1. YAZARLAR

  2. Kutlay Erk

  3. Fakirleşeceksiniz…
Kutlay Erk

Kutlay Erk

SİYASET MEYDANI

Fakirleşeceksiniz…

A+A-

TL’nin yabancı paralar karşısında önlenemeyerek süren değer kaybı, geliri TL olan herkesi olumsuz etkiliyor. Bir taraftan satın alma gücü düşüyor, yani fakirleşiyor; diğer taraftan da geleceği göremediği için karamsarlaşıyor… Yani hem ekonomi, hem de halk depresyonda…

Bu sürecin uzun olacağı da kesin; fakirleşmenin nerde duracağını kestirmek hiç de kolay değil ama kötü günler ileride. Hayal ve vaat ile ve hatta milliyetçi – dini tonlu afra – tafra ile hiç zaman kaybetmemek gerek. Hükümetin, Kuzey Kıbrıs insanını zorlu günlere psikolojik olarak hazırlamasında da fayda var. Kimse yarın – obür gün şu - bu yapılırsa durumlar düzelir ve düzeltilecek gibi bir hesap ve beyanda bulunmasın, böyle bir beklenti olmasın. Hükümette hangi parti olsa sıkıntı ve durum aynı olacaktı. Sadece ‘temiz eller’ hükümeti önemli bir fark yaratır; böyle dönemlerin ekonomilerinde özel sektörde kayıt dışına çıkış artarken, kamu sektöründe de siyasiler marifetiyle kara delikler artar. Dolayısıyla, dövizin erittiği kamu kaynakları, mevcut hükümetle, en azından kara deliklerde kaybolmayacak.

Elbette, ellerinin temiz olması ve temiz kalması yanında, ellerinin becerikli de olması gerek; hükümetin yapabilecekleri var… Gelirlerini toplaması ve özellikle ekonominin kayıt dışına çıkışını önlemesi… Kamu sektöründe tasarruf… Katma değer yaratmayan kaynaklara acil ve stratejik olmadıkça harcama yapmamak, teşvik kullanmayı katma değer orantısına bağlamak… Turizm, tarım ve hayvancılık sektörlerine aktarılan kaynakları mali reel geri dönüş verimliliği ile kullandırmak… Yüksek eğitim sektörünün ekonomiye katkısı daha süratle olabiliyor, pazar faaliyetlerini daha kolay tetikleyebiliyor ancak yükselen döviz bu sektör için sıkıntı yaratabilir; dolayısıyla hükümetin bu sektörün ana akım üniversitelerine destek sağlaması ekonomi önlemleri açısından doğru ve yerinde olacaktır.

Sıkıntıya giren sektörleri kurtarmak adına hükümet kendi kaynaklarını onlara aktarırsa, yani pazarın ana ekseni olan tüketicinin alım gücünü en azından korumak yerine onlarda kaynak tüketirse, çok büyük bir hata olacaktır. Ekonomi modeli rekabete dayalı serbest pazar ekonomisi ise ve hatta bu ekonominin aktörleri devlete “asgari ücreti bırak piyasa belirlesin” diyorsa, evet bu kriz döneminde serbest ve rekabetçi pazarda yaşayan yaşayabilecek, yaşayanları da satın alma gücü olan tüketiciler yaşatabilecek, hükümet değil… Kendi kaynaklarını rekabetçi serbest pazar ekonomisinin kurallarına göre verimli ve yatırımcı kullanmayanların ve üretimlerinin maliyet ve kalitesi tüketicinin tercihleri doğrultusunda olmayanların hükümet eliyle kurtarılması, ne onların tercih ettiği rekabete dayalı serbest pazar ideolojisine uyar, ne de ekonomi bilimi açısından doğru olur. “Açız” diyen emekçiye verilecek ücret artışını reddedenlerin, “Batıyoruz” diyen sektörlere mali destek istemesi kadar çelişik bir tavır olamaz. Dövizin bu kurunda dahi, eğer Kuzey Kıbrıs insanı Güney Kıbrıs pazarından, örneğin et almaya devam ederse, hayvancılık sektörüne hükümetin vereceği maddi destek ve imtiyazlar ölüye hayat öpücüğü kondurmaktan başka bir şey değildir; nefese yazık…

Ekonominin temel kavramlarından biri, paranın ve mali kaynakların fırsat maliyetine göre kullanılmasıdır. Batık ve batak iş kollarında hükümetler de kaynak batırmamalı, her kuruş, geriye döneceği değer ile hesaplanıp harcanmalı. Yaşatılacaksa, tüketici yaşatılmalı, güçlendirilecekse tüketici güçlendirilmelidir ki, pazar faaliyetleri sürdürülsün; tüketicinin fiyat – kalite beklentisine uygun ürünü pazara sunan üretici de beraberinde gönensin. 

Ve sendikalar, daha doğrusu sendikacılar ve daha da doğrusu sadece kamuda örgütlenmeyi başarabilmiş sendikacılar… “Ben isterim. Sen bulacan canım, verecen canım” kavramı ile sendikacılık yapan emek koruyucuları… Üretmeden cömertçe üleşmenin getirdiği nokta burası; bulsa da, verse de değer kaybediyor… Herkes fakirleşecek ama büyük çoğunluğu emekçiler olan tüketicilerin ‘fukaralık dağılımı’ dengeli olabilmelidir. Emeğin emeği sömürdüğü bir yapı içinde, seksen bin özel sektör emekçisinin ürettiği değerden gelir elde eden devletin yirmi bin kadar olan kendi çalışanlarına sendikaların baskısı ile cömert davranması ‘fukaralık dağılımını’ bozuyor. Üretim sürecine emeğini koyan emekçiler ailesini geçindirmek derdinde iken kamu çalışanlarının yaşam kalitesinin nispi yüksekliği günlük yaşam içinde de, sosyal paylaşım sitelerinde görülebilmektedir. Hükümetin, emeğin satın alma gücüne katkısı olabilmesi ve dolayısıyla da pazar faaliyetlerinin devamı için özellikle kayıtlı sosyal sigortalı çalışanlara doğrudan gelir katkısında bulunmasına kaynak kalabilmelidir. Kayıt dışı çalışanların ayıbı, ‘Rekabete dayalı serbest pazar ekonomisi’ savunucularının boynuna… 

TL ile yaşanan bu süreçte fakirleşmek kaçınılmazdır, hükümetin gerçekçi ve radikal önlemler alması zorunludur. “Dur bakalım” ile geçiştirilebilecek bir süreçten geçilmiyor. Hayal ve umut tacirliği insanların cebini doldurmayacaktır. Hükümet, dürüst ve kararlı bir şekilde acil ve acı reçetesini kamuoyu ile paylaşmalıdır. Sırtında yumurta küfesi taşıdığına inananlar acı reçeteyi halk dalkavukluğu ile eleştirmeye kalkarsa, bu çekiç, bu örste o demiri de döver…

Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs sorununa çözüm sürecinde, kendi içinde, ‘dengeli zenginlik dağılımı’ için mücadele ederken, ‘dengeli fukaralık dağılımı’ mücadelesi kapısında buldu kendini… Göç kapıları da hiç kapanmayacak galiba…

 

Not: Bu köşe yazısını yazmaya başlayıp bitirene kadar döviz kurları yoyo gibi oynadı, son noktayı koyduğumda ABD Doları 6.54 TL, Euro da 7.45; siz bu köşe yazısını okuduğunuzda kaç olur acaba?!

Bu yazı toplam 2153 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar