FAŞİZM KAPIYA DAYANABİLİR
Türkiye'de giderek derinleşmekte olan güvenlik sorunu, Kıbrıs'ın kuzeyini de bir paranoya içine sokmak üzere...
Bırakın Güneydoğu'da süreklilik arz eden çatışmaları ve patlamaları, artık terör kentlere, hatta başkente indi. 5 ayda 3 kez, üstelik merkezi yerlerde patlatılan bombalar, insanları güvenlik duygusundan yoksun bir ruh haline soktu.
Ankara'daki son bombalı saldırının ardından burada da endişeleri besleyen iddialar, ihbarlar ortamı gerdi.
Belki henüz bir panik havasından söz etmek yanlış olur ama etrafa yayılan çeşitli söylentilerin, hatta dedikodu nitelikli uyduruk lafların bile 'etkisiz' olduğunu söylemek imkansız.
Devletin ve özellikle güvenlikten sorumlu birimlerin kamuoyuna doyurucu açıklama yapmıyor oluşu da kafalardaki 'acaba'ları tetikliyor.
xxx
Güvenlikle ilgili huzursuzluk sık izlenen Türkiye medyasının da katkılarıyla toplumu gergin bir ruh haline sokarken, ülkenin yakın gelecekte başka sorunlarla, mesela demokrasiye ilişkin konularla yüzleşme ihtimali de beliriyor.
Terör konusunda oluşan şüphecilik, kısa bir süre içinde 'demokratik haklar'ın kısıtlanması, bazı kesim ve örgütlenmelere dönük 'cadı av' başlatılması şeklinde tezahür edebilir.
Hele bir 'olay' yaşanırsa, zemin çok daha kolay oluşabilir.
Kıbrıs'ın kuzeyinde çok mükemmel olmasa da demokratik bir havanın mevcut olduğu, hoşgörü ve özgürlükler konusunda çok da kötü bir durum olmadığı ortada... Toplumun uzun yıllar süren baskılardan sonra oluşan bu tabloyu koruma eğiliminde olduğu, antidemokratik uygulamalara geçit vermeye direnç göstereceği de savlanabilir..
Lakin 'korku'nun hakim kılındığı bir konjonktürde tüm bunların alt-üst olması zor değil.
xxx
Anayasal ve evrensel 'yaşam hakkı'nın korunması, devletlerin en başta gelen ödevidir. Bir başka deyişle, bir devlet yurttaşına ve yurttaşı olmayana da yaşama hakkı sağlayamayacaksa neyi sağlayacak ki?
Bununla beraber, dünyanın pek çok ülkesi can güvenliği konusunda giderek artan zafiyetler yaşıyor. Bunlara en müreffeh Batı ülkeleri de dahil... Bu ülkelerde güvenlik tedbirleri artırılıyor haliyle, ancak demokratik haklar ve özgürlüklere dokunulmuyor.
Can güvenliğinin çok daha riskli olduğu coğrafyalar ise demokratik hakların çok gerilerde olduğunu görüyoruz. Diktatörlükler, yarı buçuk demokrasiler bu ülkelerin adeta klişeleşmiş yönetim şekli gibidir. Bırakın hak ve özgürlükleri, insanın hayatı bile çok da önemli değildir. Önemli olan devletin bekası, yani devleti elinde tutanların gücünü korumasıdır.
Bizim bulunduğumuz bölge ve etrafımızda yaşanan zor süreç dikkate alınırsa, ibrenin nereye doğru kayacağını kestirmenin zorluğu da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
xxx
Lafı fazla uzatmaya gerek yok aslında...
Terörün Kuzey Kıbrıs'a gelme ihtimalini hesaplamak kolay değil. Ancak şu var: Giderek iç savaşın derinleştiği Türkiye'deki 'kavgalı' unsurların neredeyse tamamının burada da uzantıları var. İşte tam da bu noktada "falan grup", "filan kurum", "falanca etkinlik" diye işe başlarsak ve bunları 'riskli' sayıp hem toplum algısında, hem de güvenlik birimlerinin tehdit tanımlamasında bir yerlere oturtursak, bu işin arkası kolayca gelir.
Bu durumda her kesim, her örgüt, her kuruluş, her etkinlik, her düşünce ve görüş 'potansiyel suçlu' olma ihtimali kapsamına girmiş olur.
'Ötelileştirme' bir kere başladı mı, sonra kişisel hak ve özgürlüklerin, örneğin haberleşme özgürlüğünün kısıtlanması, yani 'dinleme' talepleri gündeme çok kolay gelebilir.
Gösteri ve yürüyüş hakkının -birinci kalem- ortadan kaldırılması talep edilebilir.
Örgütlerin kapatılması istenebilir.
Liste böyle uzar, gider.
'Güvenlik korkusu' ile toplum siner, çok ses çıkaramaz. Ses çıkaran parti, örgüt, yayın organı ve şahıslar bir şekilde sessizleştirilir ya da pasifize edilir. Yönetimde gerekli 'tadilat'a gidilir.
Ve bir de bakarsınız o gelmiş...
Yani faşizm!..
"Olmaz" mı diyorsunuz?