‘Failler, asker veya polis’
“Ülkeye getirilen kadınlar, yıllardır bahsedildiği üzere seyahat belgeleri ellerinden alınarak borçlandırılıyorlar, kölelik koşulları bu noktada ortaya çıkmaya başlıyor”
FEMA Aktivisti Aslı Murat, yaptıkları birtakım görüşmeler neticesinde gece kulüplerinde cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetin var olduğunu gözlemlediklerini söyledi
Ayşe GÜLER
FEMA Aktivisti Aslı Murat, gece kulübündeki kadınların fiziksel şiddete maruz kaldığını savundu.
Murat, yaptıkları birtakım görüşmeler neticesinde gece kulüplerinde cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetin var olduğunu gözlemlediklerini söyleyerek, bu olaylarla ilgili faillerin asker veya polis teşkilatına mensup bireyler olduğunu savundu.
Murat, “Önceden bu alanda çalışan bir kadın, kendisi ile yapılan röportajda, bir polis mensubunun çeşitli aralıklarla, zaman farketmeksizin kendisi ile birlikte olmak için gece kulübüne geldiğini ve mekân sahiplerinin de polis olması sebebiyle karşı çıkamadıklarını söylemişti” şeklinde konuştu.
Kadınlara yönelik gerçekleştirilen sağlık ve polis kontrolleri esnasında yanlarında çalıştıkları gece kulüplerinin görevlileri bulunduğunu belirten Murat, bu koşullarda bir kadının hak mağduriyetlerini polis ya da doktorlarla paylaşmasının mümkün olmadığını ifade etti.
Murat, ülkeye getirilen kadınların seyahat belgeleri ellerinden alınarak borçlandırıldığını söyleyerek, bu noktada, ‘kölelik’ koşullarının ortaya çıktığını ifade etti.
Gece kulüplerindeki 'insani şartlarla' ilgili araştırma yaptınız mı?
“Ülkeye getirilen kadınlar, yıllardır bahsedildiği üzere seyahat belgeleri ellerinden alınarak borçlandırılıyorlar. Öncelikle bu noktada bile, kölelik koşulları ortaya çıkmaya başlıyor. Seyahat belgesi elinde olmayan bir birey, dilediği zaman yurtdışına çıkamaz. Devlet bu anlamda belirtilen evraklara el koymakla, bireyleri seyahat özgürlüğünden mahrum bırakıyor. İkinci nokta, gece kulübü sahipleri aksini iddia etse de, kadınların Kıbrıs’ta bulundukları süre zarfında attıkları her adım (ülkeye geliş, çalışma izni, kıyafet, yiyecek, sağlık, yatacak yer masrafları), ilerde kazanacakları söylenen para üzerinden karşılanıyor. Sonuç olarak ülkelerine döneceklerinde kadınlar ya komik bir miktarla ya da hiçbir şekilde kendilerine ödeme yapılmadan adadan ayrılmak zorunda kalıyorlar. Buna ek olarak kamuoyuna yansıyan birçok olaydan da anlaşılacağı üzere, kadınlar fiziksel şiddete maruz kalıyor. Biz yaptığımız birtakım görüşmeler neticesinde cinsel, ekonomik ve psikolojik şiddetin de var olduğunu gözlemledik. Hatta geçtiğimiz hafta meydana geldiği gibi, birçok sefer failler devletin kolluk görevlileri oluyor (asker veya polis teşkilatına mensup bireyler). Önceden bu alanda çalışan bir kadın, kendisi ile yapılan röportajda, bir polis mensubunun çeşitli aralıklarla, zaman farketmeksizin kendisi ile birlikte olmak için gece kulübüne geldiğini ve mekân sahiplerinin de polis olması sebebiyle karşı çıkamadıklarını söylemişti. Ayrıca kadınlara yönelik gerçekleştirilen sağlık ve polis kontrolleri esnasında yanlarında çalıştıkları gece kulüplerinin görevlileri bulunuyor. Bu koşullarda bir kadının hak mağduriyetlerini polis ya da doktorlarla paylaşması pek de mümkün görünmüyor. İnternet siteleri aracılığıyla yapılan seks, kumar organizasyonuna dair düzenlenen tur programları da, kadınların aslında 24 saat boyunca çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Bu da yaşanan köleliğin diğer bir yönüdür.”
Gece kulüplerine yeterli denetim yapılıyor mu?
“Geçtiğimiz haftalarda gece kulübünde öldürülen bir seks kölesi ile konu yeniden toplumun gündemine geldi. Hâlbuki Kıbrıs’ın kuzeyindeki seks köleliği, her geçen gün yaşanmaya devam ediyor. Konsomatris yerine seks kölesi tabirini kullanmamdaki temel neden, devlet ve gece kulübü patronlarının üç maymunu oynamasından kaynaklanıyor. Çünkü meseleye, o mekânlarda çalışan kadınların konsomatris oldukları ön kabulü ile yaklaştığınız zaman, seks sektöründeki insan hakları mağduriyetlerini yok saymış oluyorsunuz. Öncelikle yasal ve uygulamadaki koşulların birbiriyle çelişir pozisyonda olduğunu söylemek gerekiyor. Bu anlamda “denetimler ne için ve nasıl yapılıyor?” sorusu akla geliyor. Dünya’nın birçok yerinde olduğu gibi, ülkemizde de insan ticareti yapılmaktadır. Fakat bu güne değin hiçbir kimse bu tip bir suçtan dolayı mahkemeye çıkarılmamıştır. Çünkü şu anda yürürlükte olan Fasıl 154 Ceza Yasası da 7/2000 sayılı Gece Kulüpleri ve Eğlence Yerleri Yasası da içerisinde insan ticaretini, seks köleliğini engelleyecek hiçbir madde barındırmıyor. Devletin kadınları tüm kölelik koşullarına rağmen hâlâ konsomatris olarak tanımlaya devam ettiği sürece yapılan “denetimler” hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü bahsi geçen “denetimler” sonucunda münferit birkaç fuhuş davası açılıyor ve sonrasında kadınların yaşadığı mağduriyetlere dair hiçbir adım atılamıyor. Önemli olan insan haklarını tehlikeye atan fiileri cezalandırmak iken, devlet “sahte ahlâk bekçiliği” yapıyor.
Bir gece kulübü sahibi “her şeyin arkasında devletin” olduğunu söyledi. Buna katılır mısınız?
“Her şeyin arkasında devletin” olduğunu söylemek, meseledeki sorumluktan kaçmak olarak yorumlanabilir. Yenidüzen gazetesinde yayınlanmış olan röportaj içerisinde bunu dile getiren gece kulübü patronu, sütten çıkmış ak kaşıt gibi davranarak, mağdur rolünü oynamakta, kurduğu her cümlede kadınları “alınıp – satılan ve üzerinden vergi ödenen mallar” olarak tarif etmektedir. Salt kurulan bu cümleler dahi, insan ticareti – seks köleliğini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Hatta bu kişiler, bizlere anayasa hukuku dersi verip, devletin resen vergi gönderemeyeceğini de söylemektedir. Kadınları seks kölesi olarak çalıştıran bir kimsenin ağzından hak – hukuk gibi kavramlarının çıkması da üzerine düşünülmesi gereken diğer bir noktadır. Bu alanda çalışan tüm patronlar gibi, aslında çalışanlarına çok iyi davrandıklarını, her türlü ihtiyaçlarını karşıladıklarını hatta daha da ileri giderek kadınların “kraliçe gibi” yaşadıklarını iddia etmektedir. İşte üç maymunun bir ayağını oluşturan kısım bu noktada ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak gece kulübü sahiplerinin, gitmek isteyen kadınlara engel olmadığını da ifade etmektedir. İleri sürülen bu iddia, kadınların kendi rızaları ile bu işi yapıyorlar safsatasıyla paralel olarak dile getirilmektedir. Kadınların ülkeye girdikleri anda, çalıştıkları yere borçlandırılmaları (ayrıca seyahat belgelerinin olmaması), bu borcun ödenmesine değin her koşulda ülkede kalmak zorunda oldukları anlamına gelir. Mafya bağlantılı ilişkilerin kol gezdiği bu gibi sektörlerde, hiçbir kimse elini kolunu sallayarak kendi ülkesine dönemez. Ki bu ilişkiler Kıbrıs ile sınırlı değildir, kadınların getirildiği ülkelerle bağlantılı bir şekilde yürütülmektedir. Devlet işleyen suçları cezalandırmayarak ve göz yumarak suçun bir faili olabilir ama gece kulübü patronları da payına düşeni almalıdır.”
Yeni bir yasa hazırlığı var. Bu yasanın içerisinde neler olmalıdır?
“Önceden de söylediğim gibi bu alandaki şu anda yürürlükte olan düzenlemeler Ceza Yasası (Fasıl 154) ile Gece Kulüpleri ve Benzeri Eğlence Yerleri Yasası’dır (7/2000). Bu noktada acil olarak Ceza Yasası’na insan ticareti ve seks köleliğini önleyen ve ortaya çıkması halinde ağır cezalar öngören değişiklikler yapılmalıdır. Buna ek olarak sadece teknik çalışma koşullarını düzenleyen 7/2000 Sayılı yasanın suç ve cezalar kısımlarının, mekânlarda çalışan kişilerin insan hak ve özgürlüklerinin ihlâl edilmesi halinde uygulanacak prensiplere yer verilmesi gerekmektedir. Bir de Devlet’in şu anki iki yüzlülüğünü ortadan kaldırmak için bir yol seçmesi gerekmektedir. Ya fuhuş, hizmet alan ve aracı olanlar için de yasal olacak ki bu noktada çalışanların hakları korunacak maddeler hayata geçirilecek ya da bu suçun ortadan kaldırılması için sözde değil somut sonuç alıcı hareket planı geliştirecektir. Uluslararası insan hakları hukuku belgeleri de devletlere bu alanda görevler yüklemektedir. Bizim hukuk sistemimize dâhil ettiğimiz CEDAW ve İstanbul Sözleşmeleri de bu alanda düzenlemeler içermektedir. Tüm bunlara yönelik 7/2000 sayılı yasanın tadil edilmesi ile ilgili feminist milletvekili Doğuş Derya’nın çalışmaları olduğu bilgimizdedir. Ama söz konusu hazırlıklara, devlet ve hükümet yetkililerinin sahip çıkacağı konusunda büyük şüphelerimiz vardır. Çünkü geçtiğimiz Nisan ayı içerisinde atılacağı söylenen adımların işlevsel bir şekilde hayat bulduğunu söylemek mümkün değildir. Umarız bir seks kölesi daha öldürülmeden gerekli adımlar atılır.”