1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Farklı Bakış Açılarıyla Anayasa Değişikliği
Farklı Bakış Açılarıyla Anayasa Değişikliği

Farklı Bakış Açılarıyla Anayasa Değişikliği

Farklı Bakış Açılarıyla Anayasa Değişikliği

A+A-

 

Can Azer
[email protected]


Son zamanlarda Anayasa değişikliği paketi tartışılırken yine ve yine ne yazık ki daha önce tartışması yapılan birçok konuda da düşülen “hataya” düşüldüğü kanaatindeyim. Keskin bir evet cephesi ve onun karşısında yine keskin bir hayır cephesi. Ya bir taraftasınız ya da diğer tarafta; aksi halde bertarafsınız. Söze bu şekilde başlamamın temel nedeni; değişiklikle ilgili olarak gerek usule gerekse de esasa ilişkin aleyhte birkaç kelam edenlerin “hayır”cı ve dolayısıyla da değişimin önündeki engel ve statükonun savunucuları olarak ilan edilmeleri ve yine ne gariptir ki lehte konuşanların da “evet”çi ve statüko ile düzenin savunucuları olarak ilan edilmeleridir.  Değişiklik sürecinde yaşananların kanaatimce eleştirilecek tarafları vardır ve elbette eleştirilmelidir. Ancak bundan önce, söz konusu tartışmaları belirli bir seviye ve üslupla gerçekleştiren kesimi dışarıda tutarak şunu söylemek gerekmektedir ki, bu tartışmalara katılanların büyük çoğunluğu, halen Brezilya’da devam eden Dünya Kupası’ndan fazlasıyla etkilenmiş gibi görünmektedirler. Hakemin bitiş düdüğü de 29 Haziran akşamı çalınacakmışçasına  birbirlerine gol atarak skor üstünlüğünü ele alma hırsı gözlerinden okunabilmektedir.

Belki de yazının sonunda söylenmesi gereken şeyi en başta söyleyelim; söz konusu değişiklikler Anayasanın mevcut hükümlerinden daha kötü değildir. Zaten 30 yıl sonra yapılacak her değişikliğin darbe Anayasasından izler taşıyan mevcut Anayasadan daha kötü olması beklenemezdi.  Ancak bunları söylemek, bu paketin eleştiriden ari olduğu ve eleştirilmemesi gerektiği anlamına da gelmemektedir.

Yazının boyutlarının yettiği kadarıyla değişikliklere gelecek olursak ve en başından başlayacak olursak, özellikle geçici 10. maddenin pakette yer almaması değişiklik paketine “hayır” oyu kullanacakların ileri sürdükleri bir argüman olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda çok ciddi bir “hayır” tepkisiyle karşılaşılmış olması, esasında belli bir kesim için anlaşılabilir bir durumdur. Bunun en temel gerekçesi ise, söz konusu değişiklik paketini hazırlayıp Mecliste kabul eden partilerin özellikle genel seçimlerden önce bireyler üzerinden yaratmış oldukları beklentidir.  Bir diğer sebebi ise, söz konusu maddenin değiştirilmesinin hiç teklif dahi edilmemesidir. Bu da partilerin bundan sonraki süreç için samimiyetlerinin sorgulanmasını beraberinde getirmektedir. Şöyle ki; eğer ki bu madde pakete dahil edilmiş olsaydı ve komite ya da genel kurul aşamasında teklif edenlerin haricinde kalan oylarla reddedilmiş olsaydı, en azından partilerin bir kısmı samimiyet testinden geçmiş olacaklardı. Bu da gerçekleşmeyince doğal olarak bu madde üzerinden çok ciddi bir muhalefet ortaya çıktı ki bunun sosyolojik olarak göz ardı edilmemesi gerektiği kanaatindeyim.

Eleştirilen bir diğer husus ise, komite ve genel kurul sürecinde yaşananlardır. Usul esasa takaddüm eder sözünden hareketle; özellikle genel kurul sürecinde verilen aralarla yapılan ciddi değişiklikler;  Anayasa değişikliğine zaten yabancı olan toplumun yine değişiklik paketine ilişkin ciddi serzenişlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.  Bu konu özellikle temel hak ve hürriyetleri kamu gücü tarafından ihlal edilenlerin yargıya yapacakları başvuru ile milletvekillerin servet beyanlarının resmi gazetede yayımlanması konuları etrafında yoğunlaşmaktadır. İnsan hakları gibi bir meselenin yurttaşlık kavramına bağlanmış olması -hele ki bu değişiklik 2014 yılında yapılıyorsa- insan hakları bakımından çok da yerinde görünmemektedir. Bu, bireysel başvuru mekanizmasının hukuk sistemimize dahil edilmesinin önemini azaltmamakta ya da onu etkisizleştirmemektedir, ama yine de eleştiriye açık hale getirmektedir. Şeffaf ve hesap verebilir yönetim anlayışı çerçevesinde milletvekillerinin servet beyanlarının resmi gazetede yayımlanması da genel kurul aşamasında değiştirilmiştir. Oysaki bu saymış olduğumuz iki madde milletvekilleri tarafından ilk halleri ile çok ciddi adımlar olarak lanse edilmiş ve bu konuda da takdir toplamış idi. Üzerinde bu kadar durulan ve adeta değişiklik paketinin ambalajını oluşturan söz konusu maddelerin son dakika genel kurul aşamasında neden değiştirildiğinin tatmin edici bir şekilde açıklanması gerekmektedir. Bunun da sadece belirli kişilere yüklenmesi doğru değildir. Nasıl ki değişiklik paketi Mecliste temsil edilen bütün partilerin onayı ile kabul edildiyse, bunu halka açıklama konusunun da tüm partiler eliyle yapılması gerekmektedir. Bu son durum dahi, yani paketin Mecliste temsil edilen partiler tarafından halka anlatılmaması, referandumun zamanlaması konusunda da tartışmaların yaşanmasına sebebiyet verecek niteliktedir. Partilerin hemen hemen hepsi yerel seçim telaşına o kadar kendilerini kaptırmış durumdadırlar ki, ilk defa yapılacak bu değişikliği adeta görmezden gelmektedirler.

Temel hakların korunması, sınırlanmasının sınırı, hayat ve vücut bütünlüğü hakkı, çocuk hakları, çevrenin korunması, dilekçe hakkı gibi değişiklikler elbette olumludur. Ancak, tüm bu yapılan değişikliklerin halka yeteri kadar anlatılmaması ve halkın büyük bir çoğunluğunun da belirli bir fikir sahibi olmadan sandık başına gitmesi kabul edilebilir bir durum olmadığı gibi “internetten bakılsın”, “gazete okusunlar” gibi bir savunmanın mazur görülmesi de mümkün değildir. Mecliste temsil edilen tüm siyasi partiler, bu değişiklikleri kabul ettiyse ve onay için halkın önüne bunları götürüyorsa tüm bu yapılan değişiklikleri tabiri caizse halkın gözüne sokmalıydı. Peki bu yapıldı mı? Maalesef...

Son söz; ilk defa yapılan ve ciddi yenilikler içeren Anayasa değişikliğine önemli bir oranda karşı olan kesim var ise bunun ciddiye alınıp üzerinde düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim. Yoksa en kolayıdır görmezden gelmek ve tahammül etmemek...

Bu haber toplam 1826 defa okunmuştur
Gaile 272. Sayısı

Gaile 272. Sayısı