1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Eyleme Geçilmezse Öğrenci Kapıları Kapanmak Üzere-II
Eyleme Geçilmezse Öğrenci Kapıları Kapanmak Üzere-II

Eyleme Geçilmezse Öğrenci Kapıları Kapanmak Üzere-II

Üniversitelerimizdeki uluslararası öğrenciler, bu öğrencilerin kabul koşulları ve adaya geldikten sonra ne yaptıkları tam bir gayya kuyusu.

A+A-

 

Tayfun Can Onuk
[email protected]

 

 

Gaile’nin 27 Ağustos tarihli sayısında yayınlanan yazımda Türkiye’den beklenen sayıda öğrencinin neden gelmediğini ve üniversitelerimizdeki kontenjanların %47’sinin neden boş kaldığını kendimce açıklamaya çalışmıştım. Üniversitelerimiz henüz kazanan öğrencilerinin ne kadarının kayıt yaptırdığını açıklamadı. Muhtemelen kazandığı halde kayıt yaptırmayanlarla birlikte verdiğimiz fire %50’yi buldu.

Hafta boyunca pek çok arkadaşımla da sohbet konumuz buydu. Ben bu durumu gerçekten kaygı uyandırıcı buluyorum çünkü Kuzey Kıbrıs’ta üniversitelerin birbirinin imajını etkileme gücü var. Bir üniversite akademik standartları, eğitim kalitesi ve kurum kültürü ile ne kadar öne çıkarsa çıksın “Kuzey Kıbrıs Üniversiteleri” vitrinindeki imaj bozulmasının dışında kalamıyor. Bu imajın bozulmakta olduğuna dair kaygı aslında yeni değil. Kuzey Kıbrıs’ın eğitim adası markasını güçlendirmesi ve adada akademik rekabeti geliştirmesi için ODTÜ’nün davet edilmesine kadar geri gidiyor. Fakat mevcut durumda görünen, akademik rekabet ve marka değeri kaygısının yerini 100.000 öğrenci kaygısının aldığı ve bu rakama ulaşmak için her yolun mübah sayıldığı.

Öte yandan farklı kurum ve kuruluşlardan eğitimcilerle yaptığım görüşmelerde benim yaşadığım paniğin çok da paylaşılmadığını gözlemledim. Buna gerekçe olarak da Kuzey Kıbrıs’ın tek öğrenci kaynağının Türkiye olmadığı, adamızdaki pek çok üniversitenin uluslararası öğrenci alımı ile ayakta durduğu sunuldu. Üniversitelerimizdeki uluslararası öğrenciler, bu öğrencilerin kabul koşulları ve adaya geldikten sonra ne yaptıkları tam bir gayya kuyusu. Gerçek olduğunu bildiğimiz ama kanıtlanmadığı için yazıya dökemediğimiz çok söylenti var. Fakat sanırım şu kadarını söylemek yaş tahtaya basmak olmayacaktır, adamıza gelen bir kısım uluslararası öğrenci alacağı eğitimin akademik kalitesi için değil kabul koşullarının ve sonrasında yaşayacağı öğrencilik sürecinin ‘nispeten’ kolaylığı için geliyor.

Ben tam nasıl yapsam da uluslararası öğrencilerin sayıca çokluğunun arkasındaki hepimizin bildiği ama yazamadığı tabloyu dile getirsem derken, uluslararası basında bu yaz çıkmış ve Kuzey Kıbrıs’ı konu edinen iki haber gözüme çarptı.

“Kıbrıs Zimbabveli Öğrenciler İçin Cehennem”

Zimbabve Daily News gazetesinde 29 Haziran günü çıkan “Kıbrıs’taki Zimbabveli Öğrenciler Fuhuşa Yöneliyor” başlıklı haber Zimbabve parlamentosunun dış ilişkiler komisyonu tarafından yapılan açıklamayı konu ediniyor. Haber’e göre komisyon açıklamasında, Kuzey Kıbrıs’ta eğitim alan 4800 öğrenciden bir kısmının sahte aracı kurumlar ile sahte burs vadedilerek adaya çekildiğini ve bu sebeple zor durumda olduğunu dile getiriyordu. Tatil için eve giden bir öğrenci ile de görüşen gazete; Kuzey Kıbrıs’taki Zimbabveli öğrencilerin zorlu yaşam koşullarından, iş bulamayışlarından ve geçimlerini sürdürmek için fuhuşa yönelmelerinden de söz ediyor.

Aynı gazetede 20 Ağustos’ta çıkan “Kıbrıs Zimbabveli Öğrenciler İçin Cehennem” başlıklı haberde ise açıkça Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Zimbabveli öğrencilerin cehennemi yaşadığı ifadesine yer veriliyor. Bu haberde genel olarak yüksek yaşam giderlerinden, derslerdeki dil bariyerinden ve öğrencilerin maruz kaldığı saldırı ve tacizden dem vuruluyor ve uğradığı saldırı ve sonrasında gördüğü hatalı tedavi yüzünden kör kalma riski taşıyan Zimbabveli öğrenci Macmillan Nyamukondiwa’nın hikâyesi aktarılıyor. Haberin geri kalanında ise çocuğunu Kuzey Kıbrıs’a yolladığı için pişmanlık yaşayan velilerden, adayı cennet gibi gösteren aracı kuruluşlara duyulan öfkeden, suç işlediği için hapse düşen Zimbabveli öğrencilerden seçkiler sunuluyor. Haberde bazı Kuzey Kıbrıs üniversitelerinin adı da açıkça geçiyor.

Haberlerde anlatılanların doğruluğunu sorgulama olanağımız yok. Başka basın kuruluşlarında aynı haberlere de rastlamadık ama gazeteye göre Zimbabve Kuzey Kıbrıs’a bir heyet göndererek mevzuyu araştırmak üzere Türkiye’ye başvurmuş durumda. Ben ateş olmayan yerden bu kadar çok duman çıkmayacağını düşünüyorum. Öte yandan bu haberlerde dile getirilenler gerçeği yansıtmıyor da olsa imaj ve marka saygınlığının gerçeklikten çok görüntü ile ilgili olduğunu da biliyoruz.

Bazı üniversitelerin uluslararası öğrenci alımında gözetmediği ilkeler, agency olarak adlandırılan aracı kurumlara araştırmadan peynir ekmek gibi dağıtılan sertifikalar, adaya girdikten sonra üniversiteye bir kere bile uğramamasına “Kayıt harcını verse yeter.” niyetiyle göz yumulanlar maalesef meyvesini vermeye başladı. Büyük ilçelerimizde uluslararası öğrencilerin çoğunlukta olduğu bir masada bu konuyu açarsanız sizler de İngilizce eğitim verdiği beyan edilen ve hatta diplomaya yazılan bölümlerde derslerin uluslararası öğrenciler görmezden gelinerek nasıl Türkçe işlendiğini işitebilirsiniz.

Üzülerek söylemeliyim ki geçen haftaki yazıda betimlemeye çalıştığım “Başka seçeneği olmayan gelse yeter” anlayışının uluslararası öğrenciler sahasına aktarılmış hali bu. Yukarıda anlattığım tabloyu yaratan üniversiteler zaten akademik kalite bakımından gözü en yüksekte olan öğrenciyi hedeflemiyor. Ülkesinin uluslararası durumu, maddi koşulları ya da lise başarısı sebebiyle gerçekten arzulanan bir ülkede üniversite okuyamayan adayları Kuzey Kıbrıs’a çekerek gelir elde etmekle yetinmenin peşinde. Anlaşılan bu gelir de tatmin edici bir gelir ki bugün Lefkoşa’nın aynı caddesinde iki üniversitemiz var. Durum böyle olunca da gelen öğrenci eğitim almaya devam ediyor mu, suça mı sürükleniyor, kaçak işçi olarak mı çalışıyor üzerine araştırma yapmaya kurumlarımızın gönlü olmuyor. Burada da asla “Bu yabancılar da hep suç işliyor.” gibi ırkçı ve ayrılıkçı bir tespite düşmüyorum. Belki de sunduğumuz şey eğitim kalitesi olmadığında gelen öğrencinin de önceliği eğitim almak olmuyordur.

Şimdi Ne Olacak?

Çok güzel bir soru. Gerçekten bir yol ayrımındayız. Kuzey Kıbrıs ya güçlü yönlerinden biri de yükseköğretim kurumları olan cennet bir Akdeniz adası olacak ya da eğitim bakımından diptekilerle başka uğraşlarına eğitimi paravan yaparak ülkesinden kaçmak isteyenlerin toplandığı bir diploma değirmeni (İng. Diploma mill). Eğitim alanında olanlar onaylayacaktır, bir kere de diploma değirmeni olmakla ünlenirseniz bu imajı düzeltmek çok zor. Uluslararası basında çıkan, gazetenin okuyucu kitlesi ne kadar dar olursa olsun, haberleri dikkate almak ve adada öğrenci olmanın temellerini baştan kurmak gerekiyor. İki ayrı koldan girişimlerle bu halledilebilir: üniversitelerin akademik standartlarını yasa yönetmelik ve denetimle yükselterek gelen öğrencinin akademik hazırbulunuşluluğunu artırmak ve öğrenci merkezli stratejilerle adadaki öğrencilerin yaşam koşullarını iyileştirmek.

Üniversitelerin akademik standartlarını yükseltmek uzun ve kararlılık gerektiren bir süreç ve burada yönetimin yüreklendirici hatta zorlayıcı olması hayati önem taşıyor. Temel amacı kâr elde etmek olan bir kurumun kârını azaltma pahasına standartlarını yükselteceğini ummak kibar tabiri ile naiflik. Burada dengeyi kimin üniversite açacağına, üniversitenin hangi akademik kaynaklarla açılacağına, kadrosuna, öğrenci alım koşullarına, eğitim öğretim faaliyetlerine bakarak otoriteler sağlamak zorunda. Kendimize dürüst olalım bizler de ticarethane işletiyor olsaydık öncelikli meselemiz ne olursa olsun gelen öğrenci sayısını artırmak ve bunu sağlayacak her şeyi yapmak olurdu. Kuzey Kıbrıs yönetiminin adayı elini sallayanın öğrenci vizesi ile girebildiği, okulun eğitim verdiğini iddia ettiği dili bile tam öğrenmeden diplomasını alıp gittiği bir yer olmaktan çıkarmak için harekete geçmesi şart ve çok zamanımız da kalmadı. Bu çalışmalar ilk aşamada adaya gelen öğrenci sayısını azaltacaktır, evet, ama ileride bir diploma çöplüğü olmamız da engelleneceğinden Kuzey Kıbrıs’ta yükseköğretim sektörünün geleceği de garanti altına alınmış olacaktır. Akademik standartlar nasıl yükseltilir diye oturup kehanette bulunmaya da gerek yok, doğru örnekleri seçsek yeter.

Diğer mesele de Kuzey Kıbrıs’ın sunduğu öğrencilik deneyimi. Benim Kuzey Kıbrıs’a bozulmaz bir duygusal bağım var. Yıllarımı burada en bozulmamış, en Kıbrıslı, en yerel ne varsa deneyimleme aşkıyla geçirdim. Gel gelelim öğrencilerimin pek çoğunda Kuzey Kıbrıs’ın imajı böyle olumlu değil. Haklı da sebepleri var. Ulaşımsızlıktan, taksilere akan paradan şikayetçiler. Kıbrıs kültürünü tanıtmak üzere etkin bir çaba olmaması sebebiyle adayla bütünleşemiyorlar. Kuzey Kıbrıs’ı tam anlamıyla deneyimlemek için ne yol göstericileri ne de mobiliteleri var. Bu koşullarla eğitim adası olamayız. Eğitim adası, öğrenci dostu olmak zorunda. Öğrenci dostu olmak için özellikle barınma, ulaşım ve beslenme konularını çözmeliyiz. Uluslararası öğrenciler gerçekten tacize ve saldırıya uğruyor mu, ciddiyetle ve acil olarak araştırılmalı. Bildiğim kadarıyla şu an yerli halk ile dünyanın 50 ülkesinden gelen öğrencileri kültürel olarak kaynaştırmaya dönük kurumsal bir çaba yok. Durum buyken de birden bire farklı kültürel arka plana sahip kaç nesilden insanın birdenbire uyum içinde geçinivermesini beklememek gerek. Öğrenciyi adaya entegre ederken, Kuzey Kıbrıslıların da yaşamlarını öğrenci yoğunluğu etrafında nasıl zenginleştireceğine dair fikir geliştirmeliyiz. Gençlik, farklı koşullara uyum sağlama becerisini de getirir. Eğer adaya gelen öğrencilere kaliteli ve makul ücretli barınma, etkin toplu taşıma ve erişilebilir beslenme seçenekleri sunarsak onlar da adayla bütünleşecektir. Aksi takdirde durum öğrencinin alışamadığı bir ülkeye diploma uğruna tahammül etmesine dönüyor ki Kuzey Kıbrıs dünyada bunu en az hak eden yerdir.

Özetle eğitim planlama gerektiriyor. “Ne yapın ne edin, 100.000 öğrenciyi tamamlayın!” anlayışı ile devam edersek hem Türkiye’den hem diğer ülkelerden öğrenci akışının ivmeli olarak azaldığını ve gelen öğrencinin de adadaki yaşam kalitesini düşürdüğünü üzülerek göreceğiz.

Bu haber toplam 2833 defa okunmuştur
Gaile 434. Sayısı

Gaile 434. Sayısı