1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. FIKRA GİBİ AMA KOMİK DEĞİL.
FIKRA GİBİ AMA KOMİK DEĞİL.

FIKRA GİBİ AMA KOMİK DEĞİL.

Erzincan vilayetimizin güzide bir vekiliydi. 1989’da Özal Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturunca başbakan olarak hayatımıza giriverdi Akbulut. Şenlikli adamdı vesselam. Sayısız fıkra kazandırdı politik mizah dağarcığımıza. Bizde siyaset sonsuz bir eş

A+A-

 

Erzincan vilayetimizin güzide bir vekiliydi. 1989’da Özal Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturunca başbakan olarak hayatımıza giriverdi Akbulut. Şenlikli adamdı vesselam. Sayısız fıkra kazandırdı politik mizah dağarcığımıza.

Bizde siyaset sonsuz bir eşek şakası olduğundan, biri gidip diğeri gelen Akbulut’ların her biri birer mizah incisi olan sözlerini yazmaya yetişemeyiz. Nitekim geçenlerde birinin yolu Kıbrıs’a düşmüş, fıkra bu ya, başbakanlık binasında milletin gözünün içine baka baka “Kıbrıs’ı Mardin, Erzurum, Edirne, Konya, Sivas gibi Türkiye’nin bir vilayeti olarak görüyoruz” deyivermiş. Fıkra gibi değil mi? Ama hiç komik değil!

Kıbrıs’ın kuzeyine gidenlere kesinlikle vize uygulaması başlatılmasından yanayım. Ama vize evrakları belirlenirken öyle maldı, mülktü, banka hesabıydı falan belgelenmesiyle uğraşılmamalı. Onun yerine IQ testini ibraz etme şartı aranmalı. Zira Türkiye ile Kıbrıslı Türklerin ilişkisine bürokratların ve misyoner ruhlu zevatın politik sersemlikleri kadar büyük hasar veren başka hiçbir şey yok!

İpini koparanın Kıbrıs’ı Türk-İslamlaştırma operasyonuna cihad ruhuyla yalın kılıç koşar olduğu şu günlerde eğer Türkiye’de ve Kıbrıs’ta azıcık izan sahibi bir diplomasi varsa, işin çivisinin çıktığını bir an önce görmesi ve duruma müdahale etmesi gerekir.

Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere, Kıbrıslı Türklerin de Türkiye’ye ihtiyacı var. Ancak bu karşılıklı ihtiyaç halini, Kıbrıslı Türklerin, Türkiye’den ipini koparanın gelip en temel diplomatik nezaket kurallarını yerle yeksan etmesini, nobran bir küstahlıkla patavatsızlık etmesini sineye çekecekleri anlamına da gelmiyor.

Türkiye, bir an önce Kıbrıslı Türklerle ilişkisini masaya yatırmalı, Kıbrıs’ın kuzeyinde infial yaratacak söz ve eylemler sergileyenlere bir ayar vermelidir. Aksi takdirde, Türkiye’ye karşı sonsuz bir güven ve sevgi beslemekten her ne hikmetse vaz geçmeyenlerin bile bir hoşgörü sınırının bulunduğunu, “o sınırlarda” yapılan tehlikeli dolaşmalar sırasında hiç de hoşumuza gitmeyecek biçimde öğrenmemiz yakındır.

400 yıl boyunca Türkiye’nin aklına ihtiyaç duymadan dilini, kimliğini, inancını koruyabilme becerisini göstermiş bir halkı “Türkleştirmeye ve İslamlaştırmaya” cüret eden zihniyetin, bu cesareti cehaletinden kaynaklanıyorsa, derhal bu cehaletin ortadan kaldırılması gerekir. Yok eğer her geçen gün daha da fütursuzlaşan bu hadsizliğin arkasında bir artniyet varsa, bunun da teşhir edilmesi gerekir.

Kıbrıslı Türkler nezaketlerinden dolayı söyleyememişler beyefendiye ve onu cihad gazıyla adaya yollayanlara madem, o halde biz söyleyelim:

1878’de 92 bin çil altına İngiliz’e kiralandığında da, 1914’te İngiliz ilhakına göz yumulduğunda da, 1923’te Lozan’la İngiliz hakimiyetine terk edildiğinde de Türkiye’ye küsmemiş, yüzünü çevirmemiş, duygusal olarak kopmamış bir halka Türklük ve Müslümanlık dersi vermeye kalkışmak, en hafifinden hadsizliktir. Bu bir!

Kıbrıs’ı Mardin ya da Sivas gibi bir “vilayet” olarak ilan etmek, hele ki bunu başbakanlık binasında, resmi bir toplantıda dillendirmek, Türkiye’nin resmen işgalci olduğunu teyid etmek anlamına gelen bir patavatsızlıktır bu iki!

O konuşmayı yaptığınız bina, sizi oraya gönderen ülkenin resmi iddiasına göre “bağımsız bir devletin” başbakanlık binasıdır. Ve siz, dünyanın hiçbir ülkesine gidip, hele ki o ülkenin başbakanlık binasında “sen benim vilayetimsin” diyemezsiniz. Dedirtmezler!

Türkiye’nin Kıbrıs için neler yapabileceğini konuşmak için gelmişsiniz madem… Döndüğünde söyleyiverin sizi yollayanlara:

Eğer Kıbrıs’ı gerçekten önemsiyorlarsa, sizin gibileri göndermesinler artık!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1586 defa okunmuştur