Federal Kıbrıs’ın önündeki zorluklar ve çıkış yolları
Kıbrıs’ta federal devletin siyasal bir perspektif olarak ortaya çıkmasının ülkenin tarihinden, demografik yapısından ve siyasal olgulardan kaynaklandığını çeşitli vesilelerle dile getirdim. Federasyonun bu ülkenin gerçeklerinden türediğine ve kendine has koşulları olduğuna kuşku yoktur. Fakat tam da bu yüzden, kendine has zorlukları olduğu da bir gerçektir.
Bu zorlukların bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Nüfus yapısı ve ekonomik güç bakımından Kıbrıs Rum toplumu hem daha büyük, hem daha güçlüdür. Bu da Kıbrıs Türk toplumunda tedirginlik ve endişe yaratmaktadır. Tam da bu sebeple Kıbrıslı Türkler hayatın bütün alanlarında etnik ayırıma ve “eşit temsile” büyük önem veriyorlar. Başka türlü söylersek, federal devlet fikrini benimsediğini söyleyen Kıbrıslı Türkler bile, etnik kimliği temel alarak etno-federalizmi en uç noktalara taşıma eğilimi gösteriyorlar. Bu talepler zaman zaman konfederasyon sınırlarına kadar varıyor.
Kıbrıs Rum elitleri ise bireylerin eşitliğini ön plana çıkararak etnik grupların eşitliğini arka plana atma eğilimi içindedirler. Bu tavır da üniter devlet tanımının sınırlarına dayanıyor.
Başka bir zorluk, milliyetçiler tarihsel projeleri bakımından yenilmiş olmalarına rağmen, milliyetçiliğin hegemonik bir ideoloji olmaya devam etmesinden kaynaklanmaktadır. Her iki toplumda da milliyetçilik hala başat akımdır.
Diğer bir sorun da, her iki tarafta statükoyu koruyup derinleştirmeye eğilimli olan konformizmlerin giderek güçlenmesidir.
Komşu Ülkenin Düşman Olarak Algılanması
Fakat bir sorun daha vardır ki, kanımca bu en zor olanıdır: Komşu ülkenin düşman olarak algılanması ve jeopolitik güvensizlik yaşanması...
Will Kymlicka’nın da saptadığı gibi, eğer toplumlardan biri jeopolitik güvensizlik yaşıyor ve komşu ulusu düşman olarak görürse, daha da vahimi, içerideki etnik bir grubu düşman komşu ülkenin uzantısı olarak algılarsa, federal bir devletin kurulması oldukça zorlaşır.
Bu saptama Bosna Hersek için olduğu gibi, Kıbrıs için de geçerlidir. Bosna Hersek’te etnik gruplar komşu düşman uluslarla (Sırbistan, Hırvatistan) çevrelenmiştir. Dahası, bu gruplar birbirlerini akraba ulusların uzantısı olarak görüyorlar. Bu yüzden, Bosna-Hersek Federasyonu kırılgandır.
Fakat İsviçre Federasyonunu oluşturan etnik ve dilsel grupların böyle bir sorunu yoktur. Fransızca, Almanca, İtalyanca konuşan İsviçreliler, Fransa, Almanya ve İtalya’yı akraba uluslar veya anavatan olarak görmedikleri gibi, birbirlerini de bu ulusların uzantısı saymıyorlar. Onlar her şeyden çok, İsviçrelidirler.
Kıbrıs, Bosna-Hersek’e yakın bir örnektir. Kıbrıslı Rumlar Türkiye’yi tehdit olarak algılıyorlar ve Türkiye’den korkuyorlar. Kıbrıslı Türkleri de Türkiye’nin bir biçimde Kıbrıs’taki uzantısı olarak görüyorlar. Federal organların Kıbrıslı Türkler üzerinden Türkiye’nin eline geçeceğinden endişe duyuyorlar. Ayrıca, Türkiye’nin yerleşmiş bir demokrasi olmaması bu konudaki korkuları daha da artırıyor. Örneğin Kanada’da hiç kimse Fransa’nın Quebec üzerinde etkili olduğunu düşünmüyor. Hatta, Quebec Kanada’dan ayrılsa bile hiç kimsenin aklına bunun Kanada’ya karşı bir tehdit oluşturacağı gelmiyor. Çünkü Quebec de, Fransa da demokratik rejimlerle yönetiliyor.
Kısacası, İsviçreliler, Kanadalılar ve Belçikalılar gibi federal devletler kuran halklarda olmayan olmayan zorluklar vardır Kıbrıs’ta.
Türkiye ile Yunanistan Kıbrıs Federasyonunun Neresinde Olmalı?
İsviçrelilerin Fransa, Almanya, İtalya gibi “anavatan” gaileleri yoktur ama bizim Yunanistan ile Türkiye gibi muhakememize, siyasi tahayyülümüze dahil etmek zorunda olduğumuz ülkeler vardır.
Örneğin, Türkiye ve Türkiyeliler, Yunanistan ile Yunanlılar Kıbrıs Federasyonunun neresinde olacaklardır? Bu türden sorular bizde bitmeyen tartışmalara yol açmaktadır...
Tarihi, siyasi ve coğrafi gerçekleri görmezden gelerek “hiçbir yerde olmamalıdırlar” diyebilirsiniz.
Ama bu “yerlici” söylemin bir karşılığı yok!
Unutmamalıyız ki, 1960’ta bağımsız Kıbrıs devleti kurulduğunda bu iki ülke son derece baskındı. Hatta, adanın bağımsızlığına onlar karar vermişlerdi.
Yani, nereden bakarsak bakalım, Türkiye ve Yunanistan bu adada hem formel hukuk bağlamında (garantör ülkeler olduklarını unutmayalım), hem de fiili anlamda ciddi bir ağırlığa sahiptirler.
Bugün varılacak bir uzlaşmada elbette 1960 deneyimini tekrarlayamayız. Türkiye ile Yunanistan’ın garantör olacağı ve tek yanlı müdahale hakkına sahip olacağı, anayasaya değiştirilemez maddeler konulacağı bir formülü Kıbrıslıların büyük bir çoğunluğu artık kabul etmiyor.
Yunanistan ile Türkiye’nin Kıbrıs’a tek taraflı dayatmalarda bulunacağı bir düzeni Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar onaylamıyor.
Bu durumda, üç ülkenin çıkarlarını ve ilişkilerini karşılıklı bağımlılık esasına göre yeniden düzenleyeceğimiz bir yollar bulmalıyız.
Çıkış Karşılıklı-Bağımlılıktadır
Türkiye ile Yunanistan’ın Kıbrıslılara “büyük abilik” taslayacağı bir düzen kabul edilir olmadığına göre, Federal Kıbrıs devletinin Yunanistan ve Türkiye ile eşit boyda olabilecekleri formüller üzerinde kafa yormak gerekiyor. Yani, tek taraflı bağımlılık yerine, karşılıklı-bağımlılığa dayanacak alternatif ilişki biçimleri kurmalıyız.
Örneğin, eşit üç taraf olarak, kazan-kazan ilkesi çerçevesinde belli konularda işbirliği yapılacağı önceden karara bağlanabilir. Fakat en önemlisi, savunma ve güvenlik alanlarında işbirliği yapmaktır. Bir saldırmazlık ve içişlerine karışmama anlaşması imzalanmalıdır. Olası sorunların çözümünde şiddet kullanımını yasaklayan bir anlaşma da yapılabilir.
Genel olarak enerji konusu, özel olarak da doğal gaz konusunu, üç ülkenin temsilcilerinden oluşan bir Yüksek Otorite tarafından ele alınabilir. Ticaret ve turizm alanlarında Türk-Yunan-Kıbrıs üçgeninde ortak çıkarlara dayanan işbirliği formülleri geliştirilebilir. Ayrıca, istenirse kültür alanlarında da bazı ortak projeler üretilebilir. Örneğin, üç ülkede iki dilde yayın yapan bir televizyon kanalı açılabilir, tıpkı Almanlarla Fransızların ARTE’si gibi... Veya ortak bir üniversite kurulabilir ve bu üniversitede üç ülkeden öğrenciler iki dilde eğitim görebilir.
Böylece Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Federasyonu jeo-politik bir antagonizmin tarafları olmak yerine, ortaklaşmaya yönelebilirler ki, bu bölge barışına da esaslı bir katkı yapma anlamına gelir.
Evet, zorlukları aşacak çeşitli alternatifler bulabiliriz...
Yeter ki istek ve irade olsun...