Evrensel temel gelir, servet vergisi ve sol
Pandemi süreci, Kıbrıs'ın kuzeyinde ekonomi çarklarının ne kadar kırılgan ve dağılmaya yatkın olduğunu çok hızlı bir şekilde gösterdi. Sadece kktc'de değil, dünyanın pek çok devleti bu kırılgan süreçle iç içe yaşıyor. Fakat bize özgü olan ve bu kırılganlığı daha da acı verici hale getiren şey, ekonomik güvence mekanizmalarından neredeyse tamamen yoksun oluşumuzdur. Dünyanın birçok ülkesinde hali hazırda var olan veya yeni oluşturulan güvence mekanizmaları devreye girerek, yaşanan ekonomik darboğazı az da olsa hafifletilebiliyor. Fakat bizde? Sadece orta sınıf için vergi toplayan, kamu maaşlarını ödeyebilme, ultra zenginlerin servetini koruyabilme ve finans çevrelerine ayrıcalıklar tanıma üzerine kurulu bir ekonomik/mali düzende binlerce özel sektör çalışanı ve güvencesizler için hangi güvenceden bahsedebiliriz?
***
Sosyal adaletten bahsettiğimiz anda aslıda aynı zamanda sosyal eşitsizliklerden ve adaletsizliklerden de bahsediyoruzdur. Meseleyi basite indirgeyecek olursak, aslında her koşulda tartıştığımız veya tartışmamız gereken nokta; paylaşım. Hatta bütün mesele paylaşım ve paylaşmak. Eşitsizliğin temelindeki noktada toplumsal zenginliklerin, orantısız ve adaletsiz bir şekilde paylaşılması/paylaştırılması var. Sosyal adalet ve eşitlik mücadelesi de bu gelirin adaletli bir şekilde paylaştırılması mücadelesidir. Bunu yaparken de atlanmaması gereken kritik bir noktada daha var. Gelir eşitsizliklerine, sosyal adaletsizliklere neden olan koşullar nelerdir? Sosyal adaletsizliği, ona neden olan koşulları ortadan kaldırmadan giderebilir miyiz? Çünkü sosyal adalet için mücadele aynı zamanda sosyal adaletsizlikleri ortaya çıkartan koşullara ve etkenlere de karşı mücadeledir. İkincisi daha uzun erimli ve ufku geniş bir mücadele isterken; ilki daha somut ve pratik, bugüne dokunabilen ve acil bir muhtevaya sahiptir.
Evrensel Temel Gelir
Pandemiyle birlikte dünyanın pek çok yerinde evrensel temel gelir uygulamaları tekrar gündeme geldi. Kısaca, Evrensel Temel Gelir (Universal Basic Income) devletin karşılıksız bir şekilde, güvencesiz, düşük gelirli ve sosyal olarak kırılgan kesimlere verdiği ödenektir. Evrensel Temel Gelir'in amacı bireylere, barınma, beslenme, giyinme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamalarına yetecek miktarda maddi ödenek sağlamasıdır.
Kıbrıs'ın kuzeyinde pandemi boyunca her ne kadar yöntem yanlış olsa ve sosyal sigortalının geleceğinden çalmış olsa da, ihtiyat sandığından sigortalılara dağıtılan para, ihtiyaçlı olan özel sektör çalışanlarının durumunu bir nebze olsun hafifletmişti. Bu olumsuz örnek aslıda olumlu bir örnek teşkil edebilecek yolu da göstermekte. O da Evrensel Temel Gelir için kolları sıvamak. Yasal düzenlemeye gidilerek, sıkı denetlenen bir fon oluşturularak, özel sektör çalışanlarına dair Evrensel Temel Gelir uygulamasına geçilmesi pek çok açıdan hem toplumsal hem de bireysel yönden olumlu sonuçlar gösterecektir. Toplumdaki gelir seviyesi düşük ve kırılgan kesimlere her ay, aldıkları maaşın dışında -ki o maaş çoğu zaman asgari ücret sınırındadır- bir gelir desteği yapılması gelir dağılımındaki eşitsizlikleri bir nebze olsun azaltacaktır. Özel sektör çalışanlarının geliri sadece asgari ücret masasına bağlı olmaktan çıkacak. Aynı şekilde küçük işletmelerin üzerindeki asgari ücret baskısı da ortadan kalkacak. Asgari ücret istenilen oranda olmasa da, Temel Gelir uygulamasıyla asgari ücret sınırındaki birinin genel geliri daha tatmin edici olacaktır. Evrensel Temel Gelir uygulaması sadece basit bir maaş katkısı veya bireysel refah meselesi değil. Aynı zamanda hem piyasanın döngüsünü zenginleştirecek hem de bireysel ve toplumsal kaygıları azaltacak, kişinin kendi gelişimine katkı sağlayacak bir potansiyel işlevi de görecek. Dünyanın pek çok yerinde gündemde olan evrensel temel gelir uygulamasını, artık Kıbrıs'ın kuzeyinde de tartışmaya başlamak ve bu yönde somut bir öneri/mücadele zemini yaratmanın zamanı geldi.
Servet vergisi
Solun gündemine alması gereken bir diğer mesele de servet vergisi*. Ülkedeki vergi politikasının tamamen kamu maaşlarını ödeyebilmek üzerine kurulu politik bir coğrafyada bunu dillendirmek kolay değil elbet. Belki kktc gibi ceberut bir devlet kurulurken, bunun orta sınıf-kamu merkezci bir zihniyetle yapılandırılmasının karşılığı vardı. Fakat bugün artık ne kktcnin kurulduğu koşullarda yaşıyoruz, ne de sadece orta sınıfın olduğu bir toplumsal düzende. kktcnin ekonomi alanındaki yapısal sorunlarını dillendiren liberaller, bu yapısal sorunlara “daha fazla neoliberal olunmalı” formülü ile yaklaşmakta. Fakat günümüzün acil sorunları ve yaşadığımız dar boğaz, bu yapısal sorunlara sosyal adalet ve gelir paylaşımındaki eşitsizlikler zemini üzerinden yaklaşmamızı göstermekte. Yukarıda bahsettiğim Evrensel Temel Gelir fonunu oluşturacak unsurlarından biri de vergi politikalarındaki sosyal adalet yönündeki değişim ile servet vergisi uygulamasıdır. Servet vergisi yok mu? Var. Mesela taşınmaz mal veya seyrüsefer vergileri servet vergisine girebilir. Fakat geliri asgari ücret olan biriyle, yüksek kademe bir memurun veya ultra zengin bir iş insanın bu tür vergilerdeki gelir dağılımının oranı nedir?
İşte bundan dolayı geliri belli bir oranın üzerinde olan kişilerden kademeli olarak vergi alınıp bir fonda toplanmalı. Bu vergi ultra-zenginlerden başlayıp, milletvekili/bürokratlara ve yüksek/orta kademe/kıdemli memurlara kadar aşamalı olarak inmeli... Buradan elde edilecek kaynak da, bir fonda toplanıp Evrensel Temel Gelir'in bir unsuru haline getirilmeli.
***
Yani bir çeşit Robin Hood döngüsünden bahsediyoruz. Elbet bunu yapınca sistem değişmeyecek veya yoksulluk ortadan kalkmayacak. Fakat gittikçe daralan ve bir enkaz haline gelen kktc ekonomisinde en azında bir nebze olsun nefes ve yaşam alanları açılmış olacak.
Ne yazık ki Kıbrıs'ın kuzeyinde ne hükümetlerin ne de genel anlamda muhalefetin güvencesizliğe ve güvencesizlere dair herhangi stratejik yapılanma veya mücadele vizyonu yok. Kimlik politikalarının kolaycılığı ve ezberlenmiş federasyon söylemlerinin çıkmazına sıkışıp kalan sol çevreler, sosyal adalet politikası üretecek ve bunun peşinden istikrarlı bir mücadele verecek vizyonu bir türlü geliştiremiyorlar.
Solun geniş kesimleri kendisini kısır kimlikler siyaseti üzerinden mi (kimliğe dair sorunları görmezden gelelim demiyorum), soyut bir federasyon söylemi üzerinden mi (federasyon tezinden vazgeçelim demiyorum), yoksa yalandan bir “toplumsal bütünleşme” siyasetsizliği üzerinden mi (evet bunun tam olarak bir siyasetsizlik olduğundan bahsediyorum) tanımlamaya devam edecek; yoksa somut toplumsal adalet adımları atarak, gündem tarafından belirlenen değil, gündem belirleyen olarak, sınıfsal zeminde kendisini yeniden şekillendirebilecek mi? Göreceğiz…
_______________________________________________________________________________
*Servet vergisi konusunu şu ana kadar gündeme getiren tek örgütlü yapı Bağımsızlık Yolu olmuştur.