Gerçekten üzülüyor insan…

Başbakanlık makamına gelen Faiz Sucuoğlu’nu Meclis kürsüsünde izlerken üzüldüm açıkçası…

Vücut dili…

Hareketleri…

Söylemleri…

Birbirini tutmayan sözleri…

***

EL-SEN ile imzaladığı ve içerisinde polis soruşturmaları için kullanılan "yasadışı" ifadesinin altına imza atmasıyla gündemdeydi ilk…

Savunması ilginçti.

"Fakındaydım ama gece elektrikleri keseceklerdi" mealinde bir şey diyor, "mecburen imzaladığını" söylüyor.

"Ülke karanlıkta kalacaktı" diyor bu ülkenin başbakanı…

Muhalefet "Enerji’den sorumlu bakan neden imza atmadı?" diye soruyor, "telefonu kapalıydı" diye yanıt veriyor.

Sonra o bakan, yani Maliye Bakanı çıkıp "Yoo bana ulaştılar, metni onaylamadığım için imzalamadım" diyor.

Ve bir başbakanın saygınlığı yerle bir oluyor.

Üzücü, yıkıcı, güven sarsıcı bir durum.

Sadece Başbakanlık makamına değil, komple ülke siyasetine olan güven de yerle bir oluyor.

***

Sonra "Protokol nerede" diye soruyorlar, “Birkaç değişiklik yapacağız, düzeltmeler yapacağız sonra vereceğim” diyor.

“Bu akşam vereceğim” diyor.

Birkaç dakika sonra “yarın sabah vereceğim” diyor.

Bir vekil “Altına imza atılan bir anlaşmada nasıl olur de birkaç değişiklik yapacaksınız?” diye soruyor, lafı eveleyip geveliyor, bir şeyler söylüyor ama söylemiyor!

Alkollü içkilere getirilen fon ile ilgili alınan sözüm ona “indirim” kararı ne oldu diye soruyorlar, onda da karmaşık şeyler söylüyor.

Anlaşılan fon kararı uygulamada “Bakanlar Kurulu kararı” diye açıklanan “fondan indirin” ise yalan!

“Yeni bir düzenleme olabilir” diyor, eski düzenleme ne?

Zam mı?

İndirim mi?

Hangisi?

Kendi de dahil hiç kimse anlamıyor!

***

Elektrik tariflerine yapılan zamdan indirim gündeme geliyor, “Sadece Mart ayı içindi” diyor, “Bakın kabine burada, oybirliği ile sadece Mart için indirim kararı aldık” diyor, kabine üyelerini işaret ediyor.

“Bir yanlış anlaşılma oldu” diyor…

O anlattıkça biz utanıyoruz.

O konuştukça biz mahcup oluyoruz.

O kendini savunmaya çalıştıkça dibe giriyoruz.

Utanıyoruz, mahcup oluyoruz sonra yeniden utanıyoruz…

Ve çok üzülüyoruz.

Hem ona hem de memlekete üzülüyoruz.

Yazık ediyoruz.

Çok ama çok yazık ediyoruz…

GÖZLER BU TOPLANTIDA

"YÖDAK üyesi Uzunboylu

'profesörlük atamasında'

nasıl bir tavır takınacak?"

Eğitim ve YÖDAK çevreleri bir toplantı ve unvan tartışması ile yine gündemde…

YÖDAK çevrelerinden elde ettiğim bilgilere göre konu şu; Atatürk Öğretmen Akademisi (AÖA) Yönetim Kurulu, geçtiğimiz hafta yapmış olduğu “profesörlük kadrosuna atama” ile ilgili toplantısında, YÖDAK üyesi Prof. Dr. Hüseyin Uzunboylu’nun eşi Doç Dr. Zehra Özçınar Uzunboylu’yu “AÖA Akademik Yükselme ve Unvan Tüzüğünde listelenen Yabancı Dil Yeterlik Belgelerinden birini dosyasında sunamadığı” gerekçesiyle oybirliği ile değerlendirme dışı bıraktı…

Burada şunu çok net söylemek istiyorum ki; Doç Dr. Zehra Özçınar Uzunboylu bu süreçte eğer haksızlığa uğradığını iddia ediyorsa ve ortada bir mağduriyet varsa bu elbette irdelenmeli ve üzerine gidilmelidir, tartıştığımız bu değildir.

Öte yandan, aynı kadro için başvuruda bulunan diğer adayın dosyası ise ilgili Tüzüğe göre uygun ve eksiksiz bulundu.

Dosyası uygun ve eksiksiz bulunan bu adayın, ikinci aşama olarak, Tüzük gereği, sözlü sınavının yapılması gerekiyor.

Yapılacak olan bu sözlü sınavda, görev alacak olan jüri üyeleri ise YÖDAK ile istişare edilerek belirleniyor.

İlgili adayın sözlü sınav komisyonu için, geçtiğimiz cuma günü AÖA Yönetim Kurulu, yazılı bir dilekçe ile YÖDAK’tan adayın alanı ile ilgili jüri üyesi olabilecek bazı isimler talep ediyor.

Şimdi merak edilen soru şu: AÖA Yönetim Kurulu’nun bu talebi üzerine, jüri adaylarının belirleneceği YÖDAK’taki yarınki toplantıya, Prof. Dr. Hüseyin Uzunboylu katılacak mı?

İddia edildiği gibi “Prof. Dr. Hüseyin Uzunboylu diğer adayın önünü kesmek” adına bir adım atacak mı?

Yoksa tarafsız davranarak bu toplantıda yer almayacak mı?

Yarın yapılacak olan bu toplantının sonucunu merakla bekliyoruz.