FAŞİZME KARŞI SANAT
Bir edayla, bir bakışla iktidara geçiyorlar hemen… Konuşurken bizi etkilemeye çalışan birer tiyatro oyuncusu gibiler. Kelimeleri, vurguları ve onlardan gelen gizli tehditle paralize oluyoruz. Ağızlarından çıkanı tartışılmaz doğrular gibi sunuyorlar bize. Kürsüde büyüdükçe büyüyorlar ve biz küçücük kalıyoruz. Öylesine kendilerinden emin duruyorlar ki söylediklerini sorgulamamız kendimizi rezil etmemiz demek. Çok yüksekteler onlar. Bizim gibi fanilerin ulaşamayacağı bilgilere, bir dokunuşla dengeleri değiştirebilecek güce sahipler. Arada espriler yapıyorlar, kendilerine dair bir yalancı mütevazılık oyunu oynuyorlar; çok ezildiğimizi gözlemledikleri için bizi pohpohlayarak isyan etmemizi engellemeye çalışıyorlar. Güçlü oldukları kadar şefkatli olduklarını da göstermeleri gerek; bu yüzden arada çocukları kucaklarına alıyorlar; gerekli olduğunda gözyaşı döküyorlar. Ne yapsalar gerçek bir insana benzeyemiyorlar ama… Bir an bile kalpten gelen bir sesleri olamıyor.
Onları görmezden gelip kendi hayatlarımıza devam etmemiz mi? Ne mümkün! Aldıkları kararlarla bizi cehenneme götürebiliyorlar. Onlara karşı çıkarsak bizim için yapabilecekleri korkunç şeyler var. Zulümlerinin kendilerine bir ceza olarak dönmesinden öylesine korkuyorlar ki kendilerini emniyete almışlar. Devasa saraylarda, zırhlı araçlarda geçiyor hayatları. Kendilerini korumakla görevlendirdikleri silahlı adamlarla geziyorlar. Yedikleri yemekten bile korkuyorlar. Birileri canlarını mı sıktı, iktidarlarına tehdit mi oluşturdu? Hemen basıyorlar düğmeye… Katli vaciptir diye ferman yayınlıyorlar. Gerisi geliyor zaten.
Bu nereye kadar sürecek peki? Bütün bunları gören milyonlarca insan varken, iplik pazara çıkmışken yalancının mumu neden hala sönemiyor? Öyle bir mum ki o; sönmesin diye türlü cambazlık yapılıyor da ondan. Bir yalanın kendisini açığa çıkarmamak için sayısız yalana ihtiyacı vardır çünkü… Mum sönmeden bir yenisini yakmak gerekir.
Tepedeki bu model, piramidin her basamağına öylesine sirayet etmiştir ki hayatın bütün diğer küçük birimlerinde aynı oyun oynanmaya devam eder. Her düzeyde küçüklü büyüklü faşistlerle doludur dünya… Kendi sesiyle konuşamayan insanlar çıkar her köşede karşınıza. Hatta bu diktatörleri eleştirenler bile kendi faşist tonlarıyla yaparlar bunu.
Rol kesmek genel bir sosyal davranış haline gelmiştir artık. Ionesco’nun Gergedan oyunundaki gibi herkes gergedanlaşmaya başlamıştır.
Güvenlik tehdidi en büyük düşmanıdır özgürlüğün. Şiddet artıkça terörize olur kitleler. Şiddet herkesin köşesine çekilip kendini ve yakınlarını korumaya alması demektir. Kurşunlar yağarken, can tehdit altındayken yapılabilecek başka bir şey de yoktur zaten.
Şiddet insanı dilsizleştiren, doğru düşünmesini engelleyen, sersemleterek, kafasını bulandırarak güdülmeye hazır hale getiren bir durumdur.
Böylesi dönemler turnusol kâğıdıdırlar. Gerçek kahramanların ortaya çıkmasını sağlarlar. Sahici olanın bunca yapaylık arasında pırıl pırıl parlaması, gerçek cesaretin görünür olması mümkündür.
Her yer karanlıktır belki ama yalancının mumuna karşılık gerçeğin mumunu yakmak ve bunu sayısız çoğaltmak da olasılıklar arasındadır.
Mesele şu ki faşizm her yerde… Önce iki kişi arasında, sonra ailede, iş yerinde, sokakta… Mücadele alanı önce buralar belki de…
İktidardaki faşistler kendilerini evlerimize masalarımıza yerleştirmiş durumdalar aslına bakılırsa… Ararsak pekâlâ kendi içimizde bile bulabileceğimiz bir şey bu…
Hayatın her alanında edebiyatın, sanatın yükseltilmesi gereken dönemlerdir bunlar… Yalanın ve yapaylığın diline karşı yaratıcılığın, kalpten ve zekâdan gelenin dilini koymak lazım.
Faşizme karşı en büyük başkaldırı sanatla olacaktır. O zaman… Müzik ve dans başlasın, dizeler konuşsun, kitaplar, oyunlar, filmler kendine yer bulsun, meydanlar şenlensin demekten başka çare yok.