Facebook ve Barış? Çatışma sonrası toplumlarda online platform
Yaptığım araştırmaya göre sosyal medya tartışmalı gösterilerin yol açtığı mezhep gerginliklerini yatıştırmaya hem yardım etmekte hem de bu çabaları baltalamaktadır.
Dr. Paul Reilly
Çeviri: Seda A. Refik
Altmışlı yılların sonlarında, Oslo’da bulunan Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü kurucusu Johan Galtung medya teknolojilerinde yaşanan hızlı gelişmelerin, birbiriyle çatışan taraflar arasında onları ayıran yaklaşımlardan çok bir araya getirecek barış inşası çabalarını destekleyeceğini öngörmüştür. Galtung’a göre karşıt tarafları ayrı tutmaya yarayan stratejiler daha hızlı bir şekilde başarısızlıkla sonuçlanırken dijital teknoloji gibi daha etkin iletişim yöntemleri tarafları birbirine daha da yakınlaştıracaktır.
O günden bu yana siber mekânsal teknolojiler, internetin birbirinden ayrı toplumlar arasındaki iletişimi kolaylaştırıp kolaylaştıramayacağı (tarafsız alan varsa dahi erişiminin zor olabileceği yerler) ve belirli gruplar arasında etkin bir şekilde kullanılarak grup dışındaki tutumları da iyileştirecek iletişim şekillerinin neler olduğuna dair çok çeşitli araştırmalar yapılmıştır.
Yaptığım araştırma, ‘çatışma sonrası’ Kuzey İrlanda’da online platformların gruplar arası olumlu iletişimi kolaylaştırma potansiyeli olup olmadığını incelemektedir. Yakın zamanda çıkacak olan kitabım ‘Digital Contention in a Divided Society’ (Bölünmüş bir Toplumda Dijital Anlaşmazlık) ile 2011 ve 2016 yılları arasında Ardoyne Yürüyüşü Çatışmaları ve Birleşik Krallık Bayrağı Protestoları gibi olaylarda Facebook, Twitter ve YouTube’un kullanımı irdelenmektedir. Bu yürüyüş ve protestolardaki kavga hali, ‘büyük oranda ayrılmış ‘çatışma sonrası’ toplum içerisinde Katolik ve Protestan topluluklarını bölmeye devam eden ‘etnik pokeri’ ortaya koymuştur.
Herkese açık Facebook sayfaları ve Twitter etiketleri isteyerek ya da istemeden yürüyüş hakları gibi konularda iki ana grubun üyelerinin muhalif görüşlerini açığa çıkarmıştır. Bayrak protestolarını koordine etmek için kullanılan Facebook sayfalarındaki yorumlar aynı zamanda bölge çapında ana arter yolları kapatan gece protestolarının meşruiyeti hakkında bir bilgi ortamı da oluşturmuştur.
2014 ve 2015 yıllarında yaşanan Ardoyne Yürüyüş Çatışmaları, sosyal medyanın Kuzey İrlanda’da barış inşa edilmesine yaptığı en önemli katkının toplumlararası şiddeti ateşleyebilecek yanlış ve eksik bilgileri düzeltmek adına yurttaşları güçlü kılması olduğunu ortaya koymaktadır.
Bayrak protestosu hareketi destekçileri ve muhalifleri arasında paylaşılan genel yapısı itibariyle antagonist bir yapıdadır. Yönetime sadık olanların ‘doğuştan mezhep bağnazı’ şekilde olumsuz klişeye oturtulmaları Brandon Hamber ve Gráinne Kelly tarafından ifade edilen, bireylerin birbirlerine bir dış grubun anonim üyelerinden ziyade insan gibi davrandığı uzlaşı çerçevesinin temel ilkelerinden biriyle doğrudan çelişmektedir. Bu faaliyet her ne kadar da dijital vatandaşların oldukça ufak bir kesimi için geçerli olsa da, genişletilmiş/dolaylı temas hipotezi (kişinin kendi grubundan birinin bir dış grubun üyesi ile yakın ilişkisi olduğunu bilmesinin o dış gruba karşı daha olumlu tutumlar ortaya çıkarabilmesi) bu bağlamda Katolik ve Protestanların sosyal medya üzerindeki antagonist etkileşimlerinin kendi sosyal ağları içerisinde dış gruplara karşı ön yargıyı artırabileceğini belirtmektedir.
‘Diğer’ toplumun üyeleri ile doğrudan olumlu temas içerisinde olmak Kuzey İrlanda gibi çekişmeli politika ortamlarında uzlaşıyı desteklemek bakımından en etkili yöntem olmayı sürdürmektedir. Yine de, bilişim ve iletişim teknolojileri ile sosyal medyada paylaşılan diyalogun çatışma sonrası aşamadan geçen toplumlar üzerindeki etkisini göz ardı edersek erken davranmış oluruz. Buna karşın, online platformların birçok insanın hayatı ile bütünleşmiş olduğunu kabul ederek gruplar arası temasın yeniden şekillendirilmesi gerekmektedir. Sosyal medya altyapıları her ne kadar da iş birliği, diyalog ve dostluğu desteklese de barış ve uzlaşı üreten makineler değildir.
İsrail-Filistin olayları gibi mezhep çatışmalarını çözmekten çok nefret ve şiddet yaymak için kullanılabilen Twitter gibi platformlarla sosyal medya üzerinden gruplar arası temas kurularak barış beklentilerinin iyileştirilmesi çok da mümkün görünmemektedir. Virginia Üniversitesi’nde Medya Çalışmaları Profesörü ve Medya ve Vatandaşlık Merkezi Yöneticisi olarak görev yapan Siva Vaidhyanathan, bu platformların sahip olduğu yapının ‘nefret ve bağnazlığı harekete geçirdiğini’ ve kamuoyunun haber yayın organları ve demokratik siyasi kuruluşlara olan güvenini baltalayan yanlış bilgi ve dezenformasyonun yayılmasını ‘hızlandırdığını’ savunmaktadır.
Yaptığım araştırmaya göre sosyal medya tartışmalı gösterilerin yol açtığı mezhep gerginliklerini yatıştırmaya hem yardım etmekte hem de bu çabaları baltalamaktadır. Öte yandan, Facebook, Twitter ve Youtube üzerinden paylaşılan yanlış bilgi ve dezenformasyon ile bu olaylar esnasında yaşanan sivil ayaklanmalarla yanlış bilgilerin doğrulanması ve şiddetin olmaması arasında belirgin bir sebep-sonuç ilişkisi bulunmamaktadır. Sosyal medya, tartışmalı siyasi konuları çözme gücü olanları etkilemek tartışmaya devam eden online yorumculara olanak sağlamıştır.
*İllustrasyon: Davide Bonazzi