Faşizm ne midir?
İki dost devlet arasında ekonomik işbirliği anlaşmaları veya protokolleri kesinlikle imzalanabilir…
Bu anlaşmalar, elbette “para vermeyi” de kapsıyorsa, kesinlikle parayı verenin bir takım beklentileri ya da şartları olabilir…
Ama KKTC ile TC arasındaki son protokol ya da bundan öncekilerde, “anormal” bir durum söz konusudur.
Yani normal protokol, normal anlaşma yoktur.
-*-*-
Büyük olan devletin küçük olan devlete “empozesi” vardır…
Türkiye’nin, KKTC’ye dostça, kardeşçe yaklaşımı yoktur…
-*-*-
Ana ve yavru mu?
İyi bir annenin, yavrusuna “doğru” kabul edilecek bir davranışı da söz konusu değildir.
-*-*-
Anneyi suçladığımdan değil!
Belki de bu anne, gerçekten yavrusunun iyiliğini istiyor ama bahsedilen yavru da 1983 doğumlu kabul edersek seneye 40 yaşındadır; 1974 doğumlu sayarsak, seneye 49 olacaktır.
-*-*-
İki devlet arasındaki ilişkiyi analiz ederken, ana – yavru ilişkisi üzerinden yürümek doğru değildir.
Kardeşlik ilişkisi bile günümüz adına geçerliliğini yitirmiştir.
-*-*-
Eğer KKTC, bazılarımızın inandığı gibi gerçekten “eşit ve egemen” bir devletse; TC – KKTC ilişkisinin şu andaki görüntüsü, son derece iğrençtir.
-*-*-
KKTC’nin cumhurbaşkanı veya hükümetini, TC’nin burada görevlendirdiği memurları yönetmektedir.
Ve bu memurlar, gayet açık bir şekilde görülmektedir ki, Kıbrıslı Türk toplumundan kelimenin tam anlamıyla “nefret” etmektedir.
-*-*-
Türkiye Cumhuriyeti’nin Lefkoşa Büyükelçisi de, piyasada siyasete şekil veren ajanları da, iki dost devletin büyüğünün memurları olmanın çok ötesinde; sağlıksız bir ilişkinin nefretle dolu “gardiyanları” gibi davranmakta ve haliyle de Kıbrıslı Türk toplumunu “düşman mahkumlar” gibi görebilmektedir.
-*-*-
Bu görüntü ciddi anlamda rahatsızlık vericidir.
-*-*-
Haliyle, bundan önceki protokollerde de yer almış olsa bile; ya da gerçekten Kıbrıslı Türklerin geleceklerini aydınlatmak amacıyla yazılmış olsa bile, neredeyse tüm protokol maddeleri, tarafımızca “idam sehpası” gibi görülmektedir.
-*-*-
Ve mutlaka vurgulamak istediğim bir konu vardır…
Bizim kendi yaşam tarzımız, konuşma şeklimiz ve hatta dine bakışımız vardır.
-*-*-
Daha önce de yazdım; mesela, “Kıbrıslılar dinsizdir” mantığıyla yaklaşıp, dini ele alışımıza ayar vermeye çalışmak mı?
Sevgili Zorlu Töre ve Emrah Yeşilırmak bütün bu ne midir?
Tek kelimeyle “faşizm”dir!
Hade be oyanı!
Dedem…
Mehmet Mustafa İncirli…
-*-*-
Annesinin adı mı?
Kabarina olarak bildim…
-*-*-
Dedemin babası Mustafa İncirli…
O’nun babası, Engomili Hasan İncirli…
Hasan İncirli gelmiş Dillirga’da Şomu adlı kadını kaçırmış.
-*-*-
Şomu mu?
Elen…
-*-*-
Dedem mi?
Dedem, ben bildim bileli, Cuma günleri ve önemli günlerde mutlaka camiye gitti…
Tek bir dua bildiğini sanmıyorum çünkü Türkçesi de iyi değildi.
Veya şöyle söyleyeyim; Elencesi, Türkçesinden çok daha iyiydi.
Arapça dua öğrenip de bilmediği bir dilde dua etmek eminim dedeme pek mantıklı gelmiyordu ama O yine de camisine hep gitti…
-*-*-
Şimdi, siz bize Arapça din dersi verip, daha iyi Müslüman mı yapacaksınız?
Hade be oyanı!
Bir Kıbrıslı gurur
Dürüst.
Saygın.
Bladanisyolu.
Karpazlı.
Köyüne düşkün.
Köylülerine de.
Toprağına aşık.
Üreten.
Adil.
Temiz.
Şık.
Güler yüzlü.
Yardımsever.
Ahlaklı.
Ailesine bağlı.
Disiplinli.
Açık sözlü.
İçi dış aynı.
Güvenilir.
Eğitimli.
Örnek.
Bu sıfatlar nereden mi aklıma geldi?
Yarın, Mehmet Zeka beyin ölüm yıldönümü…
Aramızdan ayrılışının 38’inci yıldönümü…
Ve Zeka bey ya da Bladanisyolu veya Balalanlı Mehmet Zeka beyle ilgili olarak kim konuşsa, kim bir şeyler yazsa, mutlaka bu sıfatlara çok sık rastlarsınız…
Ve tabii ki bir Kıbrıslı gurur…
Üniversitelerimizin akademik seviyelerinin, bu konudaki çeşitli ölçme ve değerlendirme kaynaklarına bakarsanız kesinlikle kötü olduğunu söyleyemezsiniz… ARUCAD, Girne’deki yeni üniversitelerimizden biri… Çok kalabalık olmak gibi bir hedefi yok… Geçenlerde ARUCAD Rektörü Prof. Asım Vehbi ile üniversitede ufak bir tur attık… Özellikle mesleğimizin önemli bir bölümüne hitap eden laboratuvarlar, stüdyolar, salonlar harika… Ve sürekli yenilenen, eski Kıbrıs kokan bahçe ve çevre ise bir harika… Üniversiteyi bitireli oluyor bir 33 yıl kadar… İlk kez “Keşke öğrenci olsaydım” diyorum…