Felaketin Acı Gerçekliğinde Dönüşmenin Zorunluluğu -İlk Fay, Ruhta Kırıldı-
Gösterişli binalarımız (soyut veya somut) yıkıldı, artık çırılçıplağız… Kayıplarımızın derin ve anlatılamaz saf acısıyla baş başa…
Fatih Yalıner
[email protected]
Deprem felaketi öyle büyük bir şiddetle yaşamımıza girdi ki, her şeyi yok etmekle kalmadı; aslında hiçbir şey yaşamadığımızı, hiçbir şeyi doğru yapmadığımızı ve çok gereksiz şeylerle oyalandığımızı en acı bir biçimde biz insanoğluna gösterdi. Gösterişli binalarımız (soyut veya somut) yıkıldı, artık çırılçıplağız… Kayıplarımızın derin ve anlatılamaz saf acısıyla baş başa…
Omuzlarımızda artık çok büyük bir sorumluluk var. Her şeyi sorgulayıp kökten bir dönüşüm geçirmenin zorunluluğu…
Hayatımız yanılgılarla dolu… En baştan beri doğaya ve yaşama gerçek hakkını vermedik, kendimiz de dahil kimseyi tam anlamıyla sevemedik, saçma önyargılarla ve küçük egolarla bulamadığımız ruhumuza bir şekil vermeye çalıştık. Yaşam bizim için bir şovdu. Hor görülen düşünceleri veya yaşamları sorgulamadan yok saymak, bize bu popülist düzende bir yer ve değer verecekti. Biz bu ve buna benzer gündelik kazançların ve olumlamaların esiri olduk.
Bireysel, siyasi veya sosyal gelişimimizi sağlıklı geliştiremedik. Belki tarihsel olarak sürekli başka toplumların veya insanların eliyle yaşamımızı kurmak zorunda kaldığımız içindi. Veya gündelik yaşamımızı sürdürmemiz için göç etmekten başka çaremiz olmadığından…
Ekonominin sırtımızda açtığı yaralar nedeniyle her şeyi onun üzerinden düşünmek zorunda kaldık. Yaşam, çeşit çeşit katmanlardan ibaretti ve biz her şeyi ekonomik değer üzerinden yorumladık. Bu düzen, bizim biyolojik yaşamımıza hiç uygun değildi. Güç ve ekonomi kavramları, hayvanın bir türü olan biz insanoğlunu şizofrenik bir ruh yapısına sürükledi. Hayatın esas anlamını es geçip şatafata, güzelliğe, güce, görkemli olan ‘fenomen’lere değer verdik. Yaşamın bu olduğunu sandık. Yaşamın hakkını ancak bu şekilde verebileceğimizi sandık. Yanıldık…
Bilgi bombardımanı ve teknolojinin getirdiği uyuşmanın tembelliğiyle yaşamın bütünlüğü kayboldu. Gerçeklik algımız bozuktu, daha da bozuldu… Gerçeklerle yüzleşmek ağırdı ve bundan hep kaçtık. Hem de yaşamak için… Umarsızlığı meslek edindik. İşlere girişmeye eğlendikçe, zaman balçığa dönüştü ve gelişimimiz çok yavaşladı. Düşünme ve dönüştürme yetimiz geriledi… Olaylara göre anlık yargılar türeterek olguları anlamsız kıldık. Hayatımıza türlü türlü nesneler alarak yaşam alanımızı kısıtladık. Doğayı para basma makinesine çevirmeye kalkıştık ve bize yarar sağlamayan her canlıyı yok ettik. Yolda gördüğümüz canlıları bir şeye yetişme bahanesiyle ezdik. Yaşam alanlarımızı şiddet ve baskıyla donattık. Yaptığımız her hatayı türlü ikna yöntemleri ve ifadelerle doğru kıldık. Kendimizi kandırdık ve söylediğimiz yalanlara inanır olduk.
Bilgi edinmeyi ve araştırmayı soğuk bir iş olarak öğrettiler bize. Geçmişin yanlışları çoğalarak günümüze kadar geldi. Geçmişte başlayan küçük dalgalar, zaman geçtikçe eklemlenerek büyüdü ve şimdi her şeyi altüst edecek kadar güçlü bir tsunamiye dönüştü… Aklımda sıralanan bu yargılar, farklı alanlara ait görünse de aslında hepsi birbiriyle ilişkili. Zihnimizde veya yaşamımızda kurduğumuz yapıların bir geçerliliği yok.
Kusurlu varlıklar olarak ölüm ve yaşam kaygısı içinde yeterince debelendik. Felakette kaybettiğimiz insanlarımızın, çocuklarımızın acısı, öyle bir derecedeydi ki kendi yaşamımızın sonu bile artık bizi korkutmuyor. Kayıplarımızın acısı, ruhumuzda hiç sönmeyecek bir ateş yaktı. Kayıplarımız, yaşayanlar olarak omuzlarımıza çok ağır bir yük bıraktı. Acıdan uyanıp her şeyi süzgeçten geçirmek, sorgulamak ve eleştirmek zorundayız. İşle(me)yen mekanizmanın eksik ve kusurlu parçalarını değiştirmek zorundayız. Yaptığımız işin uzmanı olmalıyız. Yapılan her şeyi takip etmek, sorgulamak ve eleştirmek bizim asli görevimiz.
Bu şekilde kayıplarımıza olan borcumuzu ödeyebiliriz. Onların ruhları ancak bu şekilde her alanda canlanabilir. Felaketin acı gerçekliği, bizim yaşamımızdaki aksaklıkları kökten değiştirecek bir güce sahip. Yaşamanın ve yaşatmanın tek yolu bu…