“Evren” Size Bir Şey Ver(e)mez – 2
Toplumumuzda son dönemlerde yaşanan, sahte diploma skandalı, Yoldan çıkmışlığın en çarpıcı örneklerinden biridir.
Mustafa Yaşın
Ormanın derinliklerinde,
Ahşaptan yapılmış bir kulübe içinde,
Yağmurlu bir sonbahar akşamı tüm güzelliği ile davet ediyor;
Dinle, dinle…
Bu yazının ilkinde kişinin hayali olarak yarattığı “benlik” ve “Evren” fikirlerini irdeleyip, bu fikirlerin nereden gelip hangi motivasyonlar ile yaratıldığını ve bunun yarattığı kafa karışıklıklarını ve sonucunda da ortaya çıkardığı acıları tartıştık. “İnsanın hayatta bir yolu olmalı” sözünü çok duyarız. Ancak yol derken ne demek isteriz? Yazının ilkinde belirtildiği gibi kişinin, duyarlı varlıkların evrensel yaratılış içgüdüsü ile aradığı esenliğe kavuşmak ve onun huzurunu ve hafifliğini biraz olsun hissetmesi için önerilen çalışmalardan biri olan Sekiz Aşamalı Yüce Yol, Buda’nın öğretisinin temelinde bulunur. Bu yazı bu konuyu irdeleyecektir.
Yol nedir? En basit tanımla kişinin duygusal olarak kendini tatmin etmek için ortaya koyduğu çabadır. Yol, günlük yaşamda ne düşündüğümüz ne konuştuğumuz ne yaptığımız ve neyin farkında olup olmadığımızla alakalıdır. Kazancımızı nasıl elde ettiğimiz, dikkatimizi neye harcadığımız ve yaşanan olayları nasıl anladığımızla alakalıdır. Sekiz Aşamalı Yüce Yol; günlük yaşamdan kopuk boş zamanlarda “rahatlamak” için yapılan bir çalışmanın aksine, günlük yaşamın tam ortasında, günlük yaşamın ta kendisidir.
Seküler toplumlarda dinlere karşı, özelikle alışık olmadığımız bir dine karşı, uzak durma eğilimi içerisinde olabiliriz. Bu yazı serisinin okuyucu tarafından karşılaşacağı en büyük zorluklardan biri bu olabilir. Budizm, din midir felsefe midir konusu da uzun zamandır tartışılan bir konudur. Kurumsallaşmış din yapısından çıkıp, Buda’nın temel öğretilerine baktığımız zaman, öğretilerin amacının bizi bir şeylere bağlamak değil, bizi özgürleştirmek olduğunu görürüz. Bizi özgürleştiren şeyin felsefeden mi, dinden mi geldiğinin bir önemi var mıdır?
Zen ustalarının dediği gibi uygulamak, yapmak anlamına gelir. Aşağıda kısa ve özet şeklinde açıklanmış olan Sekiz Aşamalı Yüce Yol, ancak ve ancak yapıldığı zaman kişinin hayatında bir anlam kazanır. Yapmak demek, Yolun farkına varmaya başlamak demektir. Yolun farkına varmaya başladığımız zaman, Yoldan çıktığımız anlara karşı duyarlı olmaya başlarız. Bir yolu çiğnediğinizde bunu kabul ederseniz, bunun sorumluluğunu alabilir ve tekrar ona geri dönebilirsiniz.
Burada bahsi geçen Yol, etik davranış, zihinsel disiplin ve bilgelikle alakalıdır. Konuyu daha basitçe anlamak için sekiz aşama aşağıdaki gibi kategorize edilebilir, (Rahula, 1959).
Kişinin yaşamını bir bütün olarak ele alırsak, kişi yaşamında mutlu ve huzurlu olmak istiyorsa yukarıda belirtilen unsurlar üzerinde bütünlüklü bir çalışma ortaya koymalıdır. Buda, ancak ve ancak kişinin bu şekilde mutlu ve huzurlu bir yaşam sürebileceğini öğretmiştir. Bu yazıda yukarıdaki tabloda belirtilen sekiz aşamayı kısa kısa günlük yaşamdan örnekler vererek değerlendirmeye çalışacağım. İlk olarak doğru konuşmadan başlayalım.
Doğru Konuşma, (1) yalan söylemekten, (2) çekiştirme ve iftiradan, bireyler veya insan grupları arasında nefret, düşmanlık, bölünmüşlük, uyumsuzluğa yol açabilecek konuşmalardan, (3) sert, kaba, nezaketsiz, kötü niyetli ve küfürlü dilden ve (4) boş, yararsız ve aptalca gevezelik ve dedikodudan kaçınmak anlamına gelir, (Rahula, 1959). Kulağa basit gelse de günlük yaşamda doğru konuşmayı uygulamak o kadar da basit değildir. Coğrafyamızda, günümüzün en büyük siyasi sorunlarından biri, politikacıların insan grupları arasında yarattığı bölünmüşlük ve ötekileştirme değildir midir? Dedikodu, toplumumuzda yaşanan sosyal baskının temelinde bulunmaz mı? Doğru konuşma, her zaman olumlu olmak veya kişinin, yaşanan bir olayda gördüğü sıkıntıları söylememesi anlamına da gelmez. Ancak, olumsuz veya sıkıntılı konular söylenirken kullanılan dil ve takınılan niyet önemlidir. Uyumsuzluğu ve düşmanlığı ortadan kaldırmak için yapılan “olumsuz” konuşmalar da doğru konuşmadır.
Doğru Eylem, ahlaklı, onurlu ve barışçıl davranışı teşvik etmeyi amaçlar. Hayatı yok etmekten, hırsızlıktan, dürüst olmayan işlerden, gayri meşru cinsel ilişkiden kaçınmamız gerektiğini ve başkalarına da doğru şekilde barışçıl ve onurlu bir yaşam sürmeleri için yardımcı olmamız gerektiğini bize öğütler. Doğru Kazanca göre de kişi onurlu, alnı açık ve başkalarına zarar vermekten kaçınan bir meslek ile geçinmelidir. (Rahula, 1959). Toplumumuzda son dönemlerde yaşanan, sahte diploma skandalı, Yoldan çıkmışlığın en çarpıcı örneklerinden biridir. Sahte diploma elde etmek için ortaya konan eylem ve bunun sonucunda kazanılan kazançlar, kesinlikle ne doğru eylem ve ne de doğru kazanç olabilir. Buna ek olarak, toplumumuzda çiftler arasında boşanma oranları herkesin malumudur. Gayri meşru cinsel ilişkiden kaynaklanan ayrılıklar, aile yapısının bozulması ile kişilere ve topluma büyük acılar vermektedir. Doğru eylemi pratik eden kişi, gayri meşru cinsel ilişkinin büyük bir hırsızlık olduğunu iyi bilir. Buradaki hırsızlık, bireyin bir başka bireyi sevme hakkını çalmasıdır ve bu benim gözümde en büyük hırsızlıklardan biridir.
Yukarıda belirtildiği gibi, Yolun bu üç aşaması etik davranışı oluşturarak, birey ve toplum için uyumlu bir yaşamı teşvik etmeyi amaçlar. Haksız şekilde kazanılan bir diploma ve bunun sonucunda gelen kazançlarla veya gayri meşru cinsel ilişkiler yaşayarak, kişinin ve o kişinin oluşturduğu toplumun mutlu ve uyumlu bir şekilde yaşaması mümkün olabilir mi?
Etik davranıştan sonra, zihinsel disiplini oluşturan doğru çaba, doğru farkındalık ve doğru konsantrasyondur. Kişi, doğru çabayla birlikte kötü ve zararlı zihin durumlarının ortaya çıkmasını veya ortaya çıkan kötü ve sağlıksız zihin durumlarından kurtulmayı hedeflemelidir. Örneğin, eğer bir depresyon yaşıyorsak, doğru çaba bunun nereden geldiğini anlamak ve ondan özgürleşmek için ortaya konan çabadır. Buna ek olarak, doğru çaba, henüz ortaya çıkmamış, iyi ve sağlıklı zihin durumlarını üretmek ve ortaya çıkmasını sağlamak için ve bir insanda halihazırda mevcut olan iyi ve sağlıklı zihin durumlarını geliştirmek ve mükemmelleştirmek için ortaya konan enerjik iradedir, (Rahula, 1959). Kişi sadece kötü zihin durumlarını engellemek ve onlardan özgürleşmek için çaba göstermemeli. Bunun yanında, iyi ve sağlıklı zihin durumlarının ortaya çıkmasını sağlayacak ortamı kendine yaratarak, var olan iyi ve sağlıklı durumların da gelişimine fırsat tanımalıdır. Doğru çaba bununla alakalıdır.
Doğru konsantrasyon, tek odaklı bir zihin geliştirmektir. Konsantrasyon için kullanılan Çince karakter, kelimenin tam anlamıyla “eşitliği korumak” anlamına gelir. Eşitlik demek ne çok yüksek ne çok alçak ne çok heyecanlı ne de çok sıkıcı olmaktır. Aktif ve seçici olmak üzere iki tür konsantrasyon vardır. Aktif konsantrasyonda zihin, değişseler bile, şu anda olup bitenler üzerinde yoğunlaşır. Bu tür bir konsantrasyonu uyguladığımız zaman, önümüze çıkan her şeyi memnuniyetle karşılamalı ve başka hiçbir şeyi düşünüp arzulamamalıyız. Zihnimize ne gelirse gelsin, her şeyin geçici olduğunu bilerek, tüm varlığımızla sadece şu anda yaşamayı pratik etmeliyiz. Diğer konsantrasyon türü olan seçici konsantrasyonu uyguladığımız zamanlarda da bir nesne seçip, geriye kalan her şeyi bırakıp, o nesneye odaklanmalıyız, (Thich Nhat Hanh, 2015).
Örneğin, araba sürdüğümüz zaman sadece araba sürmeye odaklanmak seçici ve doğru bir konsantrasyondur. Ülkemizde yaşanan ve bizlere büyük acılar yaşatan trafik kazalarının en büyük nedenlerinden biri bunun uygulanmamasıdır. Yoldan çıkmışlığın bir başka en büyük örneklerinden biri de kişinin konsantrasyonunu kendinden ya da içinde bulunduğu durumdan kaçmak için kullanmasıdır. Bu tür bir eylem, doğru bir eylem olmamakla birlikte, doğru bir konsantrasyon da değildir. Kapitalist toplumun gelişmesi ile yaygınlaşan tutum; bir derdimiz olduğu zaman “müziğin sesini açıp” içinde bulunduğumuz durumdan kaçış arayışıdır. Kaçış kişiyi özgürleştir(e)mez.
Zihinsel disiplini oluşturan son aşama doğru farkındalık veya dikkat, (1) bedenin faaliyetleri hususunda, (2) hisler ve duygular hususunda, (3) zihnin faaliyetleri hususunda ve (4) fikirler, düşünceler ve kavramlar hususunda gayretli bir şekilde uyanık, farkında ve dikkatli olmaktır, (Rahula, 1959). Doğru farkındalığa göre bedenimizde ve zihnimizde neyin olup bittiğinin farkında olmalıyız. Örneğin, çoğu zaman vücudumuzda bir morarma ortaya çıktığı zaman, bir yere mi çarptık, ne zaman çarptık diye düşünmeye başlarız. Oysaki doğru farkındalığa göre nasıl oturduğumuz, nasıl yürüdüğümüzün ve nasıl nefes aldığımızın anbean farkında olmak mümkündür. Böylece gün içinde bir yere çarptığımız zaman, ana dönme çalışmasını pratik edebiliriz.
Hisler ve duygular konusunda, Thich Nhat Hanh (2015) hepimizin zor duyguları vardır der. Ancak onların bize hükmetmesine izin verirsek tükeniriz. Duygularımızla nasıl ilgileneceğimizi bilmediğimiz zaman duygular güçlenir. Duygularımız farkındalığımızdan güçlü olduğu zaman da acı çekeriz. Farkındalığı güçlendirmek için kişi, konsantrasyonunu; kendinden ya da içinde bulunduğu durumdan kaçmak için değil, aksine, duygularını anlamak için kullanmalıdır.
Doğru farkındalığın bir diğer unsuru zihnin faaliyetleridir. Zihnin farkında olmak, onun faaliyetlerinin farkında olmaktır. Fikirler, düşünceler ve kavramlar da zihnin nesneleridir. Zihin faaliyet göstermek için bir nesneye ihtiyaç duyar. Kişi kızgınsa, birine (kendimize de olabilir) ya da bir şeye kızgın olmalıdır. Kızgın olduğumuz kişiye veya şeye de zihnimizin nesnesi denir. Birini ya da bir şeyi hatırladığınızda, bu da zihninizin nesnesidir, (Thich Nhat Hanh, 2015). Birçoğumuzun ömrü zihin nesnelerinin oluşturduğu zihinsel faaliyetler girdabında geçer. Kendi vücudumuzla mutlu olmadığımız için kendimize kızıp, tüm ömrümüzü bu duygunun varlığında geçirebiliriz. Yaşadığımız ülkeye, içinde bulunduğumuz sisteme, bizi sömürenlere kızar ve kendimizi bir kurban gibi görerek tüm ömrümüze bu şekilde yön verebiliriz. Sekiz Aşamalı Yüce Yol, bu tür zihinsel faaliyetlerden özgürleşmenin ve ömrümüzün böyle geçmek zorunda olmadığını bize öğretir.
Bu kısmı özetleyecek olursak, zihin doğru çaba, doğru farkındalık ve doğru konsantrasyon yoluyla eğitilmeli, disipline edilmeli ve geliştirilmelidir.
Son olarak geriye kalan iki unsur, doğru anlayış ve doğru düşüncedir ve bu iki unsur bilgeliği oluşturur. Doğru anlayış, olan olayları olduğu gibi algılamaktır. Doğru düşünce de tüm varlıklara yönelen tarafsızlık, sevgi ve şiddetsizlik düşüncelerini ifade eder, (Rahula, 1965). Doğru anlayış içimizde sağlamlaştığında, doğru düşünceye sahip oluruz. Düşüncemizin temelinde doğru anlayışa ihtiyacımız vardır. Kişi kendini doğru düşünme konusunda eğitirse doğru görüşü de gelişir. Düşünmek zihnin konuşmasıdır. Doğru düşünmek konuşmamızı net ve faydalı kılar. Buna ek olarak, düşünmek çoğu zaman eyleme yol açtığından, doğru eylem için doğru düşünceye ihtiyaç vardır, (Thich Nhat Hanh, 2015). Ülkemizin yıllardır kanayan yarası Kıbrıs sorunudur. Sorunun kökeninde bulunan iki toplumun (Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum) sorunu anlayışında temel farklılıklar vardır. Örneğin, Kıbrıs Rum toplumu için Kıbrıs sorunu 1974’te başlamıştır ve öncesinde Kıbrıslı Türklerin, 1963’ten 1974’e kadar, yaşadığı sıkıntıların pek bir önemi yoktur. Kıbrıs Türk toplumu için de Osmanlı ve İngiliz dönemlerinde Rumların yaşadığı acıların ve 1974 sonrası yaşanan travmanın bir önemi yoktur. İki toplumun sorunu bu şekilde anlayışı doğru bir anlayış değildir. Doğru anlayış olmadığı için de diğer topluma karşı yönelen tarafsızlık, sevgi ve şiddetsizlik düşüncelerinin içimizde yeşermesi zorlaşmıştır. Bununla birlikte diğer topluma karşı doğru düşünce, doğru konuşma ve doğru eylem de etkilenir. Bu da temelde diğer toplumun acılarını anlamaktaki bilgelik eksikliğinden kaynaklanır.
Bu yazıda Sekiz Aşamalı Yüce Yolun kısa ve basit bir özeti, günlük yaşamımızda var olan sorunları örnek göstererek verilmeye çalışıldı. Yol sabit bir şey olmadığı için sekiz aşamada da doğru dediğimiz şey değişkenlik gösterebilir. Bazı konularda bir şey doğruyken bir başka konuda doğru olmayabilir. Doğru nedir? Doğru, gerçek olanla uyum içinde olmak demektir. Gerçek olan nedir? Gerçek canlıdır, sabit bir şekli yoktur ve kişi göreceli olarak gerçeği her zaman etkiler. Bu da kişinin aslında elinde olan en büyük güçtür. Mesele bu güç ile ne yaptığımız meselesidir. Elimizde bulunan bu güçle çevremize sevgi ve merhametle mi yaklaşıyoruz yoksa bunun tam tersi mi?
Yukarıdaki şiirde anlatmaya çalıştığım gibi kişi evrenin sesine anbean kulak vermeli ancak evrenden bir şey beklemek ve almak için değil onun öğretisinden yararlanmak için. Hafif geçen kış aylarının ardından, memleketimize bahar geldi. Evrenin sırrı bazen bir yağmurun sesinde, bazen bir kırlangıcın ötüşünde, bazen de bir portakalın çiçeğinde…
Kaynakça:
Rahula, W. (1959). What the Buddha Taught, Grove Press.
Hanh, T. N. (2015). The Hearth of the Buddha’s Teaching, Parallax Press.