'Evlat acısından fazla acı yoktur'
“Mana mu oğlum, mana mu...”
Bu ağlayış, bu yakarış kolay kolay bir daha gitmez kulaklarımdan...
“Evlat acısından fazla acı yoktur hayatta” deyişi...
Bir ananın kocaman yüreğini ağzından boşaltması bir mezar taşına...
Tabuta sarılması...
Çocukların, kardeşlerin, tüm bir köyün sevgisini katması ağıtların, göz yaşlarının, iç çekişlerin ortasına...
***
Kuruova’ya yol aldık dün, uzun uzun...
Kuru bir sıcak...
Kuru bir Mesarya’nın içinden ‘cinayet’i ve ‘bilinmezleri’ konuşarak...
En sıcak günüydü adeta, adanın...
Harnup ve zeytin ağaçları arasına çadır kurmuş ‘gurbetler’e baktık ‘göçebe’ geleneğini sürdürürken onlar; bir insanın hiç hak etmediği bir ‘göç’e sürdük arabamızı...
***
Bu ‘acımasızlığı’ adeta sıradanlaştırarak ‘gönül cinayeti’ diyenlere sormazlar mı, ‘gönül’ bunun neresinde...
Ve asıl konuşmamız gereken, dağlara ve denize kollarını uzatmış, bu küçücük, bu güzel köye çok değil 45 av tüfeği...
Polis el koymuş 32’sine...
Ve bu tüfeklerden birinin kabzasına uzanan el, nasıl bir karanlıkla çekmiş o tetiği...
‘Acı’dan başka, kime, ne kalmış geriye?
***
Kuruova’ya yol alırken, Boğaz’da duruyoruz, bir kahve molası...
Diyor ki işletmeci kadın, “Oralarda çok oldu, kadınlar çok vurdu av tüfeğiyle kocalarını...”
Bu ‘tüfekler’ çok bize...
Senelerce beynimize enjekte edilen ‘militarist’ ruh ve ‘şiddet’ duygusu, böyle patlıyor, ‘kalpsizliğin’ gecesinde...
İnsanoğlu, bir başka canlının canını almayı öğrenmemeli asla...
***
Gelincik, Boltaşlı, Derince, Avtepe...
Ve Kuruova...
O kadar güzel köyler ki...
Belki yalnız... Belki sessiz...
Ama bu güzel yamaçlara, bir ‘acı’nın peşine düşmeden gidebilseydik keşke...
***
‘Cinayet’e dair konuşmalar.
Çoğu ‘aile, akraba’ isimler üzerinde yapılan tahminler..
Bir annenin, güne, hiç bilmeden ‘oğlunun kanını silerek’ başlaması...
Ürperiyor insan... Yutkunuyor...
Yok tarifi...
Kim hak eder ki böylesi bir acıyı...