“Fakir Prodromi köyünden Avustralya’ya Eleni Savva’nın zorlu hayatı...”
Avustralya’dan çok değerli arkadaşımız, akademisyen-grafik sanatçısı ve yazar Konstantinos Emmanuelle, “Tales of Cyprus” yani “Kıbrıs’ın Hikayeleri” başlıklı sayfasında, fakir Prodromi köyünden Avustralya’ya uzanan, Eleni Savva’nın hayat hikayesini kaleme aldı... Biz de okurlarımız için Eleni’nin yoksul hayat öyküsünü özetle derleyip Türkçeleştirdik. Konstantinos Emmanuelle, şöyle yazıyor:
*** Eleni Savva, 27 Haziran 1935 tarihinde Baf’ın karma Prodromi köyünde dünyaya gelmişti. Ailenin beşinci kız çocuğu idi- yedinci çocuktu aslında. Savva Hristoforu ve Maria Panayotu’nun kızıydı. Eleni’nin kardeşleri Hristoforos, Antigoni, Ksenu, Hariklia, Hristalla, Agathangelos, Mirianthi ve Aristotelis’tir. Ne yazık ki Antigoni 1942’de aniden ölmüştü. Henüz 18 yaşındaydı. Eleni, Antinoni’nin ölümünden sonra annesinin artık hep siyah giydiğini hatırlıyor.
*** Prodromi köyü, antik Poli-Hirsofu ile kıyıdaki popüler Latçi köyü arasında bulunuyor, burası Baf’ın batı bölgesidir. Aslında köy başlangıçta tepenin yamacına yerleşmiş olan birkaç aileden oluşmaktaymış başlangıçta... Herhalde çevredeki verimli toprakları sürmeye başlamışlar – burası herhalde Akama yöresindeki milli park ile Poli’nin olağanüstü güzelliği içerisinde, bozulmamış ve sakin bir yeriymiş...
*** 1937 yılının Mart ayında Eleni’nin en büyük kardeşi olan Hristoforos Savva henüz 15 yaşındaydı ve Teyzesi Mirianthi ile SS Patris gemisine binerek Avustralya’ya gidiyordu. Eleni’nin annesi ve babası için büyük bir aileyi geçindirmek, maddi bakımdan çok zordu, o nedenle Hristoforos’un Avustralya’da daha iyi bir eğitim alacağına ve iş bulabileceğine inanmaktaydılar.
*** Eleni’ye göre babası Savva son derece sert bir adammış ancak çocuklarına her zaman eğitimin değerini öğretmekte de kararlıymış. Eleni akşamları babası kahveden döndüğü zaman, o gün okulda neler öğrendiğini sorar ve ona bunları tekrarlattırırmış. Eleni’nin annesi Maria ile yakın bir ilişkisi yokmuş. Annesi ona hiçbir zaman açıkça sevgi ve ilgi göstermemiş... “Annemin beni kucaklamış olduğunu hiç hatırlamam, böyle bir hatıram yoktur” diyor usulca... “Sessiz, utangaç bir kadındı, kolay kolay duygularını da göstermezdi... Sanırım o günlerde insanlar daha farklı davranıyordu...” Eleni annesinden sevecenlik göremeyişini tüm hayatı boyunca bir düşkırıklığı olarak içinde taşıyacaktı...
*** Eleni ilkokulda dördüncü sınıfı bitirince okuldan alınmış ve ailesine tarlalarda yardım etmeye koşulmuştu – kırsal bölgede hasada yardım ediyordu... Tüm kardeşleri arasında Eleni en çok kızkardeşi Hristalla’yı seviyordu, ona Tallu da diyorlardı. Günboyu birlikte uzun saatler geçiriyor, geceleri de aynı yatakta yatıyorlardı. “Aynı yatakta yatıyorduk – daha büyük kızkardeşlerim yatağın bir tarafında, daha küçükler öteki tarafında yatıyordu... Hiç oyuncağımız da yoktu... Kızkardeşlerimle ya da köyden diğer çocuklarla, kuru dallar ve taşlarla oynuyorduk... Kimi zaman paçavralardan kendimiz bebek yapardık ya da parça kerçe kumaş artıklarından...” diye hatırlıyor.
*** Eleni’nin ailesi bakacak o kadar çok çocukları varken, tümünün de evde yaşamasını kaldıramıyorlarmış. Ayrıca evleri o kadar da geniş değilmiş. Eleni’nin kardeşleri Hristoforos ve Agathangelos genç yaşta evden ayrılarak eğitimlerini Lefkoşa’da sürdürmeleri için teşvik edilmişler anne-babaları tarafından. Eleni ve kızkardeşlerinden ise köyde kalarak tarlalarda çalışmaları beklenmekteymiş.
*** Çocuklar büyüdükçe teker teker evlendiriliyorlar ya da yurtdışındaki akrabalarıyla birlikte yaşamaya gönderiliyorlarmış. Örneğin Hristoforos, teyzesiyle birlikte Avustralya’ya giderken, Agathangelos da Kanada’ya göç etmiş. Antigoni, Ksenu ve Hariklia henüz ilkgençlik çağlarındayken görücü usülü evlendirilmişler...
*** 1951 yılının Ocak ayında Eleni’nin kızkardeşi Ksenu, eşi Filippos Sokratus’la ve küçük oğlucukları Hristoforos ile birlikte Avustralya’ya göç etmişler... Avustralya’ya vardıktan onbeş gün sonra da Maria adını vereceği ikinci çocuğunu dünyaya getirmiş. Kardeşleri Hristoforos da Avustralya’daydı ve evlenerek iki çocuk etmişti... Babasına bir mektup yazarak Avustralya’ya göç etmek isteyen başka kardeşi var mı acaba diye sormuş. Hristalla önce gitmek istemiş ancak sonra fikrini değiştirmiş. Köyde kalmak istiyormuş. Eleni, onun yerine gitmeyi önermiş. “İşte böyle oldu ve henüz 16 yaşındayken Avustralya’ya geldim” diye anlatıyor.
*** Kıbrıs’tan ayrılmadan birkaç gece önce, eleni annesinden gizli bavuluna birkaç battaniye ve el işi bir masa örtüsü koymuş. Bu masa örtüsü, 1919 yılından birkaç sene önce annesi tarafından işlenmiş. “Bana onu hatırlatacak bir şey götürmek istiyordum yanımda” diyor Eleni... “Aslında kızkardeşim Hristalla bunları bavuluma koyarken beni görmüş, sonra da bunları çıkarmış, bunların onun cehizi olduğunu söylemişti. Ancak ben yine de gizlice bunları tekrardan bavuluma koymayı başarmıştım, Avustralya’ya gitmeden önce...”
*** Kıbrıs’tan ayrılacağı gün Eleni’nin annesi Maria, kızına yolculuk için şans dilemiş. Kızına herhangi bir tavsiyede bulunmamış. Ayrılırken herhangi bir duygu gösterisinde de bulunmamış. Eleni ailesine ve köydeki arkadaşlarına veda ettikten sonra babasıyla ve ablası Hariklia ile birlikte Poli’ye giden yolda yürümüş. Burada Leymosun’a giden bir otobüse binmişler, otobüs Kasaba-Baf’tan geçiyormuş önce... Leymosun’a gidince, Ksenu’nun kaynının evinde kalmışlar geceleyin.
*** Ertesi sabah Eleni, babası ve kızkardeşi Leymosun limanına gitmişler... “Limana gittiğimizde benim gemiye binmeme kadar çok uzun süre geçeceğini keşfettik. Annemin tersine, babam veda zamanı gelince çok duygusallaşmıştı. Bana iyi dileklerde bulundu ve dikkatli olmamı söyledi. Ayrıca bana iki lira verdi yolculuk için...”
*** Eleni, Korsika gemisinde Baf’ın Kathikas köyünden Hrisi Yeorgiu ve Karpaşa köyünden Kadina Lambi’yle paylaşacaktı kamarasını – Karpaşa, Kıbrıs’ın kuzeyinde ufak bir Maronit köyü idi. Hrisi ve Kadina, Eleni’den daha büyüktü, onlar Avustralya’daki nişanlılarıyla buluşmaya gidiyordu... “Hatırlıyorum da Leymsoun’dan ayrıldıktan kısa süre sonra gemi durmuştu... Neden bilmiyorum ancak birkaç gün boyunca gemi öylece durmuştu... Kimse de bize neler olup bittiği hakkında bilgi vermiyordu, hiçbir şey bilmiyorduk. Bekliyorduk sadece, sonra gemi tekrar çalıştırıldı ve Kıbrıs’ı arkamızda bıraktık...”
*** Eleni’nin kamarası, geminin en altındaydı... “Kamaramız sıkışıktı, rahatsızdı ve mahremiyet diye birşey yoktu” diyor Eleni... “Nem ve sıcak korkunçtu... En azından kendi yatağım vardı. Hayatımda ilk kez içinde uyuyacağım bir yatağım vardı. İnsanların yattıkları yerden memnun kalmadıklarını hatırlıyorum. Kamaralar çok küçüktü ve herkes çok sıkışıktı... İçerisi aşırı sıcaktı, bu yüzden dışarı çıkıyorduk... Güvertede çok zaman geçiriyorduk...”
*** Korsika’dayken Eleni, Kıbrıs’ın dört bir yanından Kıbrıslılar’la tanışacaktı. Bu, onun için yeni bir deneyimdi çünkü Baf’taki köyünden pek ender ayrılırdı... “Bazı yolcular aynı köydendi... Kimileri yalnız seyahat ediyordu, kimileri aileleriyle birlikteydi. Ben tek başımaydım. Aslında bu o kadar da doğru değil. Andreas Sokratus’u tanıyordum. Kardeşi Filippos, kızkardeşim Ksenu’yla evliydi. Andreas gemideyken bana bakıyordu... Her zaman nasıl olduğumu soruyor, herşeyin tamam gideceği hakkında içimi rahatlatmaya çalışıyordu. Birkaç başka kadın da bana dostça davranıyordu. Anırım korktuğumu hissediyorlardı, onlar kadar kendime güvenim yoktu. Gemi çok kalabalıktı. Her yerde insanlar vardı... Çok sayıda erkek vardı... Diğer yolcuların ne büyük düşkırıklığına uğradıkları hakkında şikayetlerini dinliyordum. Neyse, ben gençtim. Bundan daha iyisini bilmiyordum... Herkesin şikayet edip üzüldüğünü hatırlıyorum...”
*** Gemideki pek çok yolcu gibi Eleni de İngilizce bilmiyordu... “Gemideki insanların İtalyan olduğunu hatırlıyorum. Onlarla iletişim kuramıyorduk ve onlar da bizimle konuşamıyordu. Çok zordu bu... Ne istediğimizi anlatamıyorduk onlara... Çoğu zaman diğer yolculardan birşeyler öğrenmeye çalışıyorduk... Birileri birşeyi biliyordu, böylece biz de öğrenebiliyorduk...”
*** Gemideki kokuya gelince, Eleni pek çok yolcunun hastalandığını hatırlıyor. “Çok korkunç bir kokuydu, her yerdeydi bu koku. Kızlarla ben hastalanmadığımız için şanslıydık, başkaları hastalanmıştı ama biz iyiydik. Herkes şikayet ediyor, kokudan bahsediyordu... Bize kokunun çürüyen yiyeceklerden geldiği söyleniyordu. Daha sonra bu kokunun patateslerden geldiğini öğrenecektim. Tuvaletler de çok pisti ve kokuyordu. Kimse bunları temizlemiyordu... Kadınlar için bu şekilde yaşamaya zorlanmak çok üzücüydü...”
*** Korsika’da verilen yemeklerin de yolcuların şikayetlerine neden olduğunu hatırlıyor Eleni... “Hergün bize aynı şeyleri veriyorlardı. Makarna yiyorduk. Ancak bir çocuğa yedirecek kadar basit bir yiyecekti bu. Hergün aynı şeyi yememizi nasıl bekliyorlardı? Kimi zaman içecek su bulamıyorduk. Suyun kirli olduğunu, herkese yetecek kadar su olmadığını duyuyorduk. Gemide bazı erkeklerin çok öfkelendiklerini hatırlıyorum... Garsonlara bağırıyorlardı... Gerginlik artıyordu çünkü birbirlerini anlamadıkları için birşey yapılamıyordu. Avustralya’ya varıncaya kadar herşeye katlanmak zorundaydık. Nihayetinde, Avustralya’ya varıp da bu gemiden inmeyi iple çekiyorduk hepsimiz de...”
*** Colombo’da demirleyen Korsika gemisinden yolcular inip dolaşabilecekti... Andreas, Eleni, Hrisi ve Kadina’ya eşlik etmiş ve dolaşmışlardı...
*** Melburn’a vardıklarında Eleni’yi rıhtımda abisi Hristoforos, eşi Marulla ve kızkardeşi Kseni ile eşi Filippos karşılamıştı. Eleni, abisi Hristoforos’u hiç hatırlamıyordu Kıbrıs’tan çünkü kendisi henüz bir bebekken abisi adadan ayrılmıştı. İlk kez tanışıyor gibiydiler... Marulla da kızkardeşi Kalesteni’yle, Filippos ise kardeşi Andreas’la rıhtımda kucaklaşıyordu...
*** Eleni, birkaç gün içerisinde Prahran’daki Macun Fabrikası’nda iş bulmuştu... “Abim Hristofors ve Ailesiyle Güney Yarra’da kalıyordum. Orada bir ev kiralamışlardı. Kalisteni’yle bir odayı paylaşıyorduk. Bu ev, Macun Fabrikası’na yakındı, böylece işten eve yayan gidip gelebiliyordum. Benim işim macun yapılacak meyvaları seçip ayırmaktı. Daha sonra kızkardeşim Ksenu’yla Hawthorn’da yaşamaya gidecektim...”
*** Birkaç hafta sonra Eleni, Macun Fabrikası’ndaki işini bırakarak bir dizi başka fabrikada çalışmaya başlayacaktı – bunlar kadın ve çocuk giysileri diken fabrikalardı. Bir süreliğine Melburn yakınlarında bir kafe/lokantada mutfakta da çalışacaktı.
