1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Felaket getirir”
“Felaket getirir”

“Felaket getirir”

“Felaket getirir”

A+A-

Serkan SOYALAN

Ülkemize çok yakın bir mesafede bulunan Mersin’in Gülnar ilçesinde kurulmak istenen Akkuyu Nükleer Santrali’nin, Ada üzerindeki etkilerini Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Nilden Bektaş ile konuştuk. Ortaya çıkan tablo, santralin hayata geçmesiyle ve olası bir kaza durumunda Ada’nın tamamının ciddi bir risk altında bulunduğu oldu.

Akkuyu'da yapılması planlanan nükleer santral ülkemizi de risk altına alıyor. Bu riskin boyutlarını nasıl açıklayabiliriz?

Santral, gerek konumu bakımından gerekse de kullanılacak yakıtın radyoaktif nitelikli olmasından dolayı birçok risk barındırıyor. Bu riskleri çeşitli başlıklarda toplayabiliriz; öncelikle radyoaktif atıklar, santralin çalışması için kullanılan uranyum yakıt çubukları,  haliyle kullanım sonrası tonlarca atığa dönüşmektedir. Bu atıklar için dünyadaki en gelişmiş ülkelerin yaptığı tanımlama “büyük sorun” tanımlamasıdır. Çünkü atıkların bertarafı hem çok pahalı hem de çok zordur. Söz konusu tesisteki atıkların Rusya’ya gönderileceği söylenmektedir, ancak atıkların 10 yıl Akkuyu’da depolanıp sonra gönderileceğinden dolayı muazzam güvenlik önlemleri ile depolanması gerekmektedir. 
Burada akla gelen sorular; güvenli depolanıp depolanmayacağı, depolama sırasında çevreye yayılacak radyasyon ve taşıma sırasında olabilecek kaza, doğal afet ve benzeri gibi sıkıntılardır. Teknolojisi çok iyi durumda olan ülkeler bile bu atıklar nedeniyle büyük sıkıntı yaşarken Türkiye’nin atıklar konusunda yaşayabileceği birçok sıkıntı olacaktır.
Tesis için bir diğer risk, çalışması esnasında yayılacak radyasyondur. Özellikle tesisin ihtiyacı olan soğutma suyunun denizden alınacak olması ve devamında sıcak suyun tekrar denize verilecek olması neticesinde denize karışacak olan radyasyon söz konusu olacaktır. Üstelik bu soğutma suyunun denize verilmesi esnasında denizde ekosistem de olumsuz etkilenecektir.
Tesisin bulunduğu konumla da ilgili büyük sıkıntı yaratacağı düşünülmektedir. Dünya insanlığın ortak mirası olan doğal ve arkeolojik koruma ve SİT alanlarının ortasında yer almakta olan proje alanının deprem kuşağında da yer aldığı söylenmektedir. Uzmanların dikkati çektiği deprem riski bizi korkutmaktadır.

“OLASI FELAKETİN BOYUTU KORKUTUCU BOYUTTADIR”

Ve tabii ki tesiste olabilecek kaza riski. Nükleer santraller diğer enerji üretim santrallerine göre tehlike sınıfının en fazla olduğu santrallerdir. Bunun nedeni kullanılan yakıtın radyoaktif olması ve kaza olması halinde etkisinin kilometrelerce ülkelerden ülkelere yayılması ve yüzyıllar boyu sürmesidir.
  Santralin gerek çalışması esnasında gerekse de meydana gelecek olası bir kazada ülkemiz de etkilenecektir. Bu etkinin boyutu da maalesef korkutucu boyuttadır. Türkiye Çevre Mühendisleri Odası’nın bu konuyla ilgili yapmış olduğu bir çalışma vardır. Tesiste bir kaza olması durumunda ülkemizin etkileneceğini bu çalışmadan da görüyoruz. Amerika’da NOAA kurumu tarafından geliştirilen HYSPLIT kullanılarak, Akkuyu’da olacak bir radyoaktif serpintinin izleyeceği yollar hesaplanmıştır. Bu çalışma hem Akkuyu için hem de Sinop’ta yapılması düşünülen ikinci santral için de yapılmıştır.

“KIBRIS ADASININ TAMAMI CİDDİ RİSK ALTINDA”

Kaza olması durumunda atmosfere salınan parçacıkların 4 günlük güzergahları belirlenmiştir. Yapılan çalışmada, Türkiye alanı küçük hücrelere bölünmüş, Sinop ve Akkuyu'dan salınan parçacıkların bu hücreler üzerinde ne kadar zaman geçirdiği hesaplanmıştır. 2010 yılı için yapılan hesaplama sonuçlarına göre, hem Akkuyu, hem de Sinop'ta meydana gelecek bir radyoaktif sızıntının Türkiye'nin büyük bölümünü etkileyeceği hesaplanmıştır. Bu etkiler her 2 noktanın 300 km'ye kadar olan çevresinde daha yoğun bulunmuştur. Bu da demek oluyor ki yaklaşık 100 km uzaklıkta bulunan bu santralde meydana gelebilecek bir kazada ülkemizin tamamı ve hatta Güney Kıbrıs’ın da bir bölümü büyük risk altında olacaktır. Dünyada yaşanan büyük nükleer kaza alanlarının çevresindeki alanları sonu gelmeyecek radyasyon etkisi altında bıraktıklarını ne yazık ki geçmişe baktığımızda acı bir tablo olarak görüyoruz. Dolayısıyla yanı başımızda tıpkı bir saatli bomba gibi duracak olan bu santrali istemiyoruz. 

Çernobil'de yaşanan kaza hala belleklerimizde. Bu kazanın hasarı hala silinemezken, günümüz koşullarında bu tarz santrallere izin verilebiliyor mu? Bu yönde Uluslararası kurumların almış olduğu tedbirler, önlemler neler?

Çernobil’de yaşanan kaza yüzyılın felaketi olarak belleklerimize kazınmıştır. Kaza sonucunda 9 milyon insanın etkilendiği, 400 bin kişinin evinden olduğu, 100 binin üzerinde de ölü olduğu kayıtlara geçmiştir. Ayrıca 160 bin kilometre kare toprak kirlenmiştir. Türkiye’ye oldukça uzak olan Ukrayna Kiev bölgesindeki Çernobil alanından yayılan radyasyon özellikle Karadeniz bölgesini olumsuz yönde etkilemiş, kanser vakalarında ciddi oranda artış görülmüştür. Hem Çernobil hem de 2011 yılında Fukuşima’da meydana gelen kaza sonrası birçok ülke nükleer enerji politikalarını yeniden gözden geçirmişlerdir.  Kanada, Amerika, Almanya, Fransa, Brezilya, İsveç, İtalya, İspanya gibi birçok gelişmiş ülke nükleer santraller konusunda azaltma ya da kapatma kararı almışlardır. Danimarka, Yunanistan, İrlanda, Lüksemburg, Avusturya, Portekiz gibi gelişmiş dünya ülkeleri ise enerji üretimi için nükleer teknolojiyi hiç tercih etmemişlerdir.

TEPKİLER BÜYÜYOR

Ülkemizde Akkuyu Nükleer Santraline karşı ciddi bir örgütlenme ve tepki var. Bu yönde neler söyleyebiliriz?

Evet, bu konuda ciddi bir örgütlenme söz konusu. Biz Çevre Mühendisleri Odası olarak geçtiğimiz dönemlerde bu konuyu gündeme getirmeye çalıştık ancak fazla yankı bulmadı. Geldiğimiz aşamada konunun ivme kazanması ve özellikle ÇED Raporunun onay sürecinin tamamlanmasının ardından sizin gibi duyarlı medya mensupları sayesinde konu hak ettiği öneme ulaştı. Santral ve Kıbrıs’a olası etkilerini çevre platformunda tartıştığımızda gördük ki konuyu platformla sınırlamak yerine ayrı bir platform oluşturarak birçok güçlü örgütü de yanımıza almanın iyi olacağına karar verdik.  Bu nedenle Nükleere Hayır Platformunu oluşturduk. Nükleere hayır diyen değişik nitelikteki birçok örgüt, sendika, birlik, dernek gibi kuruluşlar platforma destek belirtti. Aynı şekilde halkta da büyük bir tepki söz konusu. Beni, “acaba biz ne yapabiliriz?”,“umut var mı?” diye birçok insan arıyor ve kaygılarını dile getiriyor. Halkın desteği bu aşamada istediğimiz gibi ve daha da artacağına inanıyorum. Sosyal medyayı da bu amaçla kullanmaya başladık ve çok büyük destek gördük. Türkiye’deki sivil toplum ve meslek odaları ile de sürekli iletişim halindeyiz. Bazı odaların dava açma hazırlığı söz konusu. Onlarla birlikte hareket etmek bize de güç katacaktır. Önümüzdeki günlerde birçok hedefimiz var; imza kampanyaları, eylemler, uluslararası panel bunlardan birkaçı. Bunlara ek olarak birçok ziyaretimiz olacak. Sivil toplumun verdiği sesi hükümetin de vermesini bekliyoruz.

ÇALIŞMALAR OLUMLU AMA YETERLİ DEĞİL

Son dönemde çevre konusunda ülkemizde ciddi çalışmalar var. Bu çalışmalar yeterli midir?

Evet, son günlerde çevre adına güzel gelişmeler oldu, bunlardan en önemlisi sanırım Aksa şirketine ait Kalecik Termik Santraline baca gazı arıtma sisteminin nihayet kurulmuş olmasıdır. Tabii bu sistemi kurmakla iş bitmiyor, sistemin bakım ve idamesi çok önemli, hava kalitesi verilerinin de düzenli ölçülüp şeffaf bir şekilde halkla paylaşılması da öyle. Dilerim santralin yarattığı kirlilik son bulur ve bölge halkı rahat bir nefes alır.
Çevre adına atılan bir diğer güzel adım ise, termik santrallerimizde kullanılan kalitesiz yakıtın yerine kükürt oranı düşük yakıtın kullanılacak olmasının haberidir. Haber diyorum çünkü bununla ilgili duyuru yapıldı fakat henüz somut bir adım görmüş değiliz. Umarım kısa zamanda gerçekleşir. Farkındaysanız atılan bu adımların hepsi aslında bir zorunluluk, fakat çevre konusunda o kadar kötü şartlarda yaşamaya alıştırıldık ki bu haberler bize birer müjde gibi geliyor. Ve elbette ki yapılan çalışmalar asla yeterli değil.
Çevre konusunda yapılması gereken birçok proje, atılması gereken binlerce adım vardır. Halen daha Teknecik termik santralinin bir filtresi yok, halen daha atıklarımızı yönetemiyoruz. Birçok çöplüğümüz yanmaya devam ediyor, halen daha atık sularımız büyük sorun, denizlerimizi ve toprağımızı kirletmeye devam ediyor. Halen daha petrol kazalarına karşı hiçbir hazırlığımız yok, üstelik malum kazanın üzerinden neredeyse 1.5 yıl geçmesine rağmen. Halen daha su kaynaklarımızı koruyamıyoruz, üstelik başka bir ülkeden gelecek olan suyu bile yönetmek adına bir çalışma bile yapmıyoruz. Halen daha kentlerimizi planlayamıyoruz, muhtemelen bunu bilerek yapıyoruz ve kentlerimiz makam sahibi siyasinin iki dudağı arasına emanet. Halen daha kaçak yollar, kaçak binalar özel çevre koruma alanlarına yapılmaya devam etmekte ve halen daha özel çevre koruma alanlarımız özel bir şekilde korunamıyor, yani halen daha çevre kirli ve düzensiz. Bu şartlar altında nasıl yeterli diyebiliriz ki?


Okuyucularımıza son olarak neler söylemek istersiniz?

Çevre konusunda yürünecek uzun bir yolumuz var. Çevre sorunlarımız boyumuzdan kat ve kat büyük. Tüm bunlara ek olarak yanı başımızda bir de nükleer bomba istemiyoruz. Ülkemizdeki radyasyon miktarı bilinmezken, kanser nedeniyle artan ölümler bile, bize bilimsel bir çalışma yapıp önlem almaya itmezken, böylesi bir santralin yaratacağı etkiyi asla önleyemeyeceğimiz çok açık ve nettir.   Herkesten destek bekliyoruz. Unutulmamalıdır ki; bu ülkede petrol dolum tesisi yapılmaya çalışıldı ve özellikle halkın verdiği destekle tesisten vazgeçildi, belki okuyucularımız iki konuyu eşdeğer bulmayacaklardır ama birlikte hareket etmenin önemine değinmek için bu örneği verdim. Sağlıklı bir gelecek için sağlıklı bir çevreye ihtiyacımız var, vereceğimiz çaba kendi geleceğimiz için olacaktır. Ben herkese temiz bir çevrede sağlıklı günler dilerim.

Bu haber toplam 1475 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 191. Sayısı

Adres Kıbrıs 191. Sayısı