Kaç vaka var?
Son zamanlarda nasıl hissediyorsun?
İyi misin?
Keyfin nasıl?
Hiç iyi değilsin değil mi?
Ben de…
Peki buna bir sebep bulabiliyor musun?
Ben de bulamıyorum ama içimde sebepsiz bir sıkıntı var.
Peki yorgun musun?
Ya da bitkin?
Çok değil mi?
Fazlaca…
Hiç olmadığı kadar ağır bir yük var sanki sırtımda, hiç olmadığı kadar beni yere iten.
Tırnaklarımın ucu bile bitkin sanki…
Kirpiklerim bile yorgun.
Aylarca yorganın altından çıkmak istemiyorsun ama yatsan da dinlenmeyecekmişsin gibi.
Evet, ben de öyleyim ve inan ki yalnız değilsin.
***
Adına "pandemi" dedikleri bu süreç başladığından beri çok farklı bir dünyaya uyandık.
Kapattılar… Hatta birçok kararda adına "kapanma" dediler. Yolları… Sokağa çıkmayı, uçuşları, seyahati, kalabalıkları kapattılar…
İş yerlerini, marketleri, kafeleri, restoranları, okulları…
Aslında "kapanma" dedikleri "şey" insanlığın kendisiydi.
Arkadaşlıkları, yüz yüze iletişimi, el ele tutuşmayı, sarılmayı, öpmeyi kapadılar…
Birileri yapmadı elbette bunu, virüs denen beladan geldi bunlar başımıza.
Ve böylelikle de insanlık kapandı… Birer robota döndük bir nevi.
Her defasında tarihler verildi… Ancak kapanma her defasında geri döndü.
Şimdi havanın karardığı, siyah bulutların kentlerin üzerine çöktüğü bu günlerde yine o içimizi boğan döneme döndük.
Neresi ne zaman kapanacak diye düşünürken, aslında hiç açılmayanın biz olduğunu unutarak gün sayacağız.
***
Oysa ki havaların ısınması ile eskiye dönecektik.
Yine gezip tozacak, yine dostlarımızla buluşacak ve yine kalabalıklarda kucaklaşabilecektik.
"Bu pandemi bir bitsin tatillere akacağım" diyorduk oysa.
Aşı olunca virüsün biteceğini söylediler, yaza bitecek dediler, sabredin dediler ama olmadı.
Hepimiz ciddi bir çöküş yaşıyoruz şimdi.
Keyif almıyoruz.
Restorandaki yemeğin bile tadı yok, maskeli garsonlara telefondan yemek siparişi veriyoruz, uzak uzak masalarda…
Netflix'te en son hangi filmi sonuna kadar izledin? Film bitmeden kaç kez telefonuna baktın peki?
Dikkat sorunu mu bu? Belki de…
Odaklanamamak? Yaşamım ta kendisine odaklanamıyoruz, kim bilir.
Pandeminin yarattığı bu bitkinlik hali konuşuluyor şimdilerde, birçok yerde.
"Açılma" dönemlerindeki fazlaca patlamaların sebebi nedir diye düşündünüz mü?
Bitkinlik, eskileri özleme hali?
Daha romantik söylemle "özlem"?
***
Mesleğe yeni giren genç muhabirlerin kıdemli editörlere ilk tepkisidir "duygusal anlamda duyarsızlaşma"…
Mesela travma haberlerinin iyi okunduğunu bilen editörler ile yeni muhabirler arasında sık sık duyarsızlık tartışması çıkar.
Meslekte 20. yılımı geride bıraktığım için artık birçok konuda duyarsız olduğumu hissediyorum ben de…
Sadece çocuk ölümleri derinden yaralıyor beni, diğerlerine ne yazık ki alıştım.
Her yeni günde bir başka acı habere geçtiğimiz için eskisini dünde bırakmayı öğrendik biz gazeteciler…
Bugün ne var diye yeniden başlıyoruz hayata…
Ancak pandemi öyle değil!
Kendinizin de aslında bir özne olduğu ve her yeni günde tekrarlanan bir toplu travma hali bu!
Geçmiyor, bitmiyor, gelişiyor, çeşitleniyor ancak sonu nerede bilinmiyor.
Defa defa travma defa defa acı, defa defa endişe, korku, panik…
Mesleği bıraksan kaçabilir misin?
Ya da izin alsan?
Kaç vaka var, kaç kişi öldü, okullar kapanacak mı soruları kafanızın içini kemiriyor.
Nexflix'teki film de her defasında yarım kalıyor.
İzin almanın da bir anlamı yok, tatile çıkmanın da…
"Birkaç gün izin almak lazım"…
Aslında 'izin almak'tan kasıt; bu tükenmişliği, bu bitkinliği, bu kararmayı birkaç gün durdurma isteğidir, bunun farkında değiliz…
İzin dediğin, tatil dediğin artık o eski tatiller değil.
Sadece ama sadece bir arayış vaktidir.
Bir kapı, bir ışık…
Ya da bir tuş arıyoruz durdurmak için tüm bunları.
Bulabilecek miyiz?
İşte onu bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, bitkin, tükenmiş ve yorgun olduğumuzdur.
Hepimizin…