“faili meçhul” Fazıl Önder ve Hür Söz-8
Fazıl Önder’in 28 Eylül 1949 tarihli Hür Söz’deki “Köy ve Köylü Dertleri” köşesinde kaleme aldığı yazının benim için ayrı bir önemi oldu. Uzun yıllar rahmetle andığım babamın çocukluğunun geçtiği Matyat köyünden ve dolayısıyla bir öğretmen olup Matyat’ta görev alan büyük babam Raşit Sami’yle köy hakkında görüşmesi, büyük babamın anlattıkları benim için gerçekten sürpriz olup çok heyecanlandırdı. Her zaman üzüldüğüm yanlardan biri olan; hem dedemin hem de büyük babamın hayattayken kendilerinden toplumsal hafıza adına birşeyler derleyememiş olmamdır. Gazetenin satırlarında kendisini bulmam beni bir kez daha hüzünlendirmiştir.
Köy gezilerine başlayıp köylünün dertlerini dinleyen, not alan ve Hür Söz gazetesinde kamuoyu ile paylaşırken, yetkililerin de dikkatini çekmek için ayrı bir çaba harcıyordu Fazıl Önder.
İşte Matyat köyüyle ilgili izlenimleri...
“28 Eylül 1949-syf:1,Hür Söz
Köy ve Köylü Dertleri
-Fazıl Önder-
Zavalı Matyatlılar!
Güzel adamızın köy dekorları kadar bana hoş gelen ve bediî duygularımı besliyen hiçbir varlık tasavvur edemem. Her mevsimde başka başka güzelliklere bürünen bu yerler, daima insanların ruhunu okşarlar ve insanlığa sonsuz bir inşirah kaynağı olurlar.
İşte bu emsalsiz güzelliklere kavuşmak –kısa da olsa- bu tabii dekorlar arasında yaşamak ve bilvesile köylülerin dertlerini öğrenmek arzusu ile, geçen Cumartesi saat 16’da köylü bir arkadaşımla beraber, denizden 330 ayak yüksekte bulunan MATYAT köyüne vasıl olduk.
İlkin, dört seneden beri bu köyün öğretmenliğini yapmakta olan Raşit beyle karşılaşıyoruz. Birer kahve aldıktan sonra, üçümüz bir arada köyün yakın bir bağına doğru yol alıyoruz.
-Devamlı olarak gazete gelir mi buraya?
-Postamız, civar köylerin postalarını da aldığı için, her akşam üzeri gazetelerimiz geliyor. Yalnız Pazarları Posta işlemiyor. Bu yüzden Pazarın gazetelerini bir gün sonra okuyabiliyoruz.
-Köyde radyo bulunuyor mu?
-Maalesef hayır.
-Köyün mali durumu nasıl?
-Çok feci beyim! Bütün mal sahipleri Şirkete borçlu!..
-Kaç seneden beri böyle bulunuyorlar?
-Buraya geldiğimden beri borçlu olduklarını işitmekteyim. Herhalde Muhtardan tamamını öğrenebilirsiniz. Buyurun şimdi üzüm yemiye!...
Bağa girdik. Az sonra güneşten eser kalmamıştı. Akşamın alaca karanlığı içinde köyün yolunu tuttuk. Bütün yolboyunca öğretmen bey bize: Türkiye hatıralarını anlatmıştı. Raşit Beyi dinlerken, kendimden geçtiğimi itiraf edebilirim... İskenderun, Ankara, İstanbul, İzmir sanki gözümün önüne seriliyordu.
Yemekten sonra köyün kahvesinde Muhtarla tanıştık. Muhtar, Evvelâ İmam meselesini ele aldı ve ardı sıra daha birçok acı şikâyetlerde bulundu: (Devamı yarın)
(Fazıl Önder’in Koççat intibalarını yarınki sayımızda bulacaksınız)”
Bir sonraki yazıdizisinde Matyat’la ilgili görüş ve bilgileri Fazıl Önder’den aktarmaya devam edeceğiz. Şimdi 2 Ekim tarihli gazetenin nüshasına bakıyoruz. Pazar gününe denk gelen bu tarihte dolayısıyla Fazıl Önder’in “Pazar Sohbeti” başlıklı köşeyazı yer almaktadır.Özellkile İslâm Lisesi’nin Türk Lisesi ismine dönüştürülmesiyle ilgili yazdıkları tarihe not düşer nitelikte. Ayrıca o yıllarda kulannımdaolan paralar üzerinde eski Türkçe’nin yer aldığını da görüyoruz. “Kafestekiler Serbest Bırakılamaz”, “Şayanı Tebrik” ve “Ehemmiyetle Reca Ederiz” alt başlıklı yazılarından olan köşesinde şunları yazıyordu Fazıl Önder...
“02 Ekim 1949-syf:1,Hür Söz
Pazar Sohbeti-Fazıl Önder-
Kafestekiler Serbest Bırakılamaz-Şayanı Tebrik-Ehemmiyetle Reca Ederiz.
Kafestekiler Serbest Bırakılamaz:
Japonya’nın çökmesi ve Almanya’nın ikiye bölünmesi dünya iktisadiyatının bozulmasına sebep olmuştur. Dünyayı kendilerine birer çiflik! yapmak sevdasına kapılan idareciler, 1939’da, aralarına cesur! İtalya’yı da almışlar; önce Fransa ile İngiltere’ye, sonra Amerika’ya ve bilâhare (4’üncü ortak!) Rusya’ya harb ilân etmişlerdi. Bu üç ortağın akıbeti, bugün herkesçe bilinen bir şeydir.
Fakat... Sulh masasında (!) (dördüncü ortak!)’ın, aslan payını kendi önüne çekmek istemesiyle iş değişti!.. Ve bunun neticesi olarak (üç ortaklar) kafeste, beslenilmeye başlandı! Çünkü; bunların, san’atkâr ve mucit kimseler oldukları biliniyordu.
İşte bunda ötürüdür ki, bugün muhtelif “kalkınma” plânları hazırlanmış bulunuyor... Lâkin, kendi yiyeceğini başkasına vermek âlicenaplığında bulunan demokratlar, şimdiki halde müthiş bir (mali kriz) içinde bulunuyorlar ki, bundan da; dünya iktisadiyatının bozulması meydana gelmiştir!..
Heyliat ki: Kafestekiler serbest bırakılamaz!
Şayanı Teprik:
Kıbrıs Türk gençliğinin yüce bir irfan ocağı olan Lisemizin “İslâm Lisesi” yerine; “TÜRK LİSESİ” diye tesmiye olunması, hükümet tarafından, nihayet tasvip edildi! Bu yerinde –fakat çok geç- kararından dolayı hükûmeti teprik etmek lâzımdır herhalde...
Ancak şu var ki, hükûmet bu kararı ile bizi medyun bırakacak kadar bir iş yapmış değildir.
Evet; Elhamdülillâh dinimiz Müslüman dinidir. Fakat, Lisemiz dini bir Lise değil, milli bir Lise bulunuyor. Ve esasen basınımızda zaman zaman bu konuya hasretmemizin sebebi de bu idi. Yoksa “İslâm” kelimesi aslında bize hiç de yabancı değildir.
Amma; Milli bir Lisenin dini bir isim taşıması kadar gülünç bir şey olamazdı.
Hükûmetin de bunu anlayıp ve Lisenin “Türk”lüğünü tasvip etmesi, diyebilinir ki; Şayanı tepriktir!
Ehemmiyetle Reca Ederiz:
Lisanımıza gereken saygının gösterilmesi için hükûmetten şunu reca etmek isteriz ki; Kıbrıs kâğıt paralarının üzerindeki eski Türk harfleri kaldırılsın ve onun yerine, yeni Türk harfleri konulsun.
Bunun, 70 seneden beri böyle devam etmesinin sebebini bir türlü anlayamıyoruz... Türkler, dünya üzerinde bu kadar inkılâplar yarattı; bunların en büyüğü olan; “Yazı İnkılâbı”ndan hükûmetimizin haberi olmamasına ihtimal vermiyoruz. Bahusus ki şimdi Türk-İngiliz dostluğu tesis edilmiş bulunuyor... Hiç değilse bu büyük dostluğun hatırı için, bu yanlışlık düzeltilmelidir.
Evet; biraz evvel de dediğim gibi; dinimiz, İslâm dinidir. Fakat kelimelerin, herhalde İslâmlıkla bir alâkası yoktur.
Gariptir ki, bu hususta hükûmetimiz, bir bakıma haklı gibi görünüyor! Nasıl mı?
Dikkat etmişseniz, kâğıt paraların üzerindeki Türkçe-Rumca yazılar, karşı karşıya yazılmışlardır. Rumca yazı solda olduğuna göre, başa gelmiş sayılır! Keza, Türkçe yazı da sağda olduğundan o da başa gelmiş sayılıyor!
Eğer hükûmetimiz bu inceliği! göz önünde tutarak kelimelerde hâlâ eski harflerimizi kullanıyorsa, berveçhi pein beyan eylerim ki; bu, bizi hiçbir zaman tatmin edemez ve etmiyecektir de.
Binaenaleyh, bundan böyle kelimeler üzerine yeni Türk harfleri ile Türkçe yazılmasını hükûmetten istirham eder ve buna ehemmiyet reca ederiz.
Ve Fazıl Önder’in gazetedeki bir diğer tanıtım amaçlı yazıdizi olan “Her Cuma”da, yine köylerdeki zanaatkârlarla ilgili bilgiler vermektedir...
“07 Ekim 1949-syf:4,Hür Söz
HER CUMA
Köylerdeki Türk Sanatkârlarını Tanıtıyoruz.
Tanıtan: Fazıl Önder
Kunduracı:
Lefkoşa ve Limasol’un tanınmış ustaları yanında uzun zaman çalışarak yetişmiş olan Kunduracı Recep Cemal, ehven fiatle sağlam, güzel Çizme ve her nevi kundura yapmaktadır.
Müracaat yeri:
Recep Cemal-Tatlı Su (Behçet’in kahvesi yakınında)
Kunduracı:
Kunduracılık sanatı üzerinde 25 senelik hizmet ve tecrübesi bulunan ve 15 seneden beri K. Kaymaklı ile varoşları halkının (itinalı işi ile) itimadını kazanan Kunduracı Hüseyin Topal Hasan, fevkalâde bir sağlamlıkta avcı kundurası ve kışlık çizme yapmaktadır.
Müracaat yeri:
Kahveci Kâmil Topal Hasan, Küçük Kaymaklı
Kunduracı:
Uzun zamandan beri Çatoz varoşları halkının kunduralarını itinalı bir tarzda yapmakta olan Kunduracı Ömer Salih, Kış’ın yaklaşması ve (av zamanı olması dolayısıyle) Çizme ile avcı kunduraları için de sipariş kabul ettiğini ilân eder.