Finlandiya’da Tatil
Helsinki şehir merkezinde açık renkli granit taşlarla dizayn edilmiş mimarisinden dolayı “kuzeyin beyaz kenti” olarak bilinir. Hem etrafı denizle çevrili hem de doğa ile iç içe bir şehirdir.
Filiz Uzun
[email protected]
NEDEN FİNLANDİYA TATİLİ?
Finlandiya merak ettiğim ülkeler arasındaydı her zaman. Özellikle kuzey ışıklarını görmek hayalimdi. Üstelik yüzde 75’i orman olan bu ülke, benim gibi doğaseverlerin ilgisini çeker elbette. Dünyanın en iyisi olarak derecelendirilen eğitim sistemine sahip olduklarını ve birçok dünya ülkesinin inceleyip yararlandığı bir sistem oluşturduklarını biliyor ve hep yerinde görmek istiyordum. Evlerine konuk olduğumuz dostlarımızın ikisi de eğitimci. Biri ekonomi profesörü, diğeri ise psikiyatri hemşiresi ve şu an 75 yaşında olduğu halde halen AB Aile İçi Şiddet eğitimci Eğitmeni olarak çalışıyor. 13 önce “Aile İçi Şiddet eğitimi” almıştım. Sirkka’dan Kıbrıs’ta, 2019 yılında ise “Yaşlı Bakımı ve İstismarı” ile ilgili bir eğitim almıştım Viyana’da. Dostluğumuz eskilere dayanır.
Kızım Almanya’da okuma hedefi koyduğundan beri öncelikle Almanya’nın kentleri olmak üzere Almanya’ya yakın birkaç Avrupa ülkesini de gezmiştik Helin ile birlikte. Avusturya, Prag, Viyana gibi… Finlandiya gideceğim ülkeler sıralamasında yer alsa da yakın zamanda gidebileceğimi düşünmemiştim.
Neredeyse 13 yıldır tanıştığımız Finlandiya’lı aile dostlarımız olan Sirkka ve Matti uzun zamandır davet ediyorlardı. Geçtiğimiz birkaç yıl hepimiz için zor yıllardı. Pandemi, bir sağlık çalışanı olarak yoğun çalışma tempom, yaşadığımız kayıplar ve ülkedeki yaşanılan sorunlardan dolayı gerçekten zordu. Dinlenmek ve ruhumu iyileştirmek için dostların davetini kabul ederek kızım Helin’le Finlandiya’ya tatil planlamış oldum ağustos ayı için. İyi de yapmışım.
Bugüne kadar yaptığım tatiller arasında en huzurlu, en sakin, en iyileştirici ve ruhuma en iyi gelen tatildi diyebilirim. Kızımın da bana eşlik etmesi ve birlikte tatil yapmamız benim için son derece önemliydi. Gördüğüm güzellikleri kızımla paylaşamasam bu kadar keyif alamazdım doğrusu.
FİNLANDİYA HAKKINDA İZLENİMLERİM
Finlandiya’ya gitmeden önce dostlarımız nedeniyle biraz fikrim vardı. Ancak bu kadarını gerçekten beklemiyordum.
*Finlandiya’ya ilk gittiğim gün dikkatimi ilk çeken şey apartmanlardı. Hemen hemen hepsi aynı renk ve benzer mimariyle yapılmış binalardı. Eskiyi çağrıştıran ancak oldukça modern şekilde dizayn edilmiş apartmanlar. Binaların katları ve dairelerin metrekareleri de genellikle benzer boyutlardaydı. Bu kadar boş alan olmasına rağmen tek tük binalar, küçücük apartman daireleri yapmaları ilgimi ilk çeken şey olmuştu. 4 kişilik aile ve 2 köpek de 2 kişilik çiftler de aynı küçük apartman dairesinde yaşıyorlardı. Evlerdeki eşyalar da gerçekten ihtiyaç olan kadar ve kullanılan eşyalardı. Gereksiz hiçbir şey yoktu.
*Çok gösterişsiz bir yaşamları var Finlandiya’lıların. Her şey yeteri kadar. Mimarileri modern ve minimalist. Dış görünüşleri de, arabaları da. Hiç lüks araba Mercedes ya da BMW görmedim mesela. Eşya taşımaya elverişli station tipi arabaları tercih ediyorlar. Çünkü kır evine gidiyorlar. Bisikletleri, kanoları var. Hemen hemen her arabanın arkasına takılan trollileri var. Malzemelerini taşımak için. Bolca kitap okuyorlar (kitaplarını kütüphaneden alıyorlar) üretiyorlar, çalışıyorlar. Bizim çok yaşlı dediğimiz yaşlarda bile çalışıyorlar. Çoğu işlerini ve alışverişlerini internet aracılığı ile yapıyorlar. Ödemelerini de yazışmalarını da.
*5,5 milyon nüfusu var ülkenin. İnsandan çok ağaç gördük Finlandiya’da. Beton yığını yok. Doğaya uyumlu evler. Kilometrelerce yol gittik. Kilometrelerce orman gördük. Aralarda göller. Göllerin içinde adalar, denizin içinde de. Adaları, gölleri ve ormanları ile ünlüdür Finlandiya. Bir de saunaları. Her evde sauna var. Kır evlerinden ayrı göl kenarında sauna evleri var. Apartman dairelerinde de.
*Finlandiya, arazi alanının yüzde 75’inden fazlası ormanlarla kaplı olan Avrupa’nın bir numaralı ormanlık ülkesi konumunda. Ormanlarını sürdürülebilir bir şekilde yönetiyorlar. Kesilen her ağacın yerine 4 ağaç dikiliyor. Kendi bahçendeki ağacı dahi kesmek yasak. Belediye gelip, görüp, onay vermeden ve yerine başka ağaçlar dikmeden kesemiyorsunuz.
*Finlandiya’da 200.000 adet göl var. Ormanın arasında ortaya çıkan göller ve gölün kenarlarında gözü hiç de tırmalamayan, doğa ile uyumlu tahtadan evler görülmeye değer bir manzara oluşturuyor. Ne kadar zengin olursanız olun evler diğerlerinden pek de farklı değiller. Boyutları hemen hemen aynı. Ve evinizin etrafını beton öremiyorsunuz. Tellerle de kaplamıyorsunuz. Sadece ev sizin diğer alanlar herkesin. Ormanlar halkın. Sökülen devrilen, kırılan ağacı bile çekip alamazsınız ormandan. Saunanız için satın alıyorsunuz odunları. Ormana gidip toplayayım diyemiyorsunuz. Birçok eşya tahtadan, plastik malzeme bulmak zor. Plastik şişelerin 10’da 9’u geri dönüşüme gidiyor. Plastik şişeleri iade etmek için her markette ayrı bölüm var ve iade ettiğiniz her plastik şişe için paranızı hemen o an alıyorsunuz.
*Finlandiya’da 70.000 adet ada var. Helsinki’de denizin ortasında olan birkaç adayı gezebildik. Çoğunu da uzaktan gördük. Yaşam alanları olanlar da var. Açık hava müzesi haline getirilen adalar da. Yaşam alanı olmayan sadece ağaçlarla çevrili adalar da çokça.
*Yollar çok sistemli, kaos yok trafikte. Öncelik bisiklet sürücüleri ve yayaların sonra da araçların. 100-200 metre arası yaya geçidi var. Her kaldırımın kenarı bisiklet yolu. Araç kullananlar çok sakin ve saygılı. Ülkenin genelinde var bu sakinlik. Huzur ülkesi Finlandiya.
*En çok dikkatimi çeken şeylerden bir diğeri ise sigara içen kimseye rastlamamaktı. Kapalı alanlarda zaten yasak ama çoğu açık ve özel alanlarda da yasak. Açık alan kafe, dondurmacı ya da restoran gibi mekanlarda da yasak. Bu normal bir şey ve olması gereken aslında. İlginç olan apartmanlarda da yani kendinize ait dairelerinizde de yasak. Her evde her apartmanda duman detektörü var. Daire sizin olsa da apartman sizin değil sonuçta. Kimseyi riske atamazsınız. Kaldığımız sitede sitenin sonunda minik bir alanı sigara içme alanı yapmışlar. İzmariti atmak için de bir çöp koymuşlar. Sigara içecekseniz o alanda gidip durarak içiyorsunuz. 15 günde sanırım 2 ya da 3 kişi gördüm. Günlerce gezdim yerde tek izmarit görmedim. Helsinki’de tren garında 2-3 genç kızdan başka da sokaklarda dahi sigara içene rastlamadım. Hele aracında sigara içen bir tek insan görmedim. İnsan böyle bir ortamda içmeye utanır.
*Dünyaca ünlü kültür dergisi Reader's Digest'in hazırladığı dürüstlük listesinde Finlandiya’lılar ilk sırayı almışlar, Portekiz’lilerise listenin en alt sırasında. Araştırma kapsamında 16 ülkenin başkentlerinde, insanların en yoğun olduğu yerlere 12 adet cüzdan bırakılmış. Cüzdanların içine yaklaşık 50 Euro, aile fotoğrafları ve iletişim bilgileri konulmuş, sonra cüzdanları bulanların ne yapacağını takip etmişler. Finlandiya’da 12 cüzdanın 11’i iade edilmiş ve birinciliği almış. Ben de Helsinki’de ceketimi yere düşürmüştüm dakikalarca yürüdükten sonra fark edip döndüğümde ceketimi düşürdüğüm yerde buldum. Kimse alıp peşimden koşmadı ama alıp da gitmedi.
*Ülkenin dürüst ve güvenilir olduğunun bir diğer göstergesi de çocukların okuldan yaya olarak evlerine dönmesidir bana göre. Benim çocukluğum öyle geçmişti ama kızımı okula ben bırakıp ben aldım lise bitene kadar. Finlandiya’da beni şaşırtan konulardan biriydi. Kreşten çıkan çocukların bisikletleriyle ya da yaya olarak tek başlarına evlerine gitmeleriydi. İnanılmazdı. Minicik çocuğu ilk gördüğümde sordum istemsiz olarak annesi-babası nerde diye? Kreş çocukları, yaşları 4-5 en fazla. İnanmak zor olmuştu.
*Finlandiya’lılar çok konuşkan insanlar değiller evet ama soru sorduğunuzda size yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. “Small talk” denilen havadan sudan konuşmayı sevmezler. Direk söyleyecekleri neyse onu söylerler, konuyu uzatmazlar. “Görüşürüz” kelimesini bizler gibi kullanmazlar. Bir insana görüşürüz derlerse mutlaka ayarlayıp görüşürler. Dürüsttürler, gösterişten ve yalandan hoşlanmazlar. Finlandiyalı dostlarım beni ülkelerine davet ettiklerinde kibarlık yaptıklarını düşünüp açıkçası pek de üstünde durmamıştım. Ama tarih bildirene kadar da davetlerini sürdürdüler. Ciddiydiler yani. Çünkü söz ağızlarından çıkmadan evvel düşünüp karar verip, öyle söylerler ve söylediklerini de yaparlar. Pek alışkın değiliz tabi biz, şaşırıyoruz.
*Aileleri ile de gerektiği kadar görüşürler. Ne dostluklarında ne de aile ilişkilerinde bizler kadar iç içe değiller ama haberleşir ve ara sıra da davetlerde ve özel günlerde buluşurlar. İhtiyaç duyulduğunda ve yardım istendiğinde de çocuklarının, ailelerinin yanında olurlar.
*Çok iyi işleyen sistemlerinden bir diğeri de evde bakım sistemleridir ki ilgi alanım olduğu için biraz inceleme fırsatım oldu. Yaşlılar, yaşlı evlerinden çok evlerinde kalmayı tercih ediyorlar, çünkü evde bakım sistemleri çok iyi çalışıyor. Evde bakım sistemini; Sosyal hizmetler, sağlık hizmetleri ve belediyeler birlikte yürütüyor. Finlandiya’da il ve ilçe belediyeleri yaşlı bireyler için günlük yaşantılarının daha kolay olabilmesi ve mümkün olduğu kadar uzun süre evde kalabilmeleri amacıyla (ki en sağlıklı olanı yaşlının bildiği, alışkın olduğu evinde kalmasıdır) çeşitli hizmetler sunmaktadır. Bunların dışında, yiyecek içecek sağlama, temizlik, alışveriş, güvenlik ve ulaşım yardımı gibi başka destek hizmetleri de mevcuttur.
*Finlandiyalılar sağlıklı yaşlanıyorlar çünkü çok yürüyüp bisiklete biniyorlar. Sabah yürüyüşlerimi yaparken 80’li yaşlarında koşan ya da bisiklet süren insanlara rastladım. Yapılan araştırmalarda en mutlu ülke oldukları kanıtlanmış. Ülkelerine ve sistemlerine güveniyorlar. Dolayısı ile de sağlıklılar. Az yiyorlar. Önceden alkol tüketimi çok fazla olan Finlandiya’da hükümetleri sağlıklı yaşamı geliştirmek için çaba harcıyor ve alkol tüketimi giderek azalıyor. Çünkü bunun için ciddi anlamda çalışmalar yapılıyor. Örneğin marketlerde şarap bile satılmıyor. Alkol sadece alkol bayilerinden alınıyor şu an. Ve yasakların tüketimi artırdığını düşündüklerinden marketlere şarap satışına izin verileceği ve yasal düzenlemelerin yapılacağı söyleniyor. Sigara ve alkol için yüksek vergiler de caydırıcı olabiliyor. Vergilerin yüksekliği fiyatlara yansıyor. Örneğin Almanya’da 20 Euro olan bir şişe viski Finlandiya’da 50 euro.
*Finlandiya’da çok ilgimi çeken ve çok uzun yıllardır da devam eden Finlilerle özdeşleşen sosyal devlet anlayışının göstergesi olan bir diğer uygulama ise Bebek bekleyen ailelere “Bebek Bakım Kutusu” gönderilmesidir. Bu uygulama 1938'de başladığında kutudaki eşyanın tutarı, bir sanayi işçisinin aylık ücretinin üçte biri kadarına denk geliyormuş. Amaç anne ve bebeğin sağlığını korumak ve iki savaş arası dönemde oldukça düşük olan nüfus artışını teşvik etmekmiş. Birinci Dünya Savaşı'ndaki ölümler nedeniyle nüfus azalması Avrupa ülkelerinin önemli kaygılarından biriydi o zamanlar. Uzmanlar bu uygulamanın zengin-yoksul demeden tüm çocuklar için aynı malzemelerle yapılmasının toplumda güven ve eşitlik duygusu yarattığına da inanıyor. Hatta Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö'ye bile doğan oğlu için bu kutudan gönderilmiş. Uygulama ilk başladığında kutular bebek beşiği olarak da kullanılıyormuş. Finlandiya toplumu değişirken paketin içerdiği malzemeler de değişime uğramış. Artık tüm bebek kıyafetleri pembe veya mavi değil, nötr renklerde. Bu kızların ve erkeklerin eşit olduğu mesajı veriyor topluma. Bu kutular sadece doğuracaklara değil evlat edinen ailelere de gönderiliyor. Gezdiğimiz Finlandiya Ulusal Müzesinde bebek Bakım kutusunun ilk yıllardaki şeklinin sergilendiğini görmüştük. Zıbınlar, çarşaf, battaniye, bez, biberon gibi malzemelerdi. Çok güzel bir uygulama.
* Finlandiya'da asgari ücret yoktur, ancak ortalama maaş aralığı vardır. 2.995 Euro ile 5,718 Euro arasında değişmektedir. Finlandiya'da en düşük ücret 2022 yılında saatlik 13 Euro olurken kişi başına ortalama gelir ise yıllık 33.471 ABD doları ortalamasına sahiptir. Ortalama bir kişinin aylık 1.550 Euro yaşam maliyeti bulunuyor. Kıbrıs’ta çalışma saati haftada 40 saati bulurken Finlandiya'da çalışma saatleri haftada 4 günü 6 saat şeklindedir. Finlandiya'da Ocak 2022'de erkeklerin maaşları bir yıl öncesine göre %2,5 artarak 4.031 Euro, kadınların ise %2,5 artarak 3.502 Euro oldu. Bu rakamlar net maaşlar içindir. Kadın haklarının çok ileride olduğu bir ülke olan Finlandiya’da kadın erkek maaşlarının ayrılması ve kadınların erkeklere oranlar çok az da olsa düşük olması Başbakanlarının kadın olduğu bir ülkede beni şaşırtmıştı doğrusu. 24 yıllık bir devlet çalışanı olarak benim maaşımın Finlandiya’da yaşayan, çalışan bir kadının maaşının yarısından bile daha az olması ne acı. Finlandiya’da saatlik asgari ücret 13,8 Euro’dur. Ortalama saatlik ücret ise 27 Euro olarak hesaplanmıştır. Finlandiya'da 15 ila 64 yaş arasındaki kişilerin yaklaşık %72'si ücretli bir işe sahiptir. Finlandiya'da ortalama bir kişi, ayda yaklaşık 1.550 Euro'luk bir yaşam maliyeti bulunmaktadır. Çok pahalı olarak bilinen Finlandiya’da marketleri dolaşırken bizdeki ürünlerle biraz kıyas yapmaya çalıştım. Meyve ve sebzeler bizden biraz pahalı olsa da temel gıdalar diğer Avrupa ülkeleri gibidir. Ekmek, süt, tavuk, et aşağı yukarı aynıdır. Ve bizden ucuzdur. Hijyen malzemeleri de bizdekinden oldukça ucuzdur.
*Finlandiya’da son yıllarda elektrik fiyatlarındaki artış toplumu telaşlandırsa da yaşam şartları bizden hayli iyi olduğundan biraz bile düşüş gösterse panik yaşanıyor. Gittiğimiz günlerde elektrikle çalışan aletlerinin az kullanılması için uyarılmışlardı. Hemen uygulamaya başladılar. Meydanlardaki sokak ışıkları geceleri azaltılıyor o kadar. Yine de bizim gibi karanlığa gömülmediler.
*Finlandiya’ya gittiğimiz ağustos ayında ülkede hava sıcaklıkları ilk kez bu kadar arttığından inanılmaz şoktaydılar. Konuştuğumuz herkes sıcaktan şikâyet ediyordu. Oysa biz çok memnunduk. Ağustos ayında 40-50 dereceyi gören bizler 24-27 derece serindi bizim için. Kot giyebiliyor ve tüm gün yollarda yürüyerek gezebiliyorduk. Trende sohbet ettiğimiz bir kadın “kış gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum” demişti. -20 derece soğuğa razılar. Uyuyamıyorlar, hiçbir aktivite yapamadıklarından şikâyet ediyorlardı. Bizlerse en serin ağustosumuzu yaşıyorduk. O anlatırken biz güldük Helin’le.
*Finlandiya mutfağı var mı bilmem ama tütsülenmiş somon ve balık en meşhur yemekleri. Bir de geyik eti. Çok özel restoranları var ama özel bir mutfakları olduğunu söyleyemeyeceğim. Et yemekleri, köfte ve püre en çok yedikleri yemek. Kendi hamburger markaları var. Hesburger. Bu yüzden çok fazla Mc Donalds görmedim. Şehirde her türlü mutfak var ama en çok gittikleri Çin restoranları ve Nepal mutfağı. Baharatlı yiyecekleri seviyorlar sanırım soğuk havadan olsa gerek. Acı ısıtıyor. Nepal mutfağını ilk kez denedim. Bana göre olduğunu söyleyemem ama yine de yedim, fena değildi. Çin yemeklerine bayılırım ama. Finlandiya’da büyük alışveriş merkezlerinde veya bazı restoranlarda açık büfeler oluyor. Fix Menü 13-15 euro’ya dilediğiniz kadar yiyebiliyorsunuz ve birkaç çeşit yemek alternatifiniz oluyor. Birkaç kez özellikle uzun yol molası verdiğimizde biz de yedik. Tütsülenmiş Somon’u da Ahtari’de göl kenarında yaptık. Balık severim, çok beğendim.
*Dünyanın en mutlu ülkeleri sıralamasında üst sıralarda yer alan Finlandiya’da intihar oranlarının yüksekliği şaşırtıcı unsurlardan biri. Ülkede oldukça fazla insan depresyon tedavisi ve vitamin takviyesi alıyor. Verilere bakıldığında Finlandiya'da her 100 bin kişide görülen intihar oranı 11.6 iken, Mutlu ülkeler arasında 19. Sırada yer alan ABD'de bu rakam 10.1 civarında. 2011 yılında yapılan bir araştırma intihar vakalarıyla refah seviyesi arasında çok ilginç bağlantılar olduğunu ortaya çıkardı. İngiltere Warwick Üniversitesi, San Francisco Merkez Bankası ve New York Hamilton Koleji'nden bazı ekonomistlerin yaptığı araştırmaya göre, gelişmiş ülkelerdeki gelir adaletsizliğinin azalması, insanları komşuları, akrabaları ve iş arkadaşlarıyla daha fazla kıyaslamaya itiyor ve kendilerini daha çaresiz hissettiriyor. Yaş ilerledikçe rekabet artıyor ve bu da insanları umutsuzluğa itiyor. David Blanchflower "Tüm dünyada özellikle de düşük eğitim seviyesine sahip çalışan kesimin hayata tutunmak için daha çok çaba sarf ettiği görülüyor. Bu durum ABD'de daha da belirgin. Kendini umutsuz hisseden insanlar hayatlarına son veriyor. İntihar ediyorlar ya da uyuşturucu ve ilaç zehirlenmesi sebebiyle hayatlarını kaybediyorlar”. Özellikle 50’li yaşlarda intihar oranları artıyor. İnsanları intihara götüren sebepler arasında umutsuzluk, gerginlik, yalnızlık, yorgunluk, depresyon, stres, uykusuzluk gibi 15 farklı etmen bulunuyor. Finlandiya'da soğuk ve havanın kapalı olduğu kış günlerinin uzun olduğu herkesçe biliniyor. Elbette bu durum da intihar vakalarını artıran etkenler arasında.
FİNLANDİYA’NIN BAŞKENTİ HELSİNKİ
Bizim ilk durağımız Helsinki oldu. Helsinki Finlandiya’nın başkenti. 1.5 milyon nüfusa sahip bir kent. Helin’le Helsinki’de buluştuk. Helsinki gezdiğim diğer hiçbir Avrupa kentine benzemiyordu.
Helsinki şehir merkezinde açık renkli granit taşlarla dizayn edilmiş mimarisinden dolayı “kuzeyin beyaz kenti” olarak bilinir. Hem etrafı denizle çevrili hem de doğa ile iç içe bir şehirdir. Helsinki Baltık denizinin Finlandiya körfezinde bulunan 315 adaya sahip olan adalar şehridir. Helsinki’nin kuvvetli tarih bağlarının bulunduğu Estonya’nın Tallinn Kentine 80 km, Stockholm 400 km ve Saint Petersburg 388 km uzaklıktadır. Biz gemi yolculuğu yaparak 2 saatte Tallinn’e giderek hızlı bir tur yaptık.
Helsinki diğer Avrupa başkentlerine kıyasla daha yeni bir şehirdir. 16.yy’da Finlandiya toprakları İşveç krallığı yönetimi altındaydı. Ve İsveç kıralı 1. Gustav Helsinki şehrini 1550 yılında ticarette ve gelişmişlik düzeyinde ilerleme kaydeden Estonya’nın Talinn kentine rakip olması için kurmuş. 1800’lerin başında Rusya ve İsveç arasında geçen Fin savaşları sonucunda Rusya Finlandiya topraklarına el koymuş. Bu tarihlere kadar Finlandiya’nın başkenti Turku şehri iken 1812 yılında Rus çarı I. Alexander ülkenin başkentini Helsinki yapmış. Bu dönemlerde yapılan mimari değişikliklerle Helsinki St. Petersburg’a benzetilmiş ve neoklasik mimarinin en güzel işlendiği Avrupa şehirlerinden biri olmuştur. Şehirde 19. yy. mimarisinden görülmeye değer eserler bulunur.
Hayatımda bu kadar az insanın olduğu bir başkent daha önce görmemiştim. Avrupa Birliği içinde kilometrekareye en az insan düşen ülkedir Helsinki. Ağustos ayı tatil olduğundan olanlar da kırsal kesimlere gitmiş oluyor.
Çok az araba, sıfır gürültü ve hemen hemen hiç korna sesi duymadım. Kafelerde ya da topluca oturulan alanlarda yüksek sesle konuşana hiç tanıklık etmedim. Caddelerde, yaya geçitlerinde insan kalabalığı hiç görmedim. Sıkışan bir trafiğe de denk gelmedik hiç.
Finlandiya Fince ve İsveççe olmak üzere iki resmi dile sahip. Fince duyduğum, telaffuzu en zor dillerin en başında geliyor. Almanca zor diyordum Fince daha betermiş. Ancak 10 yaşında bir çocuk en az 2-3 dil konuşabiliyor. Bu yüzden hemen hemen herkes çok iyi derecede İngilizce konuşuyor. Bu da eğitim sistemlerinin ne kadar iyi olduğunu gösteriyor. Ben 15 günde sadece “kiitos” (teşekkür ederim) bir de “kippis” (şerefe ) demeyi öğrendim. Helin benden iyiydi ama o da Fince için “zor bir dil” dedi.
FİNLANDİYA’DA GEZDİĞİMİZ YERLER
AHTARİ /KIR EVLERİ/GÖL EVLERİ/
Arabayla 4 saatte vardık Ahtari’ye. Dostlarımızın göl evleri Ahtari denen kasabadaydı. Ucu bucağı bitmeyen ormanlar, göller ve masallarda geçen manzaralar seyrederek geçti 4 saatlik yolculuk. Kulaklarımıza taktığımız müziklerimiz eşliğinde terapi gibiydi yolculuk bile. Varacağımız yerin fotoğraflarını görmüştük önceden ama bir kare ile anlatılması mümkün değil oraların.
Şanslıydık çünkü 15 gün boyunca hava çok güzeldi. Finlandiya’lılara göre çok sıcak ama bize göre ılık bir havaydı. Ahtari biraz daha serindi hatta.
Ahtari dönümlerce golf alanları, pandaların da bulunduğu hayvanat bahçesi, yüzlerce taş çeşidinin zemininde inşa edilen oteli, barı, kafesi, alışveriş merkezleri bulunan göl kenarında bir kasaba.
Bisikletlerle kasabanın her yeri gezilebilir. Biz ilk gün Helin’le Ahtari Zoo’ya gittik. Hayvanat bahçesi de elbette ormanlık alan içinde ve göl kenarında. 2.5 saatte dolaşılabilecek bir alan. Cennet gibi bir yer Ahtari. Göl kenarına sıralanmış evler ve sauna evleri, her evin kendine ait iskelesi ile özel alanlar oluşturulmuş olsa da orman herkesin ormanı. Ormanda mantar ve yabanmersini/çayüzümü (blueberry), kırmızı dut (redberry) ve böğürtlen (blackberry) toplayabilirsiniz.
Gölün dibine evden ayrı inşa edilen, ayrı bir banyosu, yağmur yağdığında yemek yiyebileceğiniz bir odası ve balkonu olan sauna evleri var. Saunanın önünde de jakuzi. Sıcak sunun içinde göl manzarasında içkilerinizi içebilirsiniz. Sauna gecesi yaptığımız akşam barbekü de yapmıştık. Hava şahane iken birdenbire bizde kış aylarında bile göremeyeceğimiz şiddette fırtına ile beraber yağmur başladı. Gölün içinde kano yapan insanlar vardı. Nasıl endişelenmiştim. 30 dk sonra tekrar güneş açtı. Her şey normale döndü.
Finlandiya’lılar için sauna ve arkasından da soğuk göl suyunda yüzmek bir ritüeldir. Kaç yaşında olursanız olunuz saunaya girmeyi sevmeyen yoktur. Sauna, göl ve jakuzi ritüeline ben de bayıldım doğrusu. Gevşiyor insan, bedenen ve ruhen rahatlıyorsunuz. Ormanın doğal sesi eşliğinde meditasyon gibi geliyor size burada olmak.
Yazın göl evinde yapılacak sporların başında yüzme gelir elbette. Su sporlarından kano yapanlar da çoktu. Tekne gezileri ile göl içindeki adalara gidebilirsiniz. Ayrıca hemen hemen her ailenin golf kulüplerine üyelikleri var. Golf alanları da inanılmazdı. Biz de gittik. Matti bize de öğretti. Çok keyifliydi.
Bisiklet spordan çok taşıt olarak kullanılıyor Ahtari’de. Biz de her yere bisikletlerle gittik. Her sabah çok erken uyanıp kahvemi içerken sincaplar eşlik etti bana. Ardından da ormanın içinde, gölün kenarında yürüyüş yaptım.
Ahtari’nin en meşhur şeylerinden biri de sinekleridir. Finler her yıl Mosquito Swatting adını verdikleri sivrisinek yakalama şampiyonası düzenliyor. Beni hiç ısırmadılar ama Helin’i çok sevdiler.
Kış aylarında gölün üstü buz tuttuğunda kayak sporları yapılıyor burada. Ahtari’yi kış aylarında hayal bile edemiyorum. Gölün üstü buz tutmuş ormandaki ağaçlar bembeyaz kartpostal gibi. Christmas’da buzu kırıp içinde yüzüyorlar. Buzlu suda. Bu yüzden yaşlanmıyorlar sanırım.
HELSİNKİ’DEN ESTONYA’NIN TALİNN KENTİNE 1 GÜNLÜK GEZİ
Helsinki’nin en yakın komşusu Estonya’nın Tallinn kentidir. Gemi yolculuğu ile 2 saatte Tallinn’e gidiliyor. Biz de öyle yaptık. Arabayla feribota binip 2 saat sonra Tallinn’deydik.
Tallinn Baltık ülkesi olan Estonya’nın başkentidir ve Baltık denizinin Finlandiya körfezi ile birleştiği noktada yer alır. Estonya’lıların ataları Almanlar ve Danimarkalılar ile akrabalıkları, tarihlerinde de ortaklıkları vardır. Bu yüzden Tallinn’de Almanya’nın izlerini görmek mümkündür. Alman restoranları ve Alman biraları mesela. 1200’lü yıllarda Danimarka krallığına, 1500-1700’lü yıllarda İsveç krallığına, 1710-1917 yılları arasında da Rus çarlığı hakimiyeti altında yaşamıştır. Estonya 1718’de bağımsızlığını ilan eder. Ancak 1740 yılında yine Rus hakimiyeti altına girer. Bu sefer Komünizm rejimi ile yönetilir. 1991 yılında yine bağımsızlığını ilan eder. Yüzyıllarca Rus hakimiyetinde yaşasa da ne Rus kökenli oldukları doğrudur ne de dilleri Rusçadır. Estonya ne Rus ne de İskandinav ülkesidir. Estonya bağımsız batı demokrasisine ayak uydurmuş, kuzey Avrupa ve Baltık ülkesidir. Dilleri de ne Rusça ne de Fince’ye benzer, Estonca’dır. Ülke nüfusunun %38’i Rus’tur ve Rus’lar da Estonca öğrenmeyi reddediyorlar.
Tallinn’e girdiğiniz anda Orta Çağ’ın ortasına düşmüş gibi hissedersiniz kendinizi. Tallinn’de eski şehir iki kısımdan oluşur Yukarı Kısım ve Aşağı Kısım. Buralara araçlı çıkmak yasaktır. Her yeri yürüyerek gezebilirsiniz. Geçmiş yüzyıllarda zengin Alman aileler Yukarı Kısımda yoksul Estonya halkı ise aşağı kısımda yaşarmış. Bu farkı buraları gezerken hala hissedebilirsiniz.
Eski şehirde Viru Kapısı, Katerina Geçidi, St. Olaf’s Kilisesi, St. Caterine’s Passage, Alexander Nevski Katedrali görülmeye değerdir. Kule surlarını takip ederek tüm eski şehri yaya olarak gezebilirsiniz. Masalsı bir kent Estonya.
Eski şehirden çıkıp modern döneme döndüğünüz vakit şehir merkezinde trafikteki kaos, tahammülsüzlük, korna sesleri sizi karşılıyor. Helsinki’den sonra fazla gürültülü gelmişti bize Tallinn.
HELSİNKİ’DE GEZDİĞİMİZ YERLER
SENATE SQUARE (SENATO MEYDANI)
Helsinki Katedrali, Finlandiya Ulusal Kütüphanesi, Hükümet Sarayı ve Helsinki Üniversitesi ile çevrelenmiş bir meydandır. Senato Meydanı, buzdan yapılmış heykellerden oluşan sergi başta olmak üzere yıl içerisinde birçok sanatsal etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Çoğu festival ve konser organizasyonu da yine kentin bu kesiminde izleyicileriyle buluşuyor. Meydanın ortasında Rus Çarı II. Alexander’ı tasvir eden heykeli yer alıyor. Çiçeklerle çevrili alanda oturup meydanın keyfini çıkartabilirsiniz.
Helin Ulusal kütüphaneyi gezerken ben katedralin kenarındaki kafede oturup kahve keyfi yapıp meydanın tadını çıkardım, bir de belki kadın başbakan geçer de görürüm diye bekledim. Helin ile boy boy fotoğraflar çektik Rus Çarı II. Alexander’ın önünde. Hatta belki Erasmusla Helsinki Üniversitesine gelir diye konuştuk bu meydanda.
HELSİNKİ KATEDRALİ (TUOMİOKİRKKO)
Batı Avrupa’nın en büyük Ortodoks ibadethanesi Helsinki Katedrali, Rus Çarı I. Nikolay adına 1830-1852 yılları arasında inşa edilmiş. Finlandiya’nın bağımsızlığını ilan ettiği 1917 yılına kadar Aziz Nikolay Kilisesi adıyla anılmış. Alman Mimar Carl Ludvig Engel’in Neo-