1. YAZARLAR

  2. Tamer Öncül

  3. FİKRET DEMİRAĞ ŞİİRİ’NE BİR YOLCULUK
Tamer Öncül

Tamer Öncül

FİKRET DEMİRAĞ ŞİİRİ’NE BİR YOLCULUK

A+A-

Demirağ Şiiri’nin son 30 yılını yakından izleme fırsatı yakalamış biri olmama; O’nun şiiriyle ilgili pek çok yazı yazmama karşın, “bir şeyleri atladığım” duygusu peşimi bırakmadı bir türlü.

O dingin, lirik şiirin ağır bir magma gibi akmasını sağlayan “yanardağ”ı keşfetmeden; Demirağ şiirini derinlemesine okumanın olası olmadığı fikri; O’nun “son gidişinin” ardından depreşip durdu.

Beş yıldır her 28 Kasım’da O şiiri (en çok) besleyen Lefke’ye yaptığımız yolculuklar, bu “keşif” çabalarımın önemli bir kesitini oluşturdu…

Çocukluğunun geçtiği, “Memeler Dağı”nın gölgesinde oturduğunuzda; o şiire sızan erotizmin kaynağını muzip bir gülümsemeyle algılayabilirisiniz…

“Memeler Dağı”nın büyüsünden kendinizi kurtarıp; alabildiğine yeşil (her tonuyla), dingin tepeleri dinlerseniz, dallarını yıldızlara uzatan hurmaların ve bakırlı topraktan fışkıran portokalın öyküsünü, esintinin fısıltıları arasında dinleyebilirsiniz…

O sokaktan bize doğru yürüyen yaşlı kadın komşusu Ksenu olamaz her halde; elinde parlayan “cennet hurmasını” uzatıyor bize; o da eski bir komşu. “her akşam üstü, şu tepelerden koşarak bir delikanlı taşırdı onu omuzlarında” meğer o Eokacıymış”* diye anlatıyor kadın.

Tepeleri gökkuşağına çeviren makiliklerin arasında “Açar Yörüngeler Çiçeği”(1). Vadinin derinliklerinden “Aşkımızın Şarkıları”(2) yükselir, “kekliklerin ötüşü”ne(3) karışıp.

Bakırla güneşin boyadığı kayaların “Dinle Şarkımı”(4) haykırışlarını, duymamak elde değil… Eski madenden arda kalan (kıyıya vurmuş bir balina iskeleti gibi, yıllardır denize pasını kusan) iskeleye doğru yürürseniz “Akdenizli Şiirler ve Aşk Sözleri”(5) karşılar sizi…

Denizle dağ arasına sıkışmış “Adıyla Yaralı”(6) Soli harabelerinde (adını, Atinalı Filozof Solon’dan aldığı söylenen Soli, M.Ö. 498'de diğer krallıklarla birlikte Pers'lere baş kaldırmış ve yenilerek Pers'lere boyun eğmek zorunda kalmıştır. İlk yaralarını da o günlerde almıştır.T.Ö.) Afrodit’le oynaşan kuğuların gözünde “Eros’un Oku”yla(7) vurulmanın esrikliği ışıldar…

Biraz daha batıya yürümek gerek, ‘Limnidi Ateşi”nin(8) alev aldığı kayalıklara ulaşmak için… Limnidi kıyılarından 9000 küsur yıl önce Kıbrıs’a ilk ayak basan insanla (bazı arkeolojik bulgulara göre) başlayan adanın uygarlık tarihini, binlerce yıllık bu süreçte (özne ve nesne olarak) yaşamış insanlarını; tarih- mitoloji-din-kültür kökleri vb. motiflerin yarattığı mozaiği görmek için en ideal yer Vuni Sarayı’nın yükseldiği o sarp tepedir kuşkusuz.  (Marion kentinin, pers sempatizanı olan Kralı Doxandros Of Marion tarafından civardaki Antik/Yunan taraftarı yerleşim birimlerinin kontrolü için 5’nci yüzyılda yaptırılan Vuni Sarayı 137 odadan oluşuyordu…)

O kalıntılar arasında gezinirken, aşağıda (elinizi uzatsanız tutacakmışçasına) “Athena Tapınağı”nın taş merdivenlerine oturup “Limnidi Taşı/Adası”nı görebilirsiniz…

Oturduğunuz o yaşlı taş da sorular sorar size:

“Ne anlatır şimdi uğultu çağlı bir yüreğe

Limmidi Kayalığı’ndaki ilk insan ateşi

ilk ilkel yüzün ilk yürek senfonisi?

Uzak çağlardan seslenen bu toprak kap, dilsiz idolcuk

ne anlatırlar uğultu çağlı bir yüreğe şimdi?” (Limnidi Ateşinden Bugüne, sayfa. 35) 

Siyaha yakın (koyu yeşil) kumlarıyla denizi koyulaştıran o kayalık sahil boyunca yürümek; oralardan geçmiş onlarca medeniyeti düşünmek; geçen gemilere bakıp; o dalgaları bir zamanlar Yunan, Mısır, Pers, Arap, Mycen, Venedik, Fransız, Osmanlı, İngiliz vd. bandıralı gemilerin köpürttüğünü düşünmek bile sizi Demirağ şiirine taşımak için yeter de artar bile…

Yüzlerce yaşındaki bir zeytin ağacının altında oturup elime geçirdiğim bir dal parçasıyla toprağı kazarken; kuru yaprakların altından fışkıran dizelerin arkeolojik kazısını yapıyorumdur aslında…

“Bir zeytinin altında oturmuştu (çocukluğum)

hoyratlığın daha bu kadar olmadığı bir zaman-

Bencilliğin daha bu kadar sağlam basmıyordu

toprağa ayakları-“    (Sırrı Dökülmüş Kökayna. s. 305)

 

Demirağ şiirinin, bu “Küçük Güneşli Anne Toprak” ile kurduğu ilişki (kendi yaşamıyla,  “Acılı Yurdu”nun tarihi/coğrafyası arasında yoğunlaşan ) nin meyvesidir o dingin, lirik söylem.

Sorgulayan, soran, suçlayan, suçların kendi(insanının) payına düşenini de üstlenen bir şairin; yanıtlar da arayan, boşluğa ya da belli-belirsiz izlere sorular yönelten, gayr-ı resmi bir tarih sorgulamasıdır bu. Tersinden yazılmış, özel yorumlar ve mesajlar içeren, özlemler barındıran, odağına insanın yerleştirildiği bir tarih sorgulaması… (Kendi deyimiyle, “Kıbrıslıların vicdanı ve belleği”nin ürünleri.)

Bu sorgulama, geçmişten günümüze hep edilgen (nesne) konumundaki ada insanının, neden her gelip geçen tarafından horlandığını, ezildiğini, her şeyiyle yağmalandığını; gelip geçerken arkada bıraktıklarının ne olduğunu; ve tüm bu süreçte neyin  nasıl ve ne kadar birikerek devşirildiğini araştırarak başlar… İşte bu anlamda tarihi tersinden okumak ya da yazmaktan söz ediyoruz.

“ Cyprı! Sezenler az değil, ki tohumumuz sana ekildi;

toprağına bıraktı ‘bir rüzgar’, ve vaki oldu ki

burda yeşerdik! Burda doldu başaklarımız, burda

üredi melezlenerek tanelerimiz!

Cyprı! Çekirdeğimiz ilk senin toprağına sokuldu;

burda budandık, aşılandık toprağının ilahileriyle

üzüme, aşka, zeytine ve şiire!  

Bizim ‘apokalips’imiz sensin: Dünyevi kıyametimiz;

yol soran yok değil başka ülkeye,

yol soran çoook,

ama değil mi ki köklerimiz sende, ve nereye gitsek

kökümüzde bir tutam toprak götüreceğiz senden,

öyleyse başkalarından sorsunlar bizi,

yeşil ve kehribar tanelerinden-

Çürürsek kendi kabuğumuz içinde kıv(rılarak çürürüz;

böyle olur ‘apokalips’imiz. Gerek yok ki İthaka’ya! “    (Limnidi Ateşinden Bugüne, sayfa. 25)   

Demirağ, bu dizinin ardından yayınladığı yirminci şiir kitabı (1997)  “Eros’un Oku”nda ayni şeyi, aşk ve cinselliğe ilişkin ahlaki ikiyüzlülüğü sorgulama bağlamında yapar.

Aşkın, aşksızlığın; sevginin, sevgisizliğin; hüznün ve umutların erotizmle yoğrulduğu bu “aşk senfonisi”, giittikçe daha fazla “bok rengine” dönen dünyaya; “iki kişilik yalnızlıklara”; insani olan tüm değerlerin hoyratça parçalanmasına; sahtekarlıklara ve sevgisizliğe karşı inatla sürdürülen bir “isyan senfonisi”yle birlikte çalınır.

“Bak, yapay düşler üretiyor boyuna ‘düş satıcıları’, ve her

 yalanın bir alıcısı bulunur, insan üretmezse kendi yalansız şarkısını!”(s.38)

  1. Demirağ’ın 4. Şiir kitabı, “Açar Yörüngeler Çiçeği”(1963)
  2. Demirağ’ın 5. Şiir kitabı, “Aşkımızın Şarkıları”(1965)
  3. Demirağ’ın 7. Şiir kitabı, “Ötme Keklik Ölürüm”(1972)
  4. Demirağ’ın 10. Şiir kitabı, “Dinle Şarkımı”(1982)
  5. Demirağ’ın 11. Şiir kitabı, “Akdenizli Şiirler ve Aşk Sözleri”(1984)
  6. Demirağ’ın 12. Şiir kitabı, “Adıyla Yaralı”(1986)
  7. Demirağ’ın 19. Şiir kitabı, “Eros’un Oku”(1997)
  8. Demirağ’ın 4 Ciltlik “ACILI BİR YURT İÇİN”  dizisinin ilk kitabı ‘Limnidi Ateşinden Bugüne’(1992)

 

* İngiliz sömürgesine karşı gerilla savaşı verirken Trodos dağlarında öldürülen Markos Dragos.

Not: Bu yazım, Şiirden Dergisi’nin Kasım Aralık 2016, Sayı 38’de yayınlanmıştır. Üç Gün sonra (10 Ocak) Fikret Demirağ’ın 77. Yaş günü. O’nun anısına yazılmıştır.

  

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 3110 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar