Fatoş Avcısoyu Ruso Şiirinde Aşkın Hâlleri
Bir kent, bir şair, bir şiir, bir şarkı, bir aşk, bir kadın, bir çocuk, bir katliam, bir göç, özetle her şeyin içindedir büyü!
Esma Su
[email protected]
Çağdaş Kıbrıs Türk şiirinde adından söz ettiren Fatoş Avcısoyu Ruso, Radyo Mayıs ve Kanal Sim’de Yasemin Sevdalı Yürekler adlı programı hazırlayıp sunmuştur. Afrika Pazar’da şiirleri, Kurşunkalem, Şiirden gibi dergilerde edebiyat eleştirisi üzerine yazılar yazmaktadır. Hâlen 19 Mayıs Türk Maarif Koleji’nde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapmaktadır.
Yazımızda şairin 2015 yılında yayımlanan Büyü adlı şiir kitabının anlam çevrenini oluşturan aşk izleğinin ardına düşeceğiz. Aşk, Kıbrıs Türk şiirinde Fikret Demirağ’ın şiirlerinde yetkin bir söyleme erişirken, Feriha Altıok, Filiz Naldöven, Faize Özdemirciler, Neşe Yaşın, Emel Kaya vd. önde gelen kadın şairlerin şiirlerinde kendine has biçemlerle işlenmiştir. Fatoş Avcısoyu Ruso şiirinin merkezine yerleşen aşk, bireyin gündelik olan içerisinde kendine doğru gerçekleştirdiği seyahattir de özünde. Büyü’nün editörlüğünü yapan Gürgenç Korkmazel kitabın önsözünde: “Bitti mi büyü? Güncel olanla fazla ilgilenenler; popüler ve moda olanın peşinde koşanlar, ana yolcular, ana akımcılar; gündem ve elektronik iletişimle fazla meşgul olanlar ‘bitti’ diyebilir; oysa onca hızla, teknolojiye ve bu korkunç sistemindeki üretim-tüketim ilişkilerine rağmen bitmedi. Yaşamı yavaşlatan, yavaşlatırken de derinleşen aşk ve şiir var olduğu sürece de bitmeyecek. Arada başka konularda şiirler varsa da, başından sonuna bir aşk kitabıdır Büyü” değerlendirmelerinde bulunmuştur. Büyü, insanı zenginleştiren, çoğaltan değerlerin aşk üzerinden aktarımıdır. Gürgenç Korkmazel'in deyimiyle "üç zamanalı, üç katmanlı bir aşk"tır bu. Şiirdeki imgesel çağrışımlar bir yönüyle cansız varlığı, nesneyle ilgili iken, diğer yönüyle yaşanmışlığın belli belirsiz karelerinden süzülen çelişki, hüzünlü içsel anlam katmanlarıyla karşımıza çıkmaktadır. Kitap için Fatoş Avcısoyu Ruso “Büyü’ye lirik bir tını hâkim. Aşk kitaptaki en güçlü tem. Ben de İlhan Berk gibi aşk’ın lirizmi ve şiiri besleyen en güçlü iki damarlardan biri olduğunu düşünüyorum. Diğeri ölümdür.” açıklamalarında bulunur.
Fatoş Avıcısoyu Ruso, kitabın ilk bölümünde yer alan şiirlerinde aşkı yalnızlık halinde yaşayan bir şiir öznesi çizer. “Yalnız” adlı şiirinde; “ Kalabalıklardan kaçan yalnız bir kadındır şiir” der. Ahmet Günbaş’ın yorumuyla şair, az ama öz söyleyerek kısa biçemlerin ötesinde şiirsel boşluklara sürükler bizi. İşte büyüye o boşluklarda yakalanırız. Şiirin yeniden üretimi kapımızı çalan çınlamaların uğultusunda gizlenir. Bir kent, bir şair, bir şiir, bir şarkı, bir aşk, bir kadın, bir çocuk, bir katliam, bir göç, özetle her şeyin içindedir büyü!
İlk bölümde yer alan "HİPNOZ" şiirinde aşkın insanı büyülenmiş, tutsak etmiş haline vurgu yapar şair. Ancak büyü/hipnoz, aşk kadar kuvvetli farklı duyguları da uyandıran ihanetle bozulmaktadır. Artık şair şiirinde de uyanışa/sorgulayışa geçişe doğru yönelmektedir. Âşık vicdanıyla baş başa kalarak saatin sarkacı gibi yalpalanmaktadır. Burada özünde aşkla sarmalanan yaşamın büyü bozumuna uğrayarak dağılışına tanık olmak kaçınılmazdır. “UZUYOR SAÇLARIM” adlı şiirde çocukluğa inmiş, düşüş hali şeklinde kaçışa –ya da bir kurtuluş yolu arayışına – girişmiş bir âşıkla buluşuruz.
Avcısoyu Ruso kendi benine iniş şeklinde, farklı boyutlardaki aşk hallerini idrake de geçer. Aşkın insanlık tarihinin başlangıcına inen kökenlerini, Türk kültür tarihinin bünyesinde yoğrulmuş şeklini de duyar. Bu nedenle "AHİR ZAMAN YOLCUSU" şiirinde aşk'ı yitiren ozan beliriverir ve şair sığınaklarında aşkı yitiren Ozan’a aşk içinde seslenir. Aşkın gerçekliğiyle yüzleşir. Kuşandığı düşlerle içinde büyüttüğü mine çiçekleriyle aşkın merkezi olan yüreğin/kalbin içinden geçer:
"...bir şiir kadar
gerçekmiş düşler
yüreğinden geçerken" der.
Düşle çıkılan yolda coğrafya özellikle de İstanbul yükselir Ruso’nun şiirinde. Kalabalıklara karışma ve kaybolma istemi kentin caddelerine vururken, şairin kendisi isimsiz bir kente dönüşür. Böylelikle kalabalıkta farkedilmeden içerlerde, derinlerde tek başına yaşanan ‘aşk'ın yara almış, bu nedenle hissizleşmiş hallerine de tanık oluruz bu kitapta:
"...peşin sıra dökülüyorum
kumlara
yara izlerinin" dizelerinin yara gibi dökülüşü bu yaralı halin nahif ifadesidir.
"DALGIÇ VE DENİZ KIZI"adlı şiirde ise tensel eğilim ve hayalperestlik iç içe girer. Bilindik bir masalın; dalgıç ve deniz kızının hikâyesinden geçerek aşkın tutkularla çoştuğu, sularla derinleştiği ancak yine de bütünleşmeyle sonuçlanamadığı bir imkânsızlık hâli duyrulur burada:
"...ah yine zamansızlığım
tutuyor
toplayıp balıklarımı
boynuma vuruyorum
sevişmenin su halinde
iki derin hayalperest
bir dalgıç
bir deniz kızı"
Avcısoyu Ruso'nun şiirinde aşkların da kenti olan İstanbul, önemli bir yer tutar. Düş ve aşk yolculuğuna da İstanbul'un penceresinden bakış, İstanbullu oluş idraki ile sunulur. "KAYIP AŞK" adlı şiirinde İstanbul ve Sinagog bir araya gelememenin simgeselliği içinde kültürel kodlara dönüşür:
“sen
bir sinagogda
üryan sesime tapıyorsun
bilerek düşürdüğüm
ben
güneşli bir gökyüzünde
içime sakladığın
istanbul'dan
sana bakıyorum.”
Aşkın kül hali; gizli, yasak aşk ateşinin yaktığı, bu nedenle: “hiç gidilmeyen pazarlarda satışa çıkar giysilerim” dizeleri ile ilerleyen şiirin son bölümünde denize serpilen külle, ölümle kucaklaşır. Ancak geride kalan biz’i silemez. Bu varlığı duyuran biz, “Kuyu” şiirindeki yokluğu, kuyu başlarında açan çiçeklerin hüznüne bulanmış, sonsuz ve talihsiz bekleyişe dönüşmüş “biz” i sızlar.
Ruso’nun olmayan “biz”, yani tamamlanamamışlık, özünde aşkın eksik kalmış hallerinde dolandığını gözlemlediğimiz şiiri “Eksik Ada”da da adanın yazgısıyla paralel yürür. Şiir bu dolayım boyunda tıpkı şair gibi, Lefkoşa gibi bölük ve de eksikçe durur karşımızda:
“Yaralı aşklar sığdırdım
Dağılan sokaklarına
Kalbimin
Eksik adamlar
Nasılsın sorusuna
Lefkoşa gibiyim
Demesi gibi
Bir şairin.”
Kitaba da ismini veren “Büyü” şiiri, yalnızlık, kaçamak, telaş, günah, düş, korku, dokunuş ve veda ile karmakarışıklığı içinde büyünün anlaşılmaz ve anlatılamazlığı halinde kalır. Aşk, deniz, kuş, çocuk imgeleri ile aşkın saf, derin, arzulu halleri belirir. Son şiir “Son sevişme” ise gecenin karanlığına asılı kalır. Aşk, bir kadının değil tüm kadınlığın hallerinde, arsız adamların öldürdüğü, yalnızlığa, hiçliğe savurduğu kadınların kara talihiyle buluşur:
“kaçak bedenlerinde
arsız adamları ağırlıyor
kadınlar
dillerinde
hiçliğe bulanmış
birer küfür
damlara düşüyor
kuş ölüleri
talan bir şehirde
yalnızlıkla sevişen geceye
asılıp kalıyorum öyle”
Fatoş Avcısoyu Ruso’yu Büyü kitabında bu şekilde aşk ekseninden hiçliğe doğru iten yaşanmışlıklar, yine aşka dairdir. Ancak gündelik yaşamda pek çok örneğini gözlemleyebildiğimiz çeşitli sevme biçimleri, “gerçek aşkı arayışa” dönüşürken, aşk manevi değer olarak yücelir. Kültürel desenlerle bezenerek, insana yaşama sevinci de verir. Sevinç ve umutların tükenişi, “kuş ölüleri” serperken etrafa, insanı da talan edilmiş şehirlerde gece karanlığı, yani koyu bir bilinmezlik bekler. Yukarıdaki son şiirde “asılmak” eyleminin ölümü belirginleştiren anlam boyutu, aşk ve ölümü bu şekilde bir araya getirir ve şairin ifade ettiği gibi yaşamda olduğu gibi Büyü’de de aşk ve ölüm kalır geride.
Kaynaklar
Avcısoyu Ruso,Fatoş(2015).Büyü.Lefkoşa, Işık Kitabevi.
Günbaş, Ahmet(2015).Büyü Hiç Bozulmasın, Yenidüzen Gazetesi.