“Filelefteros gazetesinin son yaptığı haberler, asılsız ve yanıltıcıdır...”
Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade, Filelefteros gazetesinin son haberlerinin gerçek dışı ve yanıltıcı bilgiler içerdiğini söyledi. Kayıp Şahıslar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden dün yapılan açıklamada şöyle denildi:
“9 Ağustos 2022 tarihli bir haberde, 5 Kıbrıslırum'un Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük'e ait bir arsaya gömüldüğüne ilişkin haber doğru değildir. Mevlevi Tekkesi'nde yapılan kazılarda bulunan kalıntılar, Evkaf'a ait olan Tekke Bahçesi’nde bulundu. Kayıp Şahıslar Komitesi ile herhangi bir bilginin teyidi için temas kurulmadığından, kimliklendirilen ve ailelerine iade edilen Kıbrıslı Rumların sayısı olarak verilen bilgi de doğru değildi. Mevlevi Tekkesi Bahçesi’nden sadece 4 kişiye ait kalıntılar bulunmuş ve sadece birinin kimliği tespit edilmiştir. Buna ek olarak, 1963'te Kıbrıslırumların toplam kayıp sayısı 44 değil 42’dir.
Bu yazı ve aynı gazetenin daha sonraki günlerde yayınladığı diğer yazılar, araştırma eksikliğinden dolayı yanıltıcıdır ve gerçek dışı bilgiler içermektedir...”
OKURLARIMIZ GÖSTERMİŞTİ...
Hatırlanacağı gibi, 2019 yılında Kayıplar Komitesi tarafından Tekke Bahçesi dışında başlatılan kazının yerini, okurlarımız göstermiş ve bu konuda çok ayrıntılı bilgi vermişlerdi... Yıllar önce bu bilgileri bu sayfalarda okurlarımızla ve Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmıştık...
2019 yılı Kasım ayında bu alanda yürütülen kazılarda, 1963 “kaybı” dört Kıbrıslırum’dan geride kalanlara ulaşılmıştı. Bunlardan birinin kimlik tespiti yapılarak geçtiğimiz Temmuz ayında defnedildi. Kimlik tespiti yapılan 1963 “kaybı” Kıbrıslırum Haralambos Nardis idi. Nardis’in öyküsünü, 2007 yılında yani bundan tam 15 sene evvel, bu sayfalarda yayımlamış, kızı Sulla Kamma ile geniş bir röportaj yapmış ve Nardis’in nasıl öldürüldüğü ve nereye gömüldüğüyle ilgili yaptığımız araştırmada okurlarımızın yardımıyla ayrıntılara ulaşmış, bunları da paylaşmıştık... Nardis, İskenderiye’den Kıbrıs’a gelerek bir bakkal dükkanı açmış, ekmek almak üzere 1963’te Aralık ayının son günlerine yakın bir tarihte bisikletiyle kuzeye geçmiş ve şimdiki HAS-DER binasının kaldırımında öldürülmüş, bisikleti ve aldığı ekmekler orada yerlere saçılmıştı... Burası, Lefkoşa’da bandabuliyaya yakın bir yerdi... Onu göstermiş olduğumuz fotoğraflarından tanıyan okurlarımızın verdiği ifadelere göre Nardis’in ölü bedenini, ekmek dağıtımında kullanılan bir mücahit landroveri almış ve Tekke Bahçesi’ne gömülmeye götürdüğü anlatılmaktaydı...
Nardis’in ailesinin acısını paylaşıyoruz ve bize bu konuda yardım etmiş olan okurlarımıza da çok teşekkür ediyoruz...
Tekke Bahçesi dışında kalıntıları bulunarak kimliklendirilen 1963 kaybı Haralambos Nardis...
Tekke Bahçesi dışında 2019'da yürütülen kazıdan görünüm.
Tekke Bahçesi dışında okurlarımızın işaret etmiş olduğu alanda Kayıplar Komitesi'nin yürüttüğü kazılarda 1963 kaybı dört Kıbrıslırum'dan geride kalanlara 2019 yılında ulaşılmıştı...
BASINDAN GÜNCEL...
“Hindistan ve Pakistan'ın bölünme sürecinde yaşananlar nasıl bir miras bıraktı?”
15 Ağustos 1947'de Hindistan ve Pakistan, İngiltere’den bağımsızlığını kazandı. Daha doğrusu aynı gün İngiltere’nin yönettiği topraklar, Hindistan ve yeni kurulan Pakistan devleti (Doğu Pakistan daha sonra Bangladeş oldu) arasında bölündü.
Bu bölünme 15 milyon kişinin evlerinden olduğu ve tahminlere göre 1 milyon kişinin öldüğü bir şiddet dalgası yarattı.
Hindistan ve Pakistan o günden bu yana birbirine düşman iki ülke.
Neden bölünme kararı alındı?
İngiltere 1946’da Hindistan’a bağımsızlığını vereceğini duyurdu. Londra’nın mali gücü artık ülkeyi yönetmeye yetmiyordu. Son İngiliz Genel Valisi Lord Louis Mountbatten bağımsızlık tarihini 15 Ağustos 1947 olarak belirledi.
O dönem Hindistan nüfusunun % 25’i Müslümandı. Kalan kısmıysa büyük ölçüde Hindu. Ülkede ayrıca Sihler, Budistler ve diğer azınlık dinlerine mensup olanlar da vardı.
Hint Sanat ve İnsani Araştırmalar Konseyi’nden Profesör Navtej Purewal, “İngilizler dini, Hindistan’daki halkı kategorilere bölmek için kullandı. Örneğin yerel seçimler için ayrı Müslüman ve Hindu listeleri yaptılar. Müslüman ve Hindu siyasetçilere ayrılmış sandalyeler vardı. Din, siyasette bir unsur haline geldi” diyor.
Düşünce kuruluşu Chatham House’un Dış Politika Enstitüsü’nden Dr. Gareth Price'a göre ise "Hindistan’ın bağımsız olacağıb elli olduğunda çok sayıda Müslüman, Hindu çoğunluk tarafından yönetilecek bir ülkede yaşamaktan kaygı duydular. Ezileceklerini düşündüler. Ayrı bir Müslüman ülke isteyen siyasi liderlere destek vermeye başladılar”.
Bağımsızlık hareketinin liderleri Mahatma Gandi ve Pandit Cevahirlal Nehru, tüm inançları kucaklayan birleşik bir Hindistan istediklerini söylüyordu.
Ancak Tüm Hindistan Müslüman Birliği lideri Muhammed Ali Cinnah, bağımsızlık anlaşması çerçevesinde bölünme istiyordu.
Dr. Price, “Birleşik bir Hindistan’ın nasıl işleyeceği konusunda uzlaşmaya varmak uzun bir zaman alacaktı. Bölünme çabuk ve basit bir çözüm gibi göründü” diyor.
1947'deki olaylar sırasında Amritsar'ın bazı kesimleri harabeye döndü. Müslümanlar kentin Pakistan'a bağlanmasını, Hindular ise Hindistan'da kalmasını istiyordu.
Bölünme ne kadar acıya yol açtı?
Hindistan ve Pakistan arasındaki yeni sınırlar 1947’de İngiliz memur Cyril Radcliffe tarafından çizildi.
Hindistan alt kıtasını kabaca Hinduların çoğunluğu oluşturduğu orta ve güney kısmı ile, Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu kuzeybatı ve kuzeydoğu kesimi şeklinde böldü.
Ancak İngiliz Hindistan’ı geneline yayılmış Hindu ve Müslüman toplulukları da vardı. Bu da bölünmeden sonra yaklaşık 15 milyon kişi, sıklıkla yüzlerce kilometre yol giderek yeni oluşan sınırları geçmeye çalıştı.
Birçok yerde, insanlar toplumlar arası şiddet yüzünden evlerinden oldu. Bunun ilk örneği 1946’da tahminen 2 bin kişinin öldürüldüğü Kalküta katliamıydı.
Londra Üniversitesi’ne bağlı SOAS’tan Güney Asya tarihi uzmanı Dr. Elenaor Newbigin, “Müslüman Birliği milisler kurdu, aynı zamanda sağcı Hindu grupları da. Bu tedhiş grupları, insanları köylerinden kovaladı” diyor.
Bu süreçte en az 200 bin kişi öldürüldü ya da mülteci kamplarında hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. Bu sayının 1 milyon oladuğunu söyleyenler var.
Hem Hint hem de Müslüman on binlerce kadın tecavüze uğradı, kaçırıldı ya da sakat bırakıldı.
Bölünmenin sonuçları ne oldu?
Bölünmeden bu yana Hindistan ve Pakistan, Keşmir bölgesinin kontrolü için birkaç kez savaştı.
1947-48 ve 1965’te iki kez topyekun savaş yaşandı. İki ülke, 1999’deki Kargil krizi sırasında da çatıştı.
İki ülke de bölgenin kendilerine ait olduğunu iddia ediyor ve şu anda bölgenin farklı yerlerini denetimleri altında tutuyorlar.
Hindistan 1971’de de bağımsızlık için Pakistan ile savaşan Doğu Pakistan’a (şu anda Bangladeş) yardım için müdahale ettiğinde de İslamabad ile savaştı.
Şu anda Pakistan nüfusunun % 2’sinden azı Hindu.
Dr. Price, "Pakistan giderek daha İslamcı hale geldi. Bunun nedeni de kısmen nüfusunun çok büyük çoğunluğunun Müslüman olması ve çok az sayıda Hindu kalmış olması. Hindistan da giderek daha çok Hindu milliyetçiliğinin etkisi altında" diyor.
Dr. Newbigin’e göre ise "Bölünmenin mirası üzüntü verici. İki ülkede de güçlü dini çoğunluklar yarattı. Azınlıklar daha da küçüldü ve daha önce olmadığı kadar çok tehdit altına girdiler” diyor.
Profesör Navtej Purewal da o dönem birleşik bir Hindistan’ın kurulabileceği görüşünde.
“1947’de birleşik bir Hindistan kurmak mümkün olabilirdi. Müslümanların çoğunlukta olduğu eyaletler de dahil, gevşek bir eyaletler federasyon kurulabilirdi.
“Ama hem Gandi hem de Nehru merkezden kontrol edilen birleşik bir ülkede ısrar ettiler. Müslüman bir azınlığın öyle bir ülkede nasıl yaşayabileceğini hiç gerçekten düşünmediler.”
(BBC – 15.8.2022)
Hindu ve Müslümanların sokaklarda çatıştığı 1946'daki Kalküta katliamında 2 bin kişinin öldüğü sanılıyor.
Kayıp Şahıslar Komitesi’ne Lüksemburg’dan 5 bin Euro bağış
Kayıp Şahıslar Komitesi’ne (KŞK), Lüksemburg, 5 bin Euro bağış yaptı.
Lüksemburg’un 5 bin Euro’luk bağışı, KŞK’ya 2018'den bu yana yaptığı katkıları toplamda 8 bin Euro’luk mali yardıma denk geliyor.
Komiteden yapılan açıklamada, “2022'de bu fonlar, uzun yıllardır aileleri etkileyen bilinmezlik durumunun sona erdirilmesini amaçlamakta olan Kıbrıs'taki Kayıp Şahıslar Komitesi’nin Genel Kazı, Kimlik Tespiti ve Kayıp Şahısların Kalıntılarının İadesi Projesini destekleyecektir” ifadelerine yer verildi.
Komite, “Şimdiye kadar her iki Kıbrıs toplumundan 1.027 kayıp kişinin kimliği tespit edildi ve onurlu bir cenaze töreni için ailelerine iade edildi” ifadelerine yer verdi.