1. YAZARLAR

  2. Eralp Adanır

  3. “Faili Meçhul” Fazıl Önder ve Hür Söz-5
Eralp Adanır

Eralp Adanır

“Faili Meçhul” Fazıl Önder ve Hür Söz-5

A+A-

2. Dünya Savaşının bitmesinden on yıllık bir süreç geçmişti 1949 yılında. Elbette savaşın insan boyutu açısından müthiş bir kayıp yaşanırken diğer en önemli unsurun da “ekonomi” olduğu bir gerçekti. Fazıl Önder ve onun cenerasyonu bu savaş günlerinin yokluk, işsizlik ve güvensizlik dönemlerini yaşayanlardır. Diğer taraftan Kıbrıslı Rumların ada üzerinde yıllardır taşıdıkları “meğalo ideaları” –ki ada’yı Yunanistan’a bağlama istenciydi bu- sıklıkla gündeme getirilmesi, kendi gazetelerinde yazılar yazılıp arada sırada toplantılar da yapmalarıyla ilgili, başka bir dönem de yaşanmaktaydı Kıbrıs adasında. İşte Fazıl Önder, biraz sonra okuyacağınız yazısında, hem 2. Dünya Savaşı eksenli ekonomik krizden bahsediyor, hem de ismini açıklamayıp rumuz kullanan ve onu da “peçeli” olarak ironileştirip eleştirdiğini bir gazete yazısına ithafen,eleştirel görüşlerine yer veriyor.

 

 “04 Eylül 1949-syf:1,Hür Söz

Pazar Sohbeti-Fazıl Önder

Gözle Görünen Köy-Peçeli Bir Yeniçıktının Küstahlığı!

 

Gözle Görünen  Köy:

Cihanın yeniden yanıp kavrulacağı, ülkelerin viraneye çevrileceği, tarihin üçüncü bir dünya savaşı kaydedeceği günler, -Allah bilir ama- pek de uzak görünmüyor.

Halbuki, İkinci Cihan Harbi sona ereli, daha dört sene... Zavallı dünya... Zavallı beşeriyet!.. ne hazin tecellilerle karşılaşıyor yine. İkinci Cihan Harbi de on sene evvel, bugünlerde başlamış ve bütün dehşeti ile altı sene devam etmişti. Zalim harp, bu altı sene zarfında dünyanın güzelliğini çalmış; beşeriyetin de kanını içmişti!..

Gerçi bugün, Nazi ejderinden eser kalmamıştır... Fakat, ondan daha korkunç bir canavar türemiş bulunuyor... Hem de; insanlığın hürriyetini gaspetmek isteyen ve dünyanın huzurunu kaçırmaya yeltenen bir canavar!..

İşte, bu azılı mahluk yüzünden, dünyanın bugünkü hali bir hercümerç (darmadağın ea) mahiyetini almakta ve dolayısıyle huzursuzluk, her yeri kaplamaktadır. Dünya diplomatlarından bazılarına göre: “Dünyanın bugünkü siyasî ve iktisadî durumu, 1939 senesinden tehlikelidir.”

Siyasî durum bir yana; bugün dünya üzerinde iktisadî buhrandan bihaber bulunan tek bir kişi bile bulmak kâbil değildir. Çünkü: bunu anlıyabilmek için diplomat olmak lâzım gelmez!.. Nitekim atalarımız: “Gözle görünen köy, kılavuz istemez” demişler.

 

Peçeli Bir Yeniçıktının Küstahlığı!

Çok eski zamandan beri, buradaki Rumlar bir : “Meğalo İdea!...” ittihaz ettikleri ilhakı! dillerine dolamışlar ve bunun, çiğ sesleriyle muttasıl (durmaksızın  ea) söylemek suretiyle avunup durmuşlardır. Bugün eski bir teraneden başka bir şey olmayan bu çiğ sesler, kendi gazeteleri vasıtasıyle de şuraya buraya akssettirilmektedir.

Bunun en son örneği, birkaç gün evvelki “Ethnos”da görülmüştür!.. Mezkûr gazetede intişar eden yazının altında “Bir İngiliz!” rumuzu bulunuyordu. Türk düşmanlığı güden ve tamamen garez mahsulü olan iğrenç yazının sonu, şu saçma iftiralarla mücehhez (donanmış  ea) bulunuyordu:

“Hayır! Hayır! Türklere ancak ve ancak kavazlık ve uşaklık yaraşır. Onlar asla bu memleketin efendisi olamazlar.”

Aziz okuyucularım, şimdi müsaadenizle, bu peçeli küstah herife cevap vermek ve karacılığını ispat etmek üzere kendisine hitap etmek istiyorum:

Ey zamane Peçelisi!

Demek Kıbrıs’ın Türklere niçin bahşolınacağını anlayamadın ha? Bak sana anlatayım da o..... kafana dank edesin bâri: Çünkü Türk; medeniyeti ile, alicenaplığı ile ve efendiliği ile dünyanın ve insanların –senin gibi ..... lerin değil! – takdir ve sevgisini kazanmıştır da ondan!

Ey peçeli yeniçıktı müfteri!

Demek “Türklere ancak ve ancak kavazlık ve uşaklık yaraşır” ha?

Yok canım: -Allah nasip eylesin!- sonra sizlerin hali nice olur? Hem, sen ve senin gibi ...... ler ve uşakoğlu uşaklar! ne güne kaldı ki?

Söyle bakayım; o iğrenç yazıyı kaç kuruşa yazmıştın? a peçeli yeniçktı küstah!”

16-agustos-2020-eralp-faili-mechul-fazil-onder-ve-hur-soz-5-.jpg

Yaz mesaisi kavramı İngiliz döneminden bu yana adamızda uygulanan “geleneklerden” biriydi. “Biriydi” diyorum çünkü sadece kamuda ve eczahanalerde uygulanmaktadır bugün. Yakın geçmişe kadar dükkânların 1 ile 4 arasında kapalı olduklarını hatırlayanlardanım. Günümüzde artık hem iş yerlerinin serinletici cihazlarla donatılması hem de ekonomik çarkın dönüş hızı, özel iş yerlerinin artık kapatılması zorunluluğunu ortadan kaldırmıştırr. Fazıl Önder, az sonra okuyacağınız yazısında, 1949 yılnda Haziran-Eylül ayları arasını kapsayan 4 aylık bir yaz mesaisi uygulamasından bahsediyor ve esnafın bu konudaki görüşlerine yer veriyor. Yazısında yer alan son başlıkta ise gelişmekte olan taşıt araçlarının ekonomik ve tehlikeleri üzerine yorum yapıyor.

 

 “11 Eylül 1949-syf:1,Hür Söz

Pazar Sohbeti-Fazıl Önder

Dere Akarken-Şeytan Arabaları!

 

Dere Akarken...

Dükkân sahibi bazı zanaatçılar, İkinci Cihan Harbi başında yürürlüğe konan: Haziran-Eylül aylarının iki saatlık öğle tatilini, ilk üç ay için makul, dördüncüsü olan Eylül ayı için ise lüzumsuz bulduklarını (bu sene) her vesile ile bir şikayet mahiyetinde söyleyip durmaktadırlar.

Neden acaba? Bu sene ne varmış ki bu çarşı adamları dinlenmek istemiyorlar? Pek tabii bunlar, aklımıza peşin gelen suallerdir! Lakin, kendi kendimize sorduğumuz bu suallere, öyle kolay kolay cevap vermemize imkân olmasa gerek.

Bunlara ancak ve ancak kendileriyle konuştuğum zanaatçılar cevap verebilirler.

Bir dülgere soruyorum:

-“Eylül tatilini bu sene neden lüzumsuz buluyorsunuz?

-“Çünkü: bu sene para suyunu büsbütün çekmiştir. Bu böyle olunca da ekmek parası kazanmak güçleşti ve dolayısıyle emekler düştükçe düştü. Bugün bir zanaatkârın ev çevirebilmesi için fazla çalışması lâzımdır. Harp zamanının bolluk günleri! çoktan geçti.

Bu ayda, yani Eylül’de, havaların serinlediği, günlerin kısaldığı, bilhassa çarşı hayatının bugünkü aksaklığı hükümetce itibara almalı ve hiç değilse gelecek sene Eylül tatili kaldırılmalıdır.”

Ayni suali  bir demirciye sordum; şöyle cevaplandırdı:

“Bu ay hasat zamanına tesadüf ettiğinden, çarşı alemi için ümitli ve verimli bir alış veriş ayıdır. Bize iş getiren köylüler işlerini saat 14’e kadar istediklerini söylerler. Haklıdırlar. Çünkü köylerinin otomobili o saatte hareket eder. Eğer bu dükkân kapama zarureti olmasa, insan yemeğini bir saat sonra yerim der ve işini bitirir. Lâkin şimdiki zamana hiç de uygun olmıyan bu öğle tatili bütün işleri allem kallem eder. Halâsa, birini tutayım derken diğerini kaçırıyorsun.

Gerçi iptidaları (önceleri ea)bu işe sevinmiştik. Çünkü o zaman geçincemiz rahat, kısmetimiz de boldu. Halbuki bugün, kereste yerinde saydığı halde, emekler hayli düşkün. Köylü bize nakaret halimde tutturmuş. “Bizim patates kuruşa gidiyor” demektedir. Böylelikle, maişetimizi fazla çalışmakla temin etmemiz bir zaruret halini alıyor.  Fakat insan istediği kadar çalışamıyor ki. Binaenaleyh, Eylül tatilinin lüzumsuzluğunu beyan eyler ve  bu vesile ile şu vecizeyi tekrarlarım: “Testi, dere akarken doldurulur...” Pek doğru. Asıl iş zamanı istenildiği gibi işlenmezse, zanaatkârın destisi boş kalmış demektir.

 

Şeytan Arabaları:

Eskiden bu tabir yalnız bisikletler için kullanılırdı. Ben yetişmedim ama rivayete göre 25-30 sene evvel bisikletle Lârnaka ve diğer kaza ve kasabalara gidenler varmış. Çünkü o zamanlar adada pek az otomobil bulunuyormuş. Bilâhare otomobillere ve nihayet bugün motosikletlere intikal eden bu isim, galiba tam yerini bulmuştu. Üzerine binenleri neşelendirip coşturan ve şuursuzlaştırıp çocuklaştıran bu binek (taşıt) aracı ne kadar ne hazindir ki kullananların eninde sonunda herhangi uzuvlarından birini, yahut da büsbütün hayatlarını kaybettikleri her zaman müşahade edilmektedir. Fakat bundan daha müessir bir şey varsa o da bu gibi binek (taşıt) araçları ... almaktan ziyade paramızı alıyorlar ki, asıl hazin sayılacak şey de budur.

Ah bu şeytan arabaları!” 

Bu yazı toplam 2289 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar