FEMA
FEMA
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın geçtiğimiz günlerde İstanbul’da düzenlenen BM İnsani Zirvesi yemeğine Türkiye’nin daveti üzerine katılması uzunca bir süredir federal çözüm ile sonuçlanmasını beklediğimiz müzakere sürecinin akamete uğramasına neden oldu. Kıbrıslıtürk toplumundaki çözüm güçlerinin oyları ile göreve gelmiş ve Cumhurbaşkanı olduğu ilk günden beri müzakereleri çözüm ile sonuçlandırma iradesini yineleyen Sayın Akıncı’nın, Türkiye’den gönderilen özel bir uçağa binerek apar topar davete icabet etmesi bizleri oldukça şaşırttı. Çünkü bu davet, Sayın Akıncı ve Sayın Anastasiadis’in bir süredir toplumlarına verdikleri dostluk ve iyi niyet mesajlarının aksine, Türkiye Cumhuriyeti’nin müzakere masasında yaratmak istediği gerginlik politikasını apaçık gösteriyordu.
Adanın çoğulcu bir barış kültürü ekseninde ortak bir yurt olarak kurulmasını arzulayan çözüm güçlerinin aksine, federal çözümü Türkiye Cumhuriyeti’nin jeo-stratejik ve ekonomik çıkarlarının yeniden tanımlanacağı teknik bir hadise olarak gören AKP iktidarının bu manipülasyonunu Sayın Akıncı nasıl göremedi? Başkanlık sistemine geçebilmek için tüm demokratik değerleri ayaklar altına alan, parlamento içi ve parlamento dışı hiçbir muhalif söze yaşam alanı bırakmayan, yazılı ve görsel medyayı tek tipleştiren, gazetecileri, akademisyenleri, sivil toplum temsilcilerini hapse tıkan, kendi mücadele arkadaşlarını bile farklı düşündükleri noktada bir kalemde silen otoriter bir kişiliğin, bu davet ile ne niyet ettiğini Sayın Akıncı hiç mi düşünmedi? Bu otoriter kişiliğin TC-AB ilişkilerinde yarattığı tahribat sonucunda hem Kıbrıs Sorununu hem de Sayın Akıncı’yı iç politika hesaplarına malzeme edebileceğini ve bu manipülasyon üzerinden bir gövde gösterisi yapacağını nasıl göremedi? Ankara’nın düzenli olarak Kıbrıslırumların kabul etmekte zorlanacağı, çözümü değil bölünmeyi kalıcılaştıracak öneriler dayatması gün gibi aşikar iken, 2016 yılının çözüm yılı olacağını ilan eden Sayın Akıncı müzakere sürecini riske edecek böylesi bir adımı niye attı?
Bu ve buna benzer sorular hepimizin kafasını kurcalamaya devam ederken belirtmek isteriz ki, zaman geleceğimizi “egemenlik” ve “devlet” hamasetleri ile heba edeceğimiz bir zaman değildir. Türkiye Cumhuriyeti’nin, su, elektrik, telekomünikasyon başta olmak üzere tüm kurumlarımızı kuşatma altına aldığı, toplumumuzun varlığının riske girdiği bu dönemde bizim ihtiyacımız olan tek şey kalıcı bir barıştır. Kıbrıs’ın federal bir çatı altında birleşmesi için her zamankiden çok daha fazla emek koymamız gereken bu dönemde başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, tüm siyasileri sağ duyulu davranmaya davet ederiz.
Feminist Atölye
------------------------------------------------
Mor Kitaplık
1. Şiddet, Siyaset ve Medenilik, Étienne Balibar, Ahmet İnsel, Pınar Selek, Marie-Claire Caloz-Tschopp (Der.)
Günümüzde şiddet çoğu zaman aşırı biçimler alıyor. Bunun üzerine düşünmek şiddet, siyaset ve medeniyet üzerine düşünmek demek. Geleceğin belirsizleştiği, içine kapanma ve nefret eğilimlerinin arttığı bir dönemde, şiddete başvurmanın cazibesine kapılmaya yol açacak tarihten devraldığımız iblislere teslim olmamak nasıl mümkün olabilir? Bunun için güvenlikçi ve otoriter reflekslere, değişime direniş üzerine düşünmek ertelenemez bir ihtiyaç. Aynı zamanda bu kopma anları bir bellek çalışması gereğini gündeme getiriyor. Bu kopuş anlarını, Étienne Balibar’ın “aşırı şiddet” olarak tanımladığı duruma teslim olmadan nasıl aşabiliriz? “Siyaset, Şiddet, Sürgünü/Sürgünü Bozma” başlığıyla İstanbul’da düzenlenen uluslararası konferans vesilesiyle yayımlanan bu kitapta, Pınar Selek otoriter bir rejimde feminist ve antimilitarist mücadelelerin siyasal repertuarın değişimine yaptıkları katkıya ışık tutuyor. Ahmet İnsel, demokratik geçiş konusundaki siyasal kuramları ele alarak, Türkiye’de bir yüzyılı aşan bir süreden beri devam eden ve bitmeyen “geçiş/dönüşüm” döneminin sürekliliklerini sorguluyor. Konferanstaki tartışmaların merkezinde yer alan Balibar’ın metni ise şiddet figürlerinin ikircilliğini ve şiddetle karşılaşan siyasetin sorunlarını ele alıyor. Bireysel ve toplu şiddet neden bir türlü aşılamıyor? Şiddeti yok etmek mümkün değilse, o zaman buna teslim olmadan, bu gerçeği nasıl dönüştürebilir, bir siyasal pratiğe çevirebiliriz?
--------------------------------------------------------
Cadı Süpürgesi
Dört bir tarafı sularla çevrili bir adada, suya ulaşmak için, başka bir ülkenin döşediği borulara muhtaç olma durumunu kabullenen bir yönetimi, yıllardır en temel ihtiyaç olan suyu denizden geri kazanıp kulanılır hale getirecek tesisler için yatırım yapmak yerine ceplerini doldurma derdinde olanların üzerine, asrın borularından gelecek ilk suyu boşaltıp güzelce süpürmek istiyoruz. Muhtaç bir toplum yaratmaya çalışan ve AKPli şirketleri memnun etmek için suyu 10 kat daha pahalıya satmaya çalışan haramilerin hepsini süpürmek istiyoruz
-------------------------------------------------------
Malumatı Nisvan
2014 UNİCEF Dünya Çocuklarının Durumu Raporu’nda yer alan, çocuk evliliklerin yüzdelik oranını gösteren tabloya göre sıralanmış ülkeler arasından şu rakamlara rastlayabiliyoruz. Geçen haftaki tabloya devam…