1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Fark yaratan bir gazetecilik anlayışı: Barış gazeteciliği
Fark yaratan bir gazetecilik anlayışı: Barış gazeteciliği

Fark yaratan bir gazetecilik anlayışı: Barış gazeteciliği

Fark yaratan bir gazetecilik anlayışı: Barış gazeteciliği

A+A-

 

Metin Ersoy
[email protected]


Kıbrıs müzakerelerinde medyanın rolü yıllardır tartışılıyor. Bu süreçte medyayı günah keçisi ilan edenler olduğu gibi, medyanın müzakere sürecinde olumlu rol oynayabileceğini düşünenler de bulunuyor. Kıbrıs müzakerelerinde medyanın rolünü tartışacağım bu yazıda işimin pek de kolay olmayacağını baştan söylemeliyim.

Müzakere sürecinde gazetecilerin anlayışlarını iki grupta toplamak mümkündür. Birinci grupta yer alan gazeteciler, müzakerelerle ilgili ağırlıklı olarak liberal bir gazetecilik anlayışı benimsemektedir. Bu tür durumlarda, gazeteci olaylara “ayna” tuttuğunu iddia eder. Süreci olduğu gibi haberleştirdiğini savunur ve kendini her zaman için olayların dışında görür. İkinci gruptaki gazeteciler ise süreçle ilgili kendilerine biçilen rolün daha eleştirel bir gazetecilik anlayışı olduğunu öne sürerek, halktan uzaklaşmak yerine, halk ile aynı gemide olduğunu savunur. Bir başka ifadeyle, gazetecilerden bazıları kendini sorunun bir parçası olarak görürken, bazıları ise bu sorunun kendi sorunları değilmiş gibi hareket etmeyi benimser.

Görünmeyenleri gören gazeteciler

Buradan hareket ederek gazetecilerin Kıbrıs müzakerelerinin çözümünde aktif veya pasif bir rol oynadıklarına bakmalıyız. Müzakere sürecinde aktif rol almak sadece olayların görünen yüzünü kamuoyu ile paylaşmak değildir. Gazetecilerin süreçle ilgili aktif rol alması yaptıkları haberlerin sorumluluğunu almasıyla başlar. Böylece, gazeteci yaptığı haberlerin potansiyel sonuçlarını düşünerek kendinde bir gazeteci sorumluluğu hisseder. Bu tam da bahsettiğimiz gibi gazetecinin kendisini halk ile aynı gemide görmesi gibi bir durumdur. Gazeteci eğer kendisini de bu gemide seyahat eden bir vatandaş olarak görürse, geminin rotadan çıkması ve kaza yapmasını istemez. Böylesi bir durumda gazeteciler haberlerde kullandığı dile dikkat edeceği gibi, sansasyondan uzak, sorunun çözümüne odaklı, görünmeyenleri gören ve yapıcı bir haber çerçevesi ile olayları haberleştirecektir. Bunun tam tersine, pasif bir gazeteci kendini olaylardan soyutlayarak pasif bir gazetecilik anlayışı ile habere baktığı zaman, sürecin çözümünden çok çözümsüzlüğüne katkı sağladığının farkına varamayabilir.

Barış tohumları

Yarım asırdır devam eden görüşmelerle ilgili olarak Kıbrıs Türk ve Rum medyası zaman zaman olumlu, zaman zaman da olumsuz roller oynamaktadır. Tabii ki bireylerin bilgi sahibi olmasını sağlayan basın emekçilerinin ne kadar zor koşullarda görev yaptıklarını bilenlerdenim. Ancak geldiğimiz aşamada mademki medyanın rolünü ciddiye alıyoruz ve demokrasimizin en önemli zenginliği olarak görüyoruz, o zaman medyanın da kendi gücünü daha pozitif kullanması gerektiğini söylemeliyiz.
Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte medyada Kıbrıs müzakerelerinin yer alış şekli ve içeriği ciddi bir değişim gösterdi. Liderlerin medya vasıtasıyla topluma verdiği mesajların pozitif ve olumlu olması siyasi atmosfer ile birlikte medyanın da müzakerelere bakış açısını etkiledi. Müzakereler devam ederken her iki lider de medyaya verdikleri demeçlere çok dikkat ediyor. Liderlerin bu hassasiyetini her iki toplumun medyasının da göstermesi gerekiyor. Zira masada Kıbrıs Sorunu’nu çözebiliriz ancak bu çözümün sürdürülebilir olması için toplumlar tarafından benimsenmesi gerekiyor ki barışa ulaşabilelim. Bu noktada siyasetçiler kadar medyanın da toplumu barış sürecine hazırlaması gerekiyor. Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Sibel Siber’in de ifade ettiği gibi; asıl önemli olan gönüllerde bir barış oluşturabilmektir. Gönüllerde barış tohumlarının yeşermesi elbette bir günde olabilecek bir durum değildir. Bu konuda toplumun her kesiminin olduğu gibi gazetecilerin de üzerine görevler düşmektedir. Barış gazeteciliği anlayışı bu sorumlulukların neler olduğunu gazetecilere hatırlatmaya yarayan bir kavram olarak karşımızda duruyor.

Barış gazeteciliği…

Barış gazeteciliği anlayışı yıllardır etnik çatışmaların (silahlı veya silahsız) devam ettiği birçok ülkede gazetecilere yol göstermesi için Prof. Dr. Johan Galtung tarafından ortaya atıldı. Açıkça görmekteyiz ki, geldiğimiz noktada bu anlayış sadece etnik çatışmalarda kullanılacak bir model olmaktan çıkarak, herhangi sıradan bir olayda dâhi kullanabiliyoruz. Ana akım medyanın içinde bulunduğu sorunları düşündüğümüzde, medyanın barış gazeteciliği modeline daha fazla ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz.
Tabii barış gazeteciliği, gazeteciliğin önüne “barış” kelimesini yerleştirdiği için birçok kişi tarafından doğru algılanmayabilir. O zaman da bu kavramı tanımaya “barış gazeteciliği yeni bir icat mı?” sorusu ile başlamak gerekiyor. Zira birçok konferansta veya gazetecilik tartışmalarının yapıldığı bir ortamda karşımıza çıkan ilk soru bu oluyor. Barış gazeteciliği anlayışı yeni bir gazetecilik türü icat etme amacıyla yola çıkmış değildir. Kavramı akademik camia ile tanıştıran barış çalışmaları profesörü Johan Galtung, böylesi bir ayrımın “barış” kavramının ruhuna ait olduğunu biliyordu. Bir başka ifadeyle, genel geçer gazetecilik anlayışının sorunlu tarafları olduğunu iddia ederken, “bunlar kötü ve eski, ama biz iyi ve yeniyiz” demek herhalde akademik alanda söylenecek en son şey olurdu. Eğer böyle bir durum yapılsaydı, barış gazeteciliğini geliştirenler kendi kazdıkları kuyuya düşerlerdi.

Yeni etik ilkeler

Barış gazeteciliğinden akademik olarak ne anladığımıza geçmeden önce bir şeyin altını çizmeliyim. Söz konusu gazetecilik anlayışı özellikle soğuk savaş yıllarında geliştirilmiş bir kavramdır. Barış gazeteciliği tekniğinin zaman içerisinde dünyanın siyasi olarak sorunlu çatışma bölgelerinde kullanılabileceğini özellikle 1990’lı yıllarda daha net gördük. Dünyada genel geçer gazetecilik anlayışını benimseyen birçok gazetecilerin çatışma ve savaş haberlerini ele alırken ciddi hatalar yaptıkları için barış gazeteciliği de bunları dile getirmek, eleştirmek ve sorgulamak için geliştirildi. Bir şekilde gazetecilik mesleğine yeni etik ilkeler kazandırdı. Gazetecilik mesleğinde yaşanan yozlaşmaya, hastalıklı duruma ve toplumdan uzaklaşmaya dikkat çekti. Bazı haberlerin gizli kapılar arkasında yapılmaması, şeffaf, dürüst, dengeli, kaliteli ve adil şekilde yapılmasını öne çıkardı. Sanıyorum tüm bu yazılanlara birçok gazeteci arkadaşımızın itirazı olmaz.

Gazetecilik mesleği tektir

Ancak akademik ortamlarda yeni bir icat gibi sunulan barış gazeteciliği, günün sonunda sektör tarafından ister istemez tepkiyle karşılanıyor. Oysa bahsetmiş olduğum gazetecilik anlayışı mevcut gazetecilik anlayışının standartlarını yukarıya çekmek için çaba sarf ediyor. Barış gazeteciliği anlayışını benimseyenlerin yeni bir ayrışma (dichotomy) ve ikilem yaratma (bizler ve onlar) arzusunda olması mümkün değildir. Benim anlayışıma göre gazetecilik mesleği tektir ve bir bütündür. Ancak birçok ülkede uygulanmakta olan medya modelleri sorunlar içerdiğinden, barış gazeteciliği gibi bir modele ve etik duruşa ihtiyaç duymaktayız. Gazetecinin herhangi bir olayda veya sorunda yaptığı haberle ilgili daha fazla sorumluluk alması ve sonuçlarını düşünmesi gerekiyor.

Ben gazeteciliği kimin için yapıyorum?

Bir başka ifadeyle; barış gazeteciliği modeli, gazetecilerin toplumu ilgilendiren sorunlar karşısında aktif bir rol oynamasını isteniyor. Haber yaparken daha fazla kaynak kullanmasını, her tarafa eşit ve adil davranmasını belirtiyor. Gazetecilerin daha fazla araştırma yaparak toplumu aydınlatması arzulanıyor. Gazetecilerin daha kaliteli bir habercilik anlayışını benimsemesini istemek medyayı takip eden her vatandaşın hakkıdır.
Burada gazetecilerin kendilerine sorması gereken ilk soru: “ben gazeteciliği kimin için yapıyorum?”. Bu soruya vicdanen verilecek her türlü yanıt sizi başarıya götürecektir. Sonrasında ise barış gazeteciliği modelinin sektöre kazandırdığı etik ilkeler ile yola devam edildiğinde başarının uzakta olmadığı görülecektir. Medya sektör hasta durumdadır. Bu hastalığa çare bulmak, gazetecilerin kaybetmiş oldukları güven ve itibarı geri kazandırmak için çalışmalıyız. O zaman halk da kendi yanında olan bir medyayı desteklemekte daha cömert olacaktır.

Neler olduğunu anlıyor musunuz?

Cate Malek’in beyondintractability.org sitesinde yayımladığı “Reporting on Conflict” (Çatışma Haberciliği) başlıklı yazısını barış gazeteciliği anlayışı ile birleştirdiğimizde bizlere Kıbrıs müzakerelerinde yol gösterici olabilir. Malek’in çalışması Kıbrıs için yazılmamış olsa da buradan hareketle barış gazeteciliği anlayışını da göz önünde tutarak gazetecilere bazı öneriler sunabiliriz. Kıbrıs müzakereleri konusunda haber yapılırken gazetecilerin kendilerine sorması gereken ilk soru şu olmalı: “Gerçekten neler olduğunu anlıyor muyum?” Bu soruyla bizlere anlatılmak istenen bir çatışmanın/sorunun göründüğünden daha karmaşık olabileceğidir. Bir başka ifadeyle, sorunu sadece liderler ve siyaset ekseninde tartışmak yerine, problemin tüm paydaşlarını anlamaya yönelik bir habercilik anlayışı geliştirmeliyiz. Cate Malek’e göre iyi gazeteciliğin gerekliliği olarak; çatışma değerlendirmesi yapmak ve süreçle ilgili tüm tarafların oynayabileceği rollere dikkat çekmek gerekiyor.

Çatışmanın altında yatan nedenler nelerdir?

Müzakere sürecinde habercilik yapan bir gazetecinin haber yaparken sorması gereken bir başka soru ise; “çatışmanın altında yatan nedenler nelerdir?” olması gerekiyor. Çatışan taraflar uyuşmazlıklardan bahsederken basit ve kendisine hizmet eden terminoloji kullanır. Dolayısıyla tarafların çatışmayı farklı farklı görme eğilimleri mevcuttur. Gazetecilerin buradaki görevi ise çatışmanın nedenlerinin çoklu bir bakış açısıyla ortaya konmasına yardımcı olmak ve haberlerde mümkün olduğu kadar çok ve çeşitli kaynağa yer vermektir. Burada çatışmanın nedenlerini bulmayla anlatılmaya çalışılan “ilk taşı kimin attığını bulmak” değildir. Aksine tarafların bir çatışmayı tartışırken karşı tarafın da nedenlerinin olabileceğini anlamak, olaya çoklu açılardan yaklaşmak ve empati kurarak bir birlerini anlamalarını sağlamaktır. Çoğu zaman Kıbrıs Türk medyası averaj bir gazete okuyucusunun Kıbrıs Sorunu’nu bildiğini farz ederek haberler yapar.

Bilgileri nereden alıyorsunuz?

Barış sürecinde dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise olayları yansıtırken kullandığımız yazılı, sözlü ve diğer kaynaklardır. Bazen kaynakların elde edilmesi ve kaynaklara ulaşılması zordur. Bununla birlikte uyuşmazlık yaşayan tarafların kendi doğruları ve yanlışları vardır. Bilgilere ulaşırken, kaynaklara söz verirken gazetecilerin dikkatli ve dengeli bir gazetecilik anlayışına sahip olmaları gerekiyor. Örneğin gazeteciler olarak herhangi bir konuyu sadece Kıbrıslı Rum veya Kıbrıslı Türk diplomatik kaynaklarıyla anlamaya çalışırsak ortada eksik bıraktığımız noktalar elbette olacaktır. Gazetecilerin bu süreçte okuyucularına kendi anlamlarını oluşturmak için birer platform oluşturmalarını tavsiye ediyorum. Bunu da yapmanın en etkili yolu, kaynak sayısını artırmak ve haber ile yorumu bir birinden ayırmaktır.

Haberleriniz çatışmanın tırmanmasını mı sağlıyor?

Müzakereler sırasında karşımıza çıkan ve çıkmaya devam edecek olan en önemli engeller ise kullanılan habercilik dili ve ana akım medyanın haber değerleridir. Negatif ve çatışma unsurlarının tiraj artırdığı bir basın ortamında haberler de bu çerçevede yazılmaya devam ediliyor. Bu da tarafların kutuplaşmasına, zıtlaşmasına ve çatışmasına yol açıyor. Basın bu noktada kendi gücünü küçümsememeli. Barış gazeteciliği anlayışında anlatılmak istenen çatışma yaratan unsurların gizlenmesi ve görmezlikten gelinmesi değildir. Aksine ileride çatışma yaratabilecek unsurların basın tarafından gündeme getirilmesi ve tartışılmasıdır. Bu aşamada gazetecilerin kullandığı dil ve habercilik anlayışı devreye giriyor. Bir konuyu kutuplaşıp, zıtlaşıp tartışabildiğimiz gibi, diyalog içerisinde bir birimizi anlayarak da bunu yapabiliriz. Amaç sorunu çözmek ise her zaman ortak bir zemin bulunabilir.

Çatışmanın azaltılmasına nasıl yardım edebilirim?

Gazeteciler olarak mevcut sorumluluklarımız arasına yenilerini eklemek elbette zordur. Ancak barış sürecinde “çatışmanın azaltılmasına nasıl yardım edebilirim?” sorusunu sormak bu dünyada yaşayan ve daha iyi bir düzeni hak eden bireyler olarak yapmamız gereken bir şeydir. O bakımdan müzakere süreciyle ilgili yaptığımız her haberde daha titiz, dengeli ve adil olmalıyız. Kullandığımız haber çerçeveleri kamuoyunun o konu hakkındaki görüşlerini şekillendireceğinden dikkatli olmalıyız. Bu süreçte bizlere yardımcı olabilecek ve uyuşmazlıkların azalmasına yardımcı olabilecek şeylerin başında, daha çok tarafı dinlemek, araştırmak, diyalog çerçevesinde tartışmak ve empati kurarak olaylara çoklu bakış açısı getirmektir.

Herkes sorumluluk almalı

Bizler söz konusu sorunun gazetecilik tarafını tartışıyoruz. Aktif bir şekilde süreç içinde rol almak isteyen gazetecilerin, barış gazeteciliği anlayışını benimsedikleri durumlarda haberlerinde pozitif bir fark yaratabileceklerdir. Habercilikteki bu fark, ileride adamızdaki barışın inşasına etki edeceği gibi, halkları da gönüllerde barış yapmaya doğru götürecektir. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı geçtiğimiz günlerde “Rum basını müzakere masasını neredeyse yönetmeye çalışıyor” diye bir açıklamada bulundu. Barış gazeteciliğinin aktif rolden anladığı gazetecilerin müzakere masasına müdahale etmesi değildir. Burada bahsedilen aktif rol, her iki tarafın da kazanacağı kazan-kazan prensibinin benimsenerek, haberlerde her iki toplumun da çıkarlarının korunması ve hangi tarafta yaşanıyorsa yaşansın iyiye “iyi” kötüye de “kötü” denebilmesidir. Unutmamamız gereken bir nokta da var ise; bu süreç sadece siyasilerin ve medyanın yaptıkları ve yapacaklarıyla başarıya ulaşması zor görünüyor. Toplumdaki tüm kesimlerin bu süreçte üzerine düşen sorumluluklar vardır. Herkes kendi üzerine düşeni yaptığı noktada çözüm ile birlikte adaya barışın da gelmesi mümkün görünüyor.

Bu haber toplam 3918 defa okunmuştur
Gaile 339. Sayısı

Gaile 339. Sayısı