“Faili meçhul” Fazıl Önder ve Hür Söz-1
Fazıl Önder; 1958 yılından başlayarak Kıbrıs Türk toplumu içerisinde sırf siyasi görüşlerinden dolayı öldürülen ilk gazetecimizdir. 1958 yılından ‘90’lı yıllara, Kutlu Adalı cinayetine kadar olan süreçte “sol” görüşlü olduklarından, bu ada’da yaşam süren her insanın, birlikte huzur ve barış içerisinde yaşamalarını savunduklarından dolayı ya öldürülmüş, ya saldırıdan yaralı olarak kurtulmuş ya da korkutularak tehdit edilerek bu adayı terk etmek zorunda kalmıştır insanlarımız. Bunlar arasında siyasi bir düşünceye sahip olmamakla birlikte sırf işçi sendikasına üye olmalarından ve potansiyel “komünist” olarak değerlendirilmelerinden dolayı cinayete kurban giden insanlarımız da olmuştur. Fazıl Önder ise, bu sürecin başlangıcındaki ilk “faili meçhul” cinayet kurbanıydı. Elbette “faili meçhul” nitelemesinin ne kadar “bilinmez” olduğu da tartışmalı.
Fazıl Önder’in basınla ilgili ilk girişimi 19 Mayıs 1948 tarihinde Kıbrıs Türk İşçi gazetesi “Emekçi”yi çıkarmakla başlar. Ama bu gazete kapandıktan sonra Kıbrıs Türk Basınında yer alan diğer gazetelerde bir müddet sonra yazılar yayınlamaya başladığını görüyoruz. Kimi kaynaklar bu “ilk” yazılarını Necati Özkan’ın İstiklal gazetesinde 1950 yılının ortalarında başladığı belirtilse de, Hür Söz gazetemizde 17 Temmuz 1949 tarihinde gazete yazılarını kaleme aldığını görüyoruz.
Bu yazı dizimizde Fazıl Önder’in Hür Söz gazetesinde yer almış işte bu söz konusu köşe yazılarına yer vereceğiz. Ama öncesinde, Fazıl Önder’i bilmeyenlere hatırlatmakta yarar var.
“Fazıl Önder, 1 Ocak 1926 yılında Lefkoşa'ya bağlı, kuzeybatısındaki Küçük Kaymaklı beldesinde doğdu. İlkokulu tamamladı, ancak maddî sebeplerden dolayı ortaokula devam edemedi. Daha sonra kardeşi Cemal ile birlikte bir saraç dükkânında çıraklığa başladı. Dede mesleği olan saraçlıkta çıraklığının tamamlanmasından sonra, bir iş ortağı ile birlikte kendine ait bir saraç dükkânı açtı.
1948 Maden Grevi’ne katılan işçileri desteklemek amacıyla 19 Mayıs 1948 tarihinde ilk Kıbrıs Türk işçi gazetesi Emekçi günlük olarak yayımlanmaya başladı. Ancak 1949 yılı sonuna doğru yayımı durdurmak zorunda kaldı.
1949 yılından itibaren Tüm Kıbrıs İşçi Federasyonu (PEO) dahil olmak üzere çeşitli sendikalara üye olup çalışmalar yaptı. 1951 yılında Türk Edebiyat Kulübü'nde çalışmaya başladı. İngiliz eğitimi almış avukat Ayhan Hikmet, Ahmet Malyo ile birlikte Derviş Ali Kavazoğlu, Mehmet Edisoğlu ve Fazıl Önder, bu grubu kendilerini siyaset, ekonomi ve ideoloji alanlarında daha fazla eğitmek ve yayılmasını teşvik etmek için oluşturmuştu. Üyelerine ve üye olmayanlara, eylemleri aracılığıyla sosyalizm propagandası yapılması amaçlardan biriydi. Örgüt ayrıca, insanların Rusya'nın Sesi yayınlarını dinleyebilmeleri için bir merkez olarak hizmet etti, Türkiye'den uzakta sürgün hayatı yaşayan Nâzım Hikmet'in de unutulmaması için çaba gösterdi.
Fazıl Önder daha sonra İnkılâpçı adlı bir gazete kurdu ve editörlük görevini de üstlendi. Ahmet Sadi Şaşmaz ve Derviş Ali Kavazoğlu ise gazetenin köşe yazarları arasında yerlerini aldılar. İnkılâpçı, Kıbrıslı işçi sınıfıyla ilgili makaleler yayınladı, Kıbrıs Rumları ve Kıbrıs Türklerinin birliğini savundu, ancak on beşinci sayısından sonra kapatıldı, çünkü gazete İngiliz sömürge yönetimine tehdit olarak gösterilmişti. Önder ayrıca Kıbrıs'ta Pedagoji Akademisi ve Tarım Okulu'nun kurulmasında yardımcı oldu.”(www.vikipedi)
Ve Fazıl Önder’le ilgili bu yazınsal yolculuğumuzu, Hür Söz’deki ilk köşe yazısıyla başlatıyoruz...
“Pazar Sohbeti
BAŞLARKEN
Herkesçe bilindiği ve takdir edildiği veçhile çalışmak, insanlar için büyük bir meziyet olduğu kadar, mukaddes bir ibrettir de... Zaten, çalışmadan yaşamak olamaz; olsa bile kısa ve zevksizdir!.. Atalarımız boşuna mı: “İş, insanın aynasıdır!” demişler?
Bâriz bir gerçektir ki, insan enerjisi her kuvvetin fevkindedir. Fakat, nihayet o da enerjisini makinesinden alan bir varlıktır; ve onun da makinesi bakılmaya muhtaçtır. Yani, yaşıyabilmemiz için çalışıyoruz ve tabiatıyle yoruluyoruz. Dinlenmemiz ve tekrar çalışabilmemiz için de uyuyoruz. Lâkin, insan hayatı bundan ibaret mi? Şüphesiz ki, hayır! Çünkü insanlar, sadece belli başlı uzuvlarıyle değil, ayni zamanda zihnen ve ruhen de çalışıyorlar! Demek oluyor ki, insanlar yorgunluklarını gidermek için daha başka dinlenmelere muhtaçtır.
Meselâ: gezmek ve eğlenmek insanların zihnî ve ruhî yorgunluklarını pekalâ giderebilir. Esasen bunlar, insan için birer ihtiyaç olmamış olsa idi, iş saatlarını tesbit ve tasvip eden kanunlar, keza hafta, ay, yıl tatilleri yapılmazdı.
Yalnız, insanların mühim bir organı vardır ki, kundaktan-toprağa kadar yorulmadan çalışır! Bir bakımdan kalbe benzettiğimiz bu uzvumuza: “DİL”’ diyoruz. Ama, “dil” deyip de geçmiyelim... o, öyle bir araçtır ki... onun için insanı Sultan! Veya yoktan! Etmek hiçtir.
Hulâsayı kelâm etmek lâzım gelirse bizim: “PAZAR SOHBETİ”ne geçelim... hani dilbaz filân değilim ama sohbet etmesini severim! Diyeceksiniz ki: “Dilbaz olmayan nasıl sohbet edebilir?”
Doğru, arzedeyim: Kalemi, dilden daha zararsız bulduğumdan, ve yazı ile de sohbet etme imkânı olduğundan sohbete başlamakta bir mahzur görmedim. Daha doğrusu kalemi, dile tercih ediyorum. Zira bu işte Sultan olmak yerine, yoktan! Olmak da var! Her ne halse dostlarım, gelezek Pazar yine buluşalım. Kusura bakmayın... Zati Sungur var, malûm!..”
(17 Temmuz 1949-syf:2,Hür Söz)
(Not: Zati Sungur: Çekoslavakya'da yapılan illüzyonistler Kongresinde Sihirbazlar Kralı kabul edilen, 10 Mart 1898 Bursa’da doğup, 6 Temmuz 1984'te İstanbul'da vefat eden ünlü sihirbazdır.)