Ezber bozmak mı, sürüklenmek mi?
Doğal Gaz konusundaki gelişmelerin Kıbrıs sorunu üzerinde yarattığı etkiler üzerine, kısa bir süre önce konu ile ciddi anlamda ilgilenen çok uluslu bir şirketin Yönetim Kurulu Başkanı ile görüşme fırsatım oldu.
Uzun süredir, Kıbrıs sorununun, İsrail ve Kıbrıs Doğal gazı bağlamı üzerine yaptığımız değerlendirmeler ışığında gündemimize giren bu konu hakkında, özetçe şunları belirtmem mümkün.
Uluslararası ya da Küresel Şirketler, Doğal Gaz’ın İsrail Türkiye bağlantısı üzerinde gerekli tüm fizibilite çalışmaları yapmış durumdalar. Sadece fiziki çalışmalar değil buna paralel yapılan siyasi, hukuki ve mali analizler de farklı alternatif senaryolar ortaya çıkarmış durumda.
Bu çerçevede olası senaryolar İsrailli, Kıbrıslı Rum ve Türkiyeli iş adamları arasında yapılan “doğrudan” görüşmelerle bir süreden beridir değerlendirilmektedir.Bu çerçevedeDoğal Gazın “ortak kazanım” çerçevesinde nasıl planlanacağı konuşulmaktadır.Konu sadece iş adamları açısından değil aynı zamanda devlet politikalarının gerektirdiği keskin olurlar ve olmazlar yani kırmızı çizgiler bağlamında da ele alınmaktadır. Burada özellikle ABD’nin yüksek rolü ve Rusya’nın gözardı edilemeyecek konumu not edilmektedir.
İş dünyası, Kıbrıs sorununun çözümünü de gözeten, o bağlamda bir ekonomik paylaşım üzerinde durmuyor. Bu görüşün sadece iş insanlarının görüşü olmadığı kanaatini edindiğimi belirtmeliyim.
Önemli olan Doğal Gazın sağlayacağı ekonomik gelirden en kısa sürede yararlanmak. Bu zenginlik paylaşımı için “çözüm” koşul olarak görülmüyor ve hatta “çözüm” olmadan nasıl bir alternatif senaryo geliştirilebileceği üzerinde de duruluyor, kafa yoruluyor.
Bu çerçevede on beş gün önce İsrail’de açılan ihalede teklif veren 10 şirket olduğunu ve bunların iki tanesinin Türk firması olduğu biliniyor.
Bu anlamda üç alternatif söz konusu...
1. Leviathan – Kıbrıs – Mersin hattı (Kıbrıs sorunun çözümünü zorunlu kılan bu senaryoda, boru hattı Federal Kıbrıs üzerinden geçiyor.)
2. Leviathan- Mersin ( Boru hattı Kıbrıs adasının etrafından dolaşarak Türkiye’ye ulaşıyor ki burada yine “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin kara sularının kullanılması için izin vermesi gerekir.)
3. Leviathan- Kuzey Kıbrıs- Mersin (İsrail Gazı, Kuzey Kıbrıs topraklarından geçerek Türkiye’ye yöneliyor.)
Elbette şirketlerin bu bağlamda Kıbrıs sorununun çözümünü gözeten bir planlaması olamaz. Ancak sorunun çözümsüz kalması hem maliyetleri hem de riski artıran bir unsur. Dolayısıyla Kıbrıs sorununun çözümü için gerekli girişim ya da Boru hattının sorunsuz konumlamasını sağlayacak pazarlık ilgili devletlere ve uluslararası güçlere düşüyor. Bu noktada adanın geleceği ile ilgili tüm tarafların diyalog içerisinde olması ve toplumsal çıkarlar gözetilerek bir kazan kazan modeli üzerinden kıran kırana bir kavga sürerken, Kıbrıslı Türkler bu süreçte de devre dışı.
Olası bir boru hattı, Türkiye’ye Avrupa karşısında büyük bir avantaj sağlarken, Kıbrıslı Rumlara ekonomik krizi aşma adına önemli bir gelir, İsrail’e ise bir an önce gelire dönüştürmek istediği gaz için istediği acil adımı sağlayacak.
Bu küresel oyun çoktan başlamış ve yol almışken biz birbirimize derdimizi anlatamıyoruz bile.
Yaratıcı adımlar ve ezber bozan eylemler olmadan, sürecin birlikte yönetimine girişmeden Kıbrıslı Türklerin “özne” olması hayal !
Sürüklenme dediğim bu işte...