Ezberden yaşıyoruz, düşünüyoruz öyleyse varız
Meşhur bir duvar yazısı vardır “düşünün lan kafanız acımaz” diye, ve onun şimdiki teknolojik versiyonu var bir de; bir beyin fotoğrafı ve “lütfen kullanın” yazısı içeren paylaşımlar. Boş gereksiz soru sormak, anlamadan yorum yapmak, dinlemeden konuşmak, fevri tepkiler vermek ve daha birçok bu gibi davranışı hep “düşünmekten yoksun” bulmuşumdur; çünkü bana göre otomatik ve hızlı gerçekleşiyor bu saydıklarımız.
Yeni nesilden konuşurken, ezber alışkanlığı nedeniyle insanların düşünmeye üşenen bir eğilimde olduğu konusu da geçti. Elinin altında bu kadar imkan varken, araştırmaya gönülsüz, öğrenmeye hevesi sormaktan ibaret bir çok insan var. Bilgiyi alıp etkin kullanmak, daha doğrusu “bilgiyi işlemek” pek yok. Veri giriş ve çıkışından ibaret kullanımlar, genellikle geliştirilebilir olmuyor; özellikle de düşünceler, fikirler söz konusu olduğunda... Zaten çoğu zaman “ezber bozan“ şeyler değil midir bizi ileriye götüren, bir şeyleri değiştiren? Fiziksel hareketlere geldiğimizde, yani kas iskelet sisteminden bahsettiğimizde, işler biraz değişiyor. İşte tam da bu noktada “ezber” veya “düşünmeden hareket etme”nin işe yaradığı yere gelmiş oluyoruz!
Üniversite öğrencilik yıllarımdan hafızama kazınmış bir soru geldi aklıma. “Arabada şoför koltuğunun yanında seyahat ederken, sol elinizle uzanıp radyonun sesini açmak istediniz. Bunu gerçekleştirmek için yapılacak olan hareketleri, fonksiyon gösterecek ana kasları, aktivasyon sırası ve innervasyonları ile yazınız.”
Bu dersi alana kadar herhangi bir hareketimi derinlemesine düşünmemiştim belki de. Ezberim iyi olmadığı için düşünmek zorunda kalmış da olabilirim tabi.
Sağlıklı bir bireyin; karmaşık hareketlerini, bunları yaparken devreye giren biyolojik donanımlarını, aynı anda kullanılan bilgiyi ve harcanan enerjiyi; siz hiç düşündünüz mü?
Gün içerisinde hiç düşünmeden, dikkat etmeden, deyimi yerindeyse “ezberden” yaptığımız o kadar çok hareket var ki. Kas zedelenmesi, yaralanma, kırıklar vb. bir durum gündeme gelmediği sürece, o fonksiyonun karmaşıklığının farkına varamıyoruz.
Beynimizin derinliklerindeki bazal çekirdeklere; nörobilimin, hareketlerin planlanması ve koordinasyonunu inceleyen kısmına gelmiş olduk burada...
Bir hareketin başlatılabilmesi için, vücudumuzun genel denge durumunun, ve kaslarımız ile eklemlerimizin pozisyonlarının bilinmesi gerekiyor. Buradan kolumuz ya da bacağımızın nereye doğru, nasıl hareket edeceğini hesaplıyor “beyincik” (cerebellum) dediğimiz organımız.
Beyinciğin yaptığı iş derin düşünüldüğünde inanılmaz bir şey: Vücudun bütün kasları, eklemleri ve deri üzerinde bulunan milyonlarca ayrı alıcıdan gelen durum verilerini, şimşek hızıyla işleyerek tüm vücudumuzun pozisyonuna dair saniyesi saniyesine güncellenen bir “hareket bilgisayarı” gibi çalışıyor. Aldığı bu bilgiyi ise ilginç bir amaçla kullanıyor: beyinde hazırlanan hareket planı beyinciğe geliyor ve burada vücudun o anki durumuyla karşılaştırılarak istenen hareketin ne kadarlık bir eforla yapılabileceği hesaplanıyor.
Beyinciğin karmaşık hareketleri hesaplama sistemi, sadece hareketin başlangıç aşamasında değil, hareketlerin yumuşak ve amacına uygun gerçekleştirilebilmesi için tüm aşamalarda seri bir şekilde çalışıyor. Bu yüzden, beyincik hasarı durumunda denge problemleri, yürümenin etkilenmesi, konuşma bozuklukları, ardışık seri hareketlerde aksamalar meydana geliyor.
Radyonun sesini açmak için uzanacağınızda, eğer daha önceden bildiğiniz bir radyo paneli ile karşı karşıyaysanız, neredeyse gözünüz kapalı yapabiliyorsunuz. Kolunuz otomatik olarak ses düğmesine doğru gidiyor. Pozisyona göre, beyin içerisinde önceden belirlenmiş bir “hareket planı” uygulamaya sunuluyor bu aşamada. Beynimizin üst ön bölgelerinden (motor korteks) bir kısmı hareketin “ilk planını” yapıyor, başka bir kısmı ise bilişsel durumumuzla hareket arasındaki ilişkiyi denetliyor, bir başka kısım da bunu kas sistemine uyarlayarak emirlere dönüştürüyor. Burada hemen araya serpelim: Motor korteks denilen bölgede bedenimizin eksiksiz bir “motor haritası” bulunuyor. Bedenimizdeki iskelet kaslarının tamamı buradaki sinirsel devreler aracılığıyla hareket ettiriliyor. Hatta bu hareketler ruh durumumuzdan da etkilenebiliyor bazen. Gergin bir ruh halindeyken sakarlıklarınızın artması, veya elinizin titremesi gibi durumlarla karşılaşıyorsunuz tahminen. Ya da sinirliyken düğme iliklemeye çalışıp, düğmeyi kopardığınız bile olabilir...
Sayfalarca anlatılabilir hareketlerimizin mekanizması ve perde arkası... Özetle, çok karmaşık bir devre söz konusu. Biz bu karmaşık devreyi sinir sistemimizde depolanan “hazır” programı devreye sokarak; hangi kasın nasıl bir kuvvetle ve hızla, hangi düzlem ve eklem açısında çalışması gerektiğini otomatik hesaplıyoruz. Böylece karmaşık hareketlerimizi hiç düşünmeden, “ezberden” gerçekleştirebiliyoruz.
Bu nedenle merdivenin basamak sayısının sandığımızdan bir fazla veya bir eksik olması dengemizi bozabiliyor mesela. Ve yine bu nedenle bisiklet sürerken sakız çiğneyebiliyor, kahvemizi karıştırırken sohbet edebiliyoruz.
Arabada giderken uzanıp müziğin sesini açmak, ya da pantolonumuzun düğmesini iliklemek, yaptığımız her hareket gibi inanılmaz bir beceri aslında!
Fiziksel denge, hareket ve organize işleri sürekli tekrarlayarak ve “ezber kalıp” yaparak daha ileriye götürebiliyoruz. Madem hayatımızda çoğu şeyi “düşünmeden” yapıyoruz; geriye kalanını da otomatikleştirirsek herşey daha da anlamsızlaşır. Fikirleri, üretimi ve yaratıcılığı geliştirmek adına, her alanda düşünmek, farklı bakış açıları edinmek ve ezberleri bozmak şart!