürekli sinemya, tiyatroya gittik. Kitaplar okuduk. Zaten ben üniversiteye giderken de sinema talavizyon okuyacağım demiştim. Bölüme gidince hocalarımdan biri çok önemli isim Yalçın Yelence’ydi. Bir döneme damga vuran, Perihan Abla, Bizimkiler ve Yazlıkçılar dizilerinin yönetmeniydi. Mesleğe atılmamda çok etkisi olmuştur. Derslerde anılarını dinlediğimiz için çok etkilendik. Ayrıca üniversitede ders verirken çalışmaya da devam ediyordu. Bizlere çalışma imkanı sağladık. Ben dört yıl boyunca, üniversite eğitimim sırasında yirmiyi aşkın profosyonel sette çalıştım. Film, dizi, reklam filmi, klip. Üniversiteyi bitirirken üç sinema filminde halihazırda asistanlık da yapmıştım. Mezuniyetimin ardından yaklaşık olarak on yıl da asistan olarak çalıştım. Sete hakim olabilmek için prodüksiyon, sanat, dekor, kostüm çalıştım. Son olarak da rejide çalıştım ve 2012 yılında da yönetmenliğe ilk belgeselimle adım attım.”

simge-1.jpg

Genel olarak baktığımızda Onur Kök belgeselleriyle öne çıkan bir isim. Belgesel yapımına olan ilgisini ise şöyle anlatıyor…

“ Yalçın Yelence Ankara Üniversites mezunuydu. Süha Arın’nın da öğrencilerindendi. Süha Arın ise Türkiye’nin sayılı belgesel yönetmenlerindendir. Yalçın hoca bize her zaman belgesel çalışmayı öğüt verdi. Bir süre de olsa belgesel çalışmalısınız derdi. Çünkü belgeselde hem uzun süre aynı konuda çalıştığınız için hem konuya hakim olursunuz hem de araştırmacı olursunuz derdi. Bunun yanında tabii kurgu ve müziğe de hakim olmak kaçınılmazdır. Senaryo, çekim derken aslında sinemaya dair her alanda deneyim sahibi oluyorsunuz. Belgesel imkanlar dahilinde yapılan bir iş. Sinema filmi gibi değil. Kısıtlı imkanlar içinde biraz da kendinizi zorluyorsunuz. Böylece belgesel yapmaya karar verdim. İlk belgeselde anlattığım hikaye çok etkiliydi. Bosna savaşında tecavüze uğrayan kadınlar ve tecavüz sonucu doğan çocukları anlatmıştım. Türkiye ve Avrupa’da çok ilgi gördü. Böylece belgesel türüne olan ilgim daha da arttı.”

“Bosnalılar hikayelerini samimiyetle anlattılar”

Bosna savaşıyla ilgili üç belgesele imza atan Onur Kök ile neden Türkiye’den bir hikaye anlatmak yerine Bosna’ya bu denli ilgi duyduğunu soruyorum.

“Bosna’ya beni çeken sanırım savaşı izlemiş olmam. Yakın tarihe her zaman ilgim vardı. Bunun yanında orada üniversite okuayan bir arkadaşım bana bu hikayelerden bahsetmişti. Belgesel çekmeden önce Bosna Hersek’e hiç gitmemiştim. İlk belgesel olan Bosna’da Gönlüm Sonbahar’ı çektikten sonra uluslararası film festivallerinden davet ve ödüller aldım. Böylece Bosna’daki insanların da bize bakış açıları değişti. Çünkü o insanların bir tane sermayeler var, hikayeleri... Elbette insanlara güven aşılamak da çok önemli çünkü çok ciddi ağır travmaları vardı. Biz sözümüzde durduk, vaad ettiğimiz şeyleri yerine getirdik. Onlar da sağ olsunlar zamanla bizi artık çok sıcak karşılamaya başladılar. Hikayelerini samimiyetle anlatmaya devam ettiler. Dolayısıyla Bosna ile aramızda gönül bağı oluştu diyebilirz. Bir anlamda ilk belgeselde başarı elde edince daha sonraki belgesellerin de yolu açılmış oldu. Çeşitli enstütülerden, sanatçılardan destek aldık. Böylece iki ve üçüncü Bosna belgeselimiz oluştu.”

Bosna’da Gölüm Sonbahar ve Bosna Ruleti isimli belgesellerde insan hikayeleri var, yaşananlar tanıklıkları ile anlatılıyor. Tecavüze uğrayan kadınlar. Tecavüzden dünyaya gelen çocuklar. Savaşın en korkunç yüzü anlatılıyor. Ancak son belgeselde olan Küllerinden Güle Dön, genç bir ressam üzerinden yine Bosna’da bir dönem yaşananlar seslendirme olarak anlatılıyor. Onur Kök burada farklı bir teknik deniyor…

“O dönem ben Londra’da yaşıyordum. Belgeselde rol alan Bosnalı ressam Adis benim çok eski bir arkadaşımdı. İlk belgeseli çekerken tanıştık. Sürekli görüşüyorduk. Her zaman hikayesini çekme fikrim vardı. Adis’in hikayesi biraz daha bireyseldi. Daha profosyonel çalıştım. Festivaller dışında popüler bir çalışma yapmak istedim.  Televizyonlarla görüştüm. Londra’da BBC’de bunlardan biriydi. BBC benden profosyonel ingilizce bir belgesel talebinde bulundu. Değerlendrimeyi ancak bu şekilde yapabileceklerini söyledi. Böylece ben de Adis’in hikayesini seslenmdirme şeklinde yaptım. Elbette ben Adis’i çekerken, kendisi de metne hakimdi. Dolayısıyla duyguyu çok iyi yansıttı. Son belgeselde daha profosyonel çalıştık. Sinematografisi daha iyi oldu. Bir de zaman içinde ben de Bosnayı öğrendim. Nerede, ne zaman ne çekeceğimi artık çok daha iyi biliyordum.”

Belgeseldeki bir ifade çok etkileyici, “Bir insanın gördükleri, duydukları onun hayatının iplikleridir”...

“Sonuçta Bosna Hersek’in savaş günlerini düşündüğümüzde, bir gün daha sağ kurtulduysanız şanslısınızdır. Adis’in hikayesinde şehrin sniper silahlar tarafından kuşatılması anlatılıyor. Yürürken dahi vurulabiliyorsunuz. Zaten o dönem şehre su ayda bir kez geliyordu. Dolayısıyla insanlar hiçbir şey için olmasa bile su ve yiyecek için evlerinden, sığınaklardan çıkmak durumunda kalıyorlardı. Adis kardeşi ile su almaya gittiği bir gün nasıl keskin nişancının hedefi haline geldiğini anlatmıştı belgeselde. Pamuk ipliğne sarılı bir yaşam...”

 simge-2.jpg

Tüm bu belgeseller ve dinlediği hikayelerin Onur Kök’ü çok etkilediği kanısındayım. Çektiği her hikaye ve dinlediği her insanla savaşta yaşananları adeta kendisi de yaşadı diye düşünüyorum.

“Gördüklerim, anlatılanlar tabii ki çok etkiledi ve beni hayata karşı daha sert bir insan haline getirdi.... Ben Türkiye’de hayatımı yaşarken, insanların Avrupa’nın ortasında bunları yaşıyor olması üzücü ve düşündürücüydü. Kimse bunları yaşamak istemezdi. Kimle konuşsam ailesinde şehit veya tecavüz olayı hayya tecavüzden dünyaya gelen çocuk var. Herkes bunları biliyor. Kimse konuşmuyor. Kabullenip hala hayatlarına devam etmek için mücadele ediyorlar. Elbette konu sadece Sırpların Müslümanlara yaptıkları değil. Savaş her halükarda karşılıklı olarak çok kötü bir şey. Esas olan internet çağı dediğimiz bu zamanda Avrupa ve Amerika’nın yaptıkları. Avrupa her zaman medeniyetten bahsediyor ama 1992-1995’te ne olduysa, günümüzde de Suriye ve Filistin’de de aynıu şeyi yapıyorlar. Biz Avrupalı değerlere sahip çıkıyoruz her zaman, iyi yönlerini de alıyoruz ama yaptıklarını da göz ardı etmek mümkün değil. Sonuçta yüzyıllarca beraber yaşayan insanları biribirlerine düşman ettiler. Kıbrıs’ta da bunlar yaşandı. Kuşkusuz hepsi çok üzücü.”

simge-3.jpg

“Kıbrıs’a dair çalışmaya bir kayıp hikayesi ile başlıyorum”

Son olarak bizim tanışmamıza vesile olan Kbrısa’a dair projelerini de konuşarak sohbetimizi tamamlıyoruz. Bu kez adada insan hikayelerinin izini sürmek üzere geldi, yolumuz da bu vesileyle kesişti.

“Kıbrıs'a ilk ziyaretimi 2023 Eylül ayında gerçekleştirdim. Bu ziyaret dostlarımı görmek amaçlıydı. Lefkoşa, Gazimağusa ve Girne gibi önemli şehirleri ziyaret ederek, Kıbrıs'ın tarihini, kültürünü ve güzelliklerini de keşfetme fırsatım oldu., Adana'da doğup büyüdüğüm için, Kıbrıs'ın atmosferi, sokaklarındaki portakal ağaçları ve insanların misafirperverliği bana Adana'yı anımsattı. Kıbrıs'a olan ilgim, özellikle 1974 ve öncesindeki dönemlerde yaşanan olaylarla ilgili okuma ve dinleme deneyimlerimle şekillendi. Bu ilgi, bir aile dostumuzun 1963'te Kıbrıs'ta yaşadıkları hakkında bir belgesel film yapma fikrine dönüştü. Nisan 2024'te bu belgesel film çekimlerine başlamayı planlıyorum. Kıbrıs'ın tarihine duyulan ilgiyi ve o dönemdeki yaşanmışlıkları anlatarak, izleyicilere derin bir perspektif sunmayı hedefliyorum. Bu belgesel filmle başlayan Kıbrıs yolculuğumun, ilerleyen dönemlerde farklı projelerle devam etmesini umuyorum. Kıbrıs, geçmişten günümüze kadar uzanan birçok medeniyetin etkisinde kalan bir ada,  bu kültürünü zengin ve çeşitli kılıyor Bu nedenle Kıbrıs'ın tarihi, kültürü ve mirası üzerine çeşitli projeler geliştirerek, bu zenginliği daha geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlıyorum. Belgesel konum bir kayıp hikayesi. 29 Aralık 1963'te Lefkoşa'deki evinden alınarak kaybolan Turgut Onbaşı’nın hikayesi. Oğlu Fahri Onbaşı, babasını hiç görmemesine rağmen 2003'te ara bölgede bulunan DNA merkezine başvurarak babasını bulmaya çalıştı. 2010  yılında Güney Kıbrıs’ta Osmanlı Sıra Su Kuyuları olarak bilinen bölgede yapılan kazılarda Turgut Onbaşı'nın kemiklerine ulaşıldı. Ben de bir evladın kayıp babasının izini sürme çabasını ve onu bulduğu zamanki duygularını anlatacağım. Bunu elbette milliyetçilik üzerinden değil tamamen duygular üzerinden anlatacağım. Böyke kayıp hikayeleri milliyetler fark etmeksizin dünyanın her yerinde yaşanıyor. Acılar ise birbirine çok benzer. ”

Bu haber toplam 2411 defa okunmuştur