Filtresiz ‘şükran’
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nun Teknecik’te “zehir üfleyen” bacası soruluyor, Ticaret Odası Başkanı’na…
“Türkiye’den gelen bakanla da konuştuk…
Santrale filtre takılması için ödenek hazır.
10 milyon dolar…
Merkez Bankası’nda bloke edilmiş olarak bekliyor...”
Serhat İncirli’de dinliyorum başkanı…
İlgimi çekiyor mesele…
***
Merkez Bankası Başkanı Rifat beyi arıyorum, “Böyle bir para varmış, doğru mu?”
Ödeneği de hazırsa ve buna rağmen – göz göre göre - zehirleniyorsa toplum, iş başka çünkü…
“O nereden çıktı” diyor Merkez Bankası Başkanı…
“Ticaret Odası Başkanı açıkladı, televizyondan duydum” diyorum.
“Herhalde bir yanlış anlama oldu, Merkez Bankası’na böyle bir kaynak aktarılmadı, herhangi bir hesapta böyle bir para yok…”
***
Merkez Bankası Başkanı şunları da söylüyor tabii…
Filtre olmadığı için yakıta çok daha yüksek bir rakam ödeniyor.
Eğer filtre takılsa…
Bunun için uygun kredi imkânı yaratılabilir.
“Yakıt maliyeti”nden doğacak farkla filtre için yapılacak harcama da rahatlıkla karşılanabilir.
***
Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Turgay Deniz bir başka iddiayı daha ortaya atıyor:
“AKSA’nın santralinde de filtre yok.
Üstelik yeni yapılan sözleşmeye de böyle bir şart konmadı.
Filtre takmanın maliyeti çok yüksek…
Bunun yerine cezasını ödüyorlar…”
Biliyorsunuz, Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu ile Türkiye'nin özel işletmelerinden AKSA arasında 15 yıllık alım garantili sözleşme, bir gece vakti, sessiz sedasız imzalandı.
Üstelik "ihalesiz" verilmişti iş, Meclis'teki onca tartışmaya rağmen...
"Kamu İhale Yasası"nı değiştirmişti UBP-DP-YDP üçlüsü, bu iş olsun diye.
“Talimat” diyorlardı, “emir, demiri keser.”
***
Ticaret Odası Başkanı Deniz'e soruyorum, "AKSA ile imzalanan sözleşmede santrale filtre takılması ya da çevre ve insan sağlığıyla ilgili hiçbir madde yok mu, emin misiniz?"
"Biz öyle biliyoruz" diyor ve ekliyor:
"Sözleşmeye kim gördü? Üç sayfasının gösteriyorlar, altında, otuz sayfa daha var, maalesef şeffaf değil bu işler..."
***
Ticaret Odası uluslararası kabulü olan örgütlerden biri...
Hem Lefkoşa hem de Ankara'daki hükümetlerle rahatlıkla yan yana gelebiliyor.
Onlar da bezdi!
Her "özelleştirme" adımı şeffaflıktan ve toplumsal yarardan uzak, rezil bir halde...
Ercan'a bakınız...
Bir de AKSA'ya...
"Limanlar" konuşuluyor şimdi...
Herkesi bir korku sardı.
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde en değerleri alanlar kriter tanımadan, yasa gözetmeden, açıklık olmadan, ihalesiz, şartsız birilerine sunuluyor.
Altın tepsi içinde!
Hepsi de Ankara’daki iktidara yandaş!
Kıbrıs üzerinden hem zengin ediyoruz bu insanları, hem de günde beş vakit “şükran” çekiyoruz.
Bir de zehirleneceğiz üzerinden iyi mi?
Mafyaya ait bir plato!
Tanınmış iş adamlarından biri tutuklandı.
- Doktor olmadığı ya da geçmişte Başbakanlık yapmadığı için olsa gerek mahkemeye kelepçesiz çıkarıldı (!) -
Söz konusu iş adamı, “Interpol’un aradığı Avusturalyalı uyuşturucu baronuna yardım” ettiği gerekçisiyle itham ediliyor.
Mal satmış.
3 apartman dairesi satmış ve bunu kayıt altına almamış.
Tutuklanan iş adamının avukatı meseleye farklı bir yerden yanaşmış.
“KKTC makamlarının oturma izni verdiği birisiyle iş yapmak neden suç olsun?”
***
“Oturma İzni” verilirken güvenlik soruşturması yapıldığını biliyordum.
Avukat Serhan Çınar da öyle düşünüyor.
Yılların avukatı…
İçişleri Bakanı Dursun Oğuz’u arıyor ve yanıtını bildiğim bir soruyu yöneltiyorum:
- “O adama oturma iznini kim verdi?”
- “Buddle’ı mı diyorsun…”
- “Evet.”
- “Kutlu Evren zamanında almış.”
- “Nasıl almış?”
- “Yatırım yapmış.”
- “Güvenlik soruşturması yapmamışlar mı?”
- “Yurttaşlık verilmemiş sanırım… Güvenlik soruşturması sadece yurttaşlık verilirken yapılıyor.”
***
Biraz tekrar gibi olacak ama sanırım anımsatmakta yarar var…
“KKTC”yi mafyaya ait bir platoya çevirdiler.
Dünyadan kopardıkları, karanlığa mahkûm ettikleri, hukuksuzluk üzerine kurulu bu yapıyı organize suç örgütlerinin arka bahçesi yaptılar.
Marşla!
Törenle!
Alkışla!
Uluslararası toplumun onayladığı raydan çıktık ve iyiden devrildik.
Sokaklar kendi çözümünü arıyor; kaçakla, sopayla, dövüşle, barutla, ateşle, tüfekle, tehditle…
Dünyada bir yeriniz yoksa eğer sonuç bu…
‘Hadi canikom beni öldürsene’
Aziz Nesin'i hangi dilde izlersen izle, hangi ülkede, fark etmiyor, gülüyor insan, düşünüyor, eğlenirken dertleniyor...
Lefkoşa'nın güneyinde Kıbrıs Tiyatro Festivali'nde "Türkçe üst yazı" ile izledik, bu kez...
Valentina Sofokleous, Popi Avraam ve Haris Pisias harika oynadılar.
Kıbrıslı Türk tiyatrocu Derman Atik yönetti oyunu…
Sanırım, bugüne kadar izlediğim en iyi işlerinden de biriydi.
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu'nun bizleri kıskandıran salonunda, dört yüze yakın izleyici vardı. Tiyatro Roi’ye (POH) teşekkürler…
İki toplum kültür ve sanatta ortaklaştıkça, barış inşası da büyüyecek.
Alkışlar işbirliğine, dayanışmaya, birlikte üretmeye…
***
Bir apartmanın bodrumunda, birbirlerine tutunarak yaşayan iki dul kadın ve 'tehlikeli' bir bakım görevlisinin öyküsü, "Hadi Öldürsene Canikom..."
İki kadından Siyen, ölmüş kocasının anıları, Diha ise sahte aşk mektupları ile avutuyor kendiini... Bir avutmadır gidiyor, yalanlar sahnesinde…
Aziz Nesin'e, Lefkoşa'dan selam gönderdik, yıllar sonra...
Ünlü yazar, 1990'da Larnaka üzerinden gelmişti adaya...
Ledra Palas barikatında sandalyeye oturmuş, bir ayağı güneyde, diğeri kuzeyde fotoğraf çektirmişti…
O ayaklar denkleşemedi halen...
O yalanlar sahnesi değişmedi…