EY YÖNETİCİ KENDİNE GÜVENME, UZMANLIĞINA GÜVEN
Kanada Ulaştırma Bakanı'ndan buradaki köşe yazılarımda sizlere bahsetmiştim. Kanada’nın Ulaştırma Bakanı emekli bir astronot. Ve daha bakan olduğu günden o hükümetin yer yüzüne, yollara veya çukurlara bakmayacağını, aksine gözünün göklerde olacağını haykırıyor vatandaşlarına.
Çok uç bir örnek belki de. Ama genel bir anlayışı sembolize ediyor. Yıllardır eksikliğini hissettiğimiz bir anlayışı.
Senelerce ülkemizdeki en büyük sorun adaletti. Öncelikle bir hukuk devleti gibi işlemiyorduk. Yasalar yazıldığı ama kimsenin uygulamakla sorumlu olmadığı bir ülke. Dahası yasaları uygulamayanların başında da devletin kendisi geliyordu.
Bu da yetmezmiş gibi kişiye özel uygulamalar artık bir gelenek haline gelmişti. Tüm partilerde tanıdığı olanların işi sürekli dönüyor, partilere bulaşmayanlar ise eziliyordu. Dahası yasadışı uygulamalar yapıldığında hakkınızı arayamıyordunuz bile. Devletten bilgi almak, dava etmek, hele de birini sorumlu tutmak çileydi adeta.
Ardından bir önceki dönem, Tufan Hoca’nın da bulunduğu meclis göreve başladı. Hoca hukuk doçenti. Yani hukuktan biraz anlıyor diyebiliriz.
Bu ülkede devrim olarak kabul edilebilecek ‘İyi İdare Yasası’ geçti ardından. Düşünsenize artık istediğiniz bilgileri devletten yazılı olarak alabiliyordunuz. Dahası kamu yöneticisi veya çalışanının yasadışı iş yapması durumda bundan sorumlu tutulabiliyordu. “Lefkoşa’da mahkemeler var, ben ona güveniyorum” diyebiliyordunuz artık.
Bir aydan kısa bir süre önce Tufan Hoca bu ülkenin başbakanı oldu.
5 gün önce gazetelerde okuduk. 45 ADET yolsuzluk dosyası araştırıldı ve hukuka aykırılıklar tespit edildi. İlgili işlemler başlatıldı.
Çok da şaşırtıcı değil aslında. Hukuk doçentini başbakan yaparsanız, ülkenizin hukuk devleti olmaya başlaması doğaldır.
Davalarda partizanlık gözetilmedi. İddialar kendi partisine mensup kişilere karşı bile olduğunda ayrımcılık yapmadı başbakan. Çünkü hukuk bağımsızdır ve masum olanlar sürecin sonunda aklanacaktır. Pek çoğunda daha ilk incelemelerde bile bu yaşandı.
Bu durum övdüğümüz Tufan Hocaya özel bir durum değil. Bu ülkenin hukuk ve adaletin üstünlüğüne inanan bir kamu yönetime ihtiyacı var. Hukuk Doçenti Tufan Hoca da bunun için biçilmiş kaftan.
Burada övülmesi gereken durum kişinin kendisi değil, ülkeyi idare etmeye soyunduğumuzda takınacağımız yaklaşım olmalı.
Bir kere herkes her görevi sırf koltuk tutacak diye yapmayacak.
İşe göre adam, ülkenin ilerlemesine göre görev belirleyeceğiz.
Ve “ben bu işi yaparım” diye övünmeleri bir kenara bırakıp kamuya fayda sağlamak için çalışıp kendimizi hazırlayacağız.
Kamu görevini bir siyasi basamak, egomuzu okşayan bir rütbe veya bizi rahatlatan bir koltuk olarak değil, ülkemizi ileriye taşıyacak projeleri hayata geçirmek için bir araç olarak göreceğiz.
Tufan Hocanın başbakanlığı, daha ilk ayında bize bu yaklaşımla ilgili ipuçları veriyor.
Bize düşen ise bu ipuçlarını doğru okuyabilmek ve ülke yönetimimizi konularında uzman, bilgili ve vizyon sahibi idarecilerle donatmaktır.
“Bizde olmaz” statükosunun aksine, bunu başarmak için gereken bilinç, çağdaşlık ve vizyon biz Kıbrıslı Türklerde mevcuttur.
Yeter ki bu alternatifi görebilelim.
Yeter ki istek, irade ve vizyonumuzu ortaya koyalım.