Eylül hedefi
Müzakereler yoğun bir programla sürüyor.
Ve anlaşılan o ki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun yıllık zirvesinin gerçekleştirileceği Eylül ayında, garantörler de dâhil olmak üzere tüm tarafların bir araya geleceği geniş katılımlı bir toplantıda, bir ‘çerçeve’ oluşturma hedefi var.
Bu hedef önce, geçtiğimiz günlerde müzakereci Nami tarafından, son olarak dün de bizzat Cumhurbaşkanı Akıncı tarafından teyit edilmiş durumda.
Tabii bu biraz da, Eylül’e kadar müzakerelerde anlamlı gelişmeler sağlanmasına bağlı olacak.
Şu zamana kadar yapılan temaslar, daha çok durum tespiti bir anlamda.
Hâlihazırda bugüne kadar yapılan çalışmaların gözden geçirilmesi, uzlaşı bulunan noktalarla uzlaşı bulunmayan noktaların tespit edilmesi ve yeni uzlaşı belgelerinin ortaya çıkarılması...
Daha ve esas önemlisiyse, önümüzdeki günlerde başlaması öngörülen özlü müzakereler.
Liderlerin ve müzakerecilerin bundan sonra gündeminde öncelikle yönetim ve güç paylaşımı, mülkiyet, Avrupa Birliği konuları ve ekonomi olacak.
Nami’nin açıklamaları bu yönde.
Toprak başlığının özünü oluşturan harita, köy isimleri ve rakam konusu ise sürecin sonunda ele alınacak.
Bundan önceki müzakere dönemlerinde de bu böyleydi, yeni süreçte de tarafların bu konudaki mutabakatı sürüyor.
Bir diğer önemli ve sıkıntılı başlık olan garantiler konusu da aynı şekilde, sürecin sonraki aşamasında, garantörlerin de hazır bulunacağı oturumlarda ele alınacak.
Yaz döneminde umulan verimin elde edilmesi durumunda Eylül ayında New York’ta toplanması hedeflenen çoklu konferans, aynı zamanda garantiler konusunun da masaya yatırılacağı bir toplantı olacaktır, bu bakımdan Eylül hedefi, önemli bir hedef.
Bu hedefe ulaşılabilmek de, sürecin ciddi anlamda bir ivme kazanması demek olacağından, önümüzdeki 2-3 aylık süreç, müzakerelerin geleceğinin inşası adına kritik bir anlam taşıyor.
Yol belki uzun değil ama engebeli.
Birçok konuda geçmişten taşınan uzlaşılar var evet ama birçok konuda da ciddi görüş ayrılıkları, bakış açısı farklılıkları var.
Önemli olan bu ayrılıkların ve farklılıkların, hem Akıncı’nın hem de Anastasiadis’in sıklıkla işaret ettiği gibi, her iki toplumun hassasiyetlerini de göz önünde bulunduran, her iki toplumun ihtiyaçlarını da olabildiğince dikkate alan bir yöntemle yakınlaştırılmaya çalışılması.
Anastasiadis’in dün CNN Türk’e verdiği röportajda altını çizdiği çok önemli bir nokta var; ‘Bu sürecin sonunda ne kazanan ne de kaybeden taraf olmalı’!
Bu anlayışın masada da sürdürülmesi durumunda, önümüzdeki yılın ilkbaharında bir referendum hedefine ulaşılabilmesi, imkansız değildir.