*** 1955 yılının başlarında, Eleni 19 yaşındayken, resmi olarak Apostolis Theodoru’yla tanıştırılacaktı. Eleni’den on yaş kadar büyüktü. Apostolis, Larnaka’nın karma Aytotoro köyünde, 12 Aralık 1926’da dünyaya gelmişti. Sekiz çocuğun en büyüğüydü ve 1951 yılının Eylül ayında, İtalyan SS Florentia gemisiyle Avustralya’ya göçetmişti... Pek çok diğer genç göçmen gibi o da, birkaç yıl Avustralya’da çalışıp Kıbrıs’a dönmeye niyet etmişti.
*** Eleni ve Apostolos, Doğu Melburn’da Rum Ortodoks Kilisesi’nde (Evangelismos) tanıştılar ve Aleksandra Bahçeleri’nde zaman geçirerek birbirlerini tanımaya çalıştılar. Birkaç hafta sonra yeniden buluşmuşlardı, bu kez Eleni’nin kızkardeşinin evindeydiler. “Oturma odasına girmiştim, gelen misafirlere Yunan kahvesi ağırlamak üzereydim, tepsi küçük fincanlarla doluydu... Apostolis’e kahveyle birlikte yaklaştığımda herkes dönüp bize bakmıştı...” Herkes onlara baktığı için utanan Apostolis, titreyen ellerle kahvesini almıştı... Eleni’yi çok çekici bulmuştu ancak Eleni, ona o şekilde bakmıyordu... Ona utangaç ve sessiz görünmüştü, Eleni’ye göre yakışıklı falan da değildi. Buna rağmen şansını deneyip kaderini hiç tereddütsüz kabul etmeye karar vermişti. 19 yaşında evliliği abisi ve ailesine bağımlılıktan, kızkardeşiyle eniştesine bağımlı bir hayattan kurtulmak için bir fırsat olarak görmekteydi... Böylece kendi hayatını yaşamaya başlayabilecekti.
*** 1955 yılının ortalarında Apostolis ile Eleni nişanlanmıştı ve birbirlerini düzenli biçimde görüyorlardı... Birkaç ay sonra 15 Ekim 1955’tetanışmış oldukları aynı kilisede evlendiler... Evlendikten sonra Eleni ve Apostolis, Richmond’ta Coppin sokağında bir evde bir oda kiraladılar. Burası Melburn’un doğu varoşlarında bir yerdi. İki ay sonra, 1956’nın Ocak ayında Richmond’ta aynı sokakta ilk evlerine taşındılar. Tuğladan bir evdi bu, üç yatak odası olan Viktorya döneminde 1887’de inşa edilmiş bir evdi. Onlara 4 bin Avustralya lirasına mal olacaktı...
*** 1959 yılında Eleni ve Apostolis’in ilk evlatları Theodoros dünyaya geldi, sonra da 1961’de Savva (Steven) doğdu. 1963 yılında Apostolis bir dikiş makinesi ile bir overlok makinesi satın aldı ve böylece Eleni evden çalışarak çeşitli yerel fabrikalar için üretim yapmaya başladı – bunlar arasında bir örgü fabrikası ile bir gömlek fabrikası da vardı. Apostolis fabrikaları gezerek onlardan dikilecek kumaşları alıyor, bunları Eleni’ye getiriyordu – Eleni de bunları dikiyordu.
*** 1969 yılında Eleni Slade Örgü şirketinde çalışmaya başlamıştı, bu da Richmond’taydı... Bu marka örgüler, Melburn’da önde gelen mağazalarda satılmaktaydı...
*** Kıbrıs’tan ayrılmaktan pişman olup olmadığını sorduğumuz Eleni şöyle dedi: “Hayır, Kıbrıs’tan ayrılmaktan pişman değildim. Ayrılmayı ben istedim. Bazan korktuğum halde, gene de köydeki hayatımı geride bırakmak istedim. Orada ne yapıyordum? Sadece tarlalarda çalışıyordum. Köyde bir geleceğim yoktu. Taralarda geçecek bir hayattan, hasatta geçecek bir hayattan, orak biçmekten kurtulmuştum...”
*** Eleni’nin Apostolis’le evliliği 40 sene sürdü – ta ki Apostolis, 4 Eylül 1996’da aniden vefat edinceye kadar... “Kıbrıs’ın Hikayeleri” için annesinin hayat hikayesini belgelemekte bana yardımcı olduğu için Eleni’nin oğlu Steven Theodoru’ya özel olarak teşekkür etmek istiyorum...
(TALES OF CYPRUS’ta Konstantinos Emmanuelle’in yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
Eleni Savva Theodoru...
Apostolis ve Eleni 1955'te düğün günlerinde...