1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Filistin’de Son Durum: Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Tutuklama Emirleri
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Filistin’de Son Durum: Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden Tutuklama Emirleri

A+A-

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Filistin Devleti’nde (Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs), 7 Ekim 2023 tarihinden beri devam eden çatışmalardaki sorumluluklarından ötürü Israil başbakanı B. Netanyahu, eski savunma bakanı Y. Gallant ve Hamas’ın silahlı kanadı Kassam Tugayları Komutanı Muhammed D.I. Al-Masri (Deif) hakında, UCM savcısının talebine dayanarak tutuklama emri çıkarttı.

Yani bu üç isimden herhangi biri ‘Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü’nü onaylasın veya onaylamasın herhangi bir devlet tarafından tutuklanarak yargılanmak üzere mahkemeye teslim edilebilir.

Mahkeme, Filistin devletinin UCM Roma Tüzüğü’ne taraf olduğunu dikkate alarak konuyu incelemeye almış ve İsrail devletinin Tüzüğü onaylamamasının konunun incelenmesine engel olmadığına karar vermişti.

Mahkeme savcısı, ayni zamanda Hamas’ın siyasi büro başkanı İ. Haniye ve Hamas’ın Gazze’deki lideri Y. Sinvar hakkında da tutuklama emri talebinde bulunmuştu. Ama bu iki Hamas yöneticisinin ölmüş olmaları nedeniyle, bunlarla ilgili tutuklama emri talepleri geri çekildi.

UCM’nin yargı yetkisinin kapsamı

UCM yargı yetkisi, Roma Tüzüğü’ne taraf olan bir devletin topraklarında ya da o devletin yargı yetkisi altındaki diğer mekanlarda işlenen suçları kapsamaktadır. Ama Mahkeme bu yetkisini sadece bireyler üzerinde kullanabilmektedir. Yani devletler UCM’nin yargı yetkisi dışında bırakılmıştır.

UCM Roma Tüzüğü, ayni zamanda mahkemenin yargı yetkisini çok ciddi suçlarla sınırlandırmıştır. Buna göre mahkemenin yargı yetkisi a)soykırım suçu   b) insanlığa karşı suçlar  c) savaş suçu ve d) saldırı suçu’nu kapsamaktadır.

Neyle Suçlanıyorlar?

Mahkeme İsrail başbakanı Netanyahu ve eski savunma bakanı Gallant hakkındaki tutuklama emrini ‘savaş suçları’ ve ‘insanlığa karşı işlenen suçlar’a dayandırmıştır. Mahkeme’ye göre Netanyahu ve Gallant’ın ‘açlığı bir savaş yöntemi olarak kullandıklarına’, ‘üst düzey yöneticiler olarak sivillere karşı kasıtlı saldırıları yönettiklerine’ ve ‘cinayet, zulüm ve insanlık dışı eylemlerde’ sorumluluk sahibi olduklarına dair belirgin kanıtlar bulunmaktadır.

Kassam Tugayları komutanı Deif için verilen tutuklama emri de ayni şekilde ‘insanlığa karşı işlenen suçlar’ ve ‘savaş suçları’yla ilişkilendirilmiştir. Deif hakkında sunulan delilleri inceleyen mahkeme ‘cinayet, imha, rehin alma, zalimce muamele, kişisel onur ihlali, işkence ve tecavüz ve diğer cinsel şiddet biçimleri gibi suçların işlendiğine kanaat getirmiştir.

Mahkemenin tutuklama emirlerinin içeriğine bakıldığında, en başta 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’ne ve insancıl hukukla ilgili diğer sözleşmelerde tanımı yapılan suçlara atıfta bulunulduğu anlaşılmaktadır.

UCM’nin tutuklama emirleri uygulanabilir mi?

 Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü’nü onaylasın veya onaylamasın, herhangi bir devletin Netanyahu, Gallant veya Deif’i tutuklayarak mahkemeye teslim etmesinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Bunun pratikte gerçekleşebilmesi için ise bahsi geçen kişilerin ilgili devletin egemenlik alanında bulunmuş olması gerekmektedir. Ama Roma Tüzüğü’ne taraf olan bazı devletler, tutuklama emirlerinin yayınlanmasının hemen ardından bu karara uymayacaklarını belirli gerekçelere dayanarak ilan ettiler.

Mahkeme kararlarının yürütülmesinin egemen devletlere bırakılmış olmasının bazı önemli sonuçları ortaya çıkmaktadır.

Geçmiş bazı örneklerden de anlaşıdığı gibi bazı devletler hukuki ya da siyasal nedenlerle UCM Mahkemesi’nin tutuklama emrini uygulamaktan kaçınmaktadırlar.  Örneğin Roma Tüzüğü’ne taraf olmayan ABD, İsrail’in demokratik bir devlet olduğunu, İsrail ulusal yargı organlarının bağımsız davranabileceğine işaret etmektedir. Yani ABD, Netanyahu ve Gallant’a atfedilen suçların  Israil yasalarına göre soruşturulup ilgili kişilerin ulusal mahkemede yargılanabileceğini ve cezalandırılabileceğini ima ederek UCM’nin ilgili kişilerle ilgili kararlarını eleştirmektedir.

Fransa ve bazı Batı ülkeleri, ABD’nin ileri sürdüğü gerekçelere ek olarak, Israil’in UCM Roma Tüzüğüne taraf bir devlet olmadığını, bu nedenle UCM’nin israil devlet yetkilileri hakkında tutuklama kararı veremeyeceğini ileri sürmektedirler.

Öte yandan Roma Tüzüğü’ne taraf olan bazı devletlerin ise, Roma Tüzüğü’nü onaylama aşamasında not ettirdikleri çekincelere dayanarak bu tutuklama emirlerini yerine getirmekten kaçınmak için uluslararası hukuku temel alan bazı argümanları geliştirebileceği anlaşılmaktadır.

Ayrıca, UCM’nin tutuklama emirlerini, sadece devletlerarası ikili ilişkilerin gereksinmelerine dayanarak uygulamadan kaçınacak bazı devletlerin de olabileceği anlaşılmaktadır. Örneğin, hakkında benzer bir tutuklama emri bulanan Rusya devlet başkanı Putin’in, UCM Roma Tüzüğü’ne taraf olan Moğolistan’ı ziyaretinin “sorunsuz” bir şekilde sonuçlandığını hatırlamamız gerekmektedir.

Mahkemenin tutuklama emirlerinin, İsrail ve Hamas arasında devam eden çatışmaların geleceği veya Filistin sorununun çözüm şekli hakkında doğrudan doğruya bir etkiye yol aşacakları söylenemez. Bununla birlikte, bu kararların Dünya ve ilgili devletlerin kamuoylarında  yaratabileceği etkiler bakımından İsrail-Hamas çatışması üzerinde önemli sonuçları olabileceği yadsınamaz. Uluslararası siyaseti yönlendirme gücüne sahip olan bazı devletlerin UCM’nin kararlarını eleştirmesinin bu durumu değiştirmeye yeterli olup olmadığını zaman içinde anlayacağız.

Mahkemenin tutuklama emirleri, başka unsurları içerse de esas olarak sivil halka dönük suçlar üzerinde odaklandığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, bu tutuklama emirlerinin kısa vadede ortaya çıkarabileceği bazı etkilerden Bahsedebiliriz. Bunlardan en önemlisi, Batı demokrasilerinin İsrail’in özellikle Gazze’de uluslararası hukuku ihlal eden davranışlarına karşı daha etkin yöntemlere başvurmada artık önemli bir hukuki gerekçeye sahip olmasıdır.

Ayni şekilde, Deif’i hedef alan tutuklama emrinin, Hamas’ın ve benzerlerinin savaş hukukunu ve insancıl hukuku ihlal eden eylemlerine gösterilen “hoşgörü”yü zayıflatabileceği de ileri sürülebilir.

İsrail’de şiddetin uluslararası hukuku ihlal edecek şekilde kullanılmasına muhalif olan çevrelerin ve Filistin’de terör macerasına katılmayan grup ve örgütlerin önümüzdeki süreçte daha etkin olmalarını beklemek için şimdi daha fazla nedene sahibiz.

Bu da tutuklama emirlerinin geleceğe dönük en olumlu yansımasıdır.

Bu yazı toplam 214 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar