Derya Beyatlı

Derya Beyatlı

Festival

A+A-

İnsan yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki.

Ece Temelkuran

Kafamızı kuma gömmek daha kolay gelir çoğu zaman, devekuşu misali. Yaşadığımız olay, hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi yaparız. Kulaklarımızı tıkarız sevmediğimiz namelere. Bir adım öteye gider, bağır çağır şarkı söylemeye başlarız.

Dikkatimizi sorundan kaçırınca, yokmuş gibi davranınca, hop, hokus pokus, mucizevi bir şekilde yok olacakmış gibi yaparız bütün semptomlarımız. Bakmayınca duyumsamayacak, mutluymuş gibi davranınca gerçekten mutlu olacakmış gibi...

Başarırız bazen, kendimizi dahi inandırırız, herşeyin toz pembeliğine. Çalı çırpıdan yaptığımız pırıl pırıl kalemiz bizi koruyacak sanırız kış kıyamette, iyice parlatırız dış cephesini. İmajımızdır ya hani, güzel dursun, güçlü görünsün isteriz yuvamız. İyimserliği bir gömlek geçen naifliğe soyunuruz. Biliriz içten içe, nemlenmiş, küf kokan duvarların her an üstümüze devrilebileceğini, bilmezden geliriz. Daha güvenlidir mış gibi davranmak, görünmek, hissetmek.

Hepimizin ayrı olduğunu, kendi farklılıkları içinde özel olduğunu unutur, bir örnekliğe soyunuruz. En yakınımızdan dahi saklamaya çalışırız ‘anormal’ olan sevmediğimiz özelliklerimizi. Sevdiğimiz yanlarımıza tutunmaya çalışırız sıkı sıkı.

Çok sevdiğimizde buluruz sonra aynı huyları, sevdiklerimiz, nefret ettiklerimiz, hepsini. Herşeyimizle aynamızdır çünkü sevgilimiz. Yansıtma oyunundan ibarettir insan ilişkileri.

En ezeli rakibimiz en büyük iyiliği yapar bize elindeki içbükey aynası ile, bir kaç kat büyütür saklamaya çalıştığımız yanlarımızı. Sabırla en derindeki güvensizliklerimizi kazar, ortaya çıkarır. Gözümüze sokar en korktuğumuz huylarımızı. Yine göremeyiz, görmek istemeyiz yuvarlağın köşelerini, acıtır.

Canımızı sıkan bir davranış bizim kendimize davranışımızın abartılmış şeklidir, anlamayız bir türlü. Hayati yalanlarımızı söylemeye, hiç sorgulamadan inanmaya, inandırmaya devam ederiz. Adı üzerinde hayatidir bu yalanlar, bizi biz yapandır. Kat kat sarmalar tüm bedenimizi, farkına dahi varmadan ‘gibi gibi’ yaşar gideriz.

Şikayetlerimiz hep başkalarındandır. Hep kurbanızdır ya biz, hani denize gitsek su bitecektir ya, kötü şeyler de hep bizim başımıza geliyordur. Kader işte, yapacak birşey yoktur. Avuntumuz da tastamamdır.

Amansız bir fırtınada, talih yüzümüze güler birden. Yerle bir olur acımasız bir yangında tüm çerimiz, çöpümüz. Yüzleşmek zamanıdır artık, soğan ayıklar gibi yalan katları söküp atma zamanıdır.

Kendini bulmak için, içine gitme zamandır. Saklanacak kum, kaçacak delik kalmamıştır. Gözlerimiz yanacaktır muhakkak, ciğerimiz ile birlikte. Soğan ayıklamak kolay mı ki?

Her yaprağın varlığını duyumsayıp, teker teker soydukça, özümüze dönmenin sarhoşluğu sarar benliğimizi. Güzeldir bu çıplaklık duygusu, korktuğumuz gibi savunmasızlık değildir üstelik hissettiğimiz.

Karabasanlarda savaştığımız ejderhalar yoktur karanlık yanlarımızın kuytusunda. Yaralarımızı gösterme cesaretini bulduğumuzda aynı yaraların sevdiceğimizde de olduğunu fark ederiz.

Küfünden, pasından arındırınca, aklayıp paklayınca o kadar da kötü görünmez gözümüze artık, köşe bucak kaçtığımız gölgelerimiz. Yanlışlarımızı sahiplendikçe özgürleşiriz.

Hokus pokus, kapanır birdenbire tüm yaralar, bizdekiler ve etrafımızdakiler. Şapkadan bembeyaz tavşanlar, rengarenk mendiller dökülmeye başlar. İçimizdeki afacan ayaklanır, çıkagelir yıllar öncesinden. Huzura kavuşur hep acılı ruhumuz, kavga son bulur nihayet.

Üç elma düşer gökten, gerisi festival.


22 Kasım 2015
Lefkoşa

Bu yazı toplam 2447 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar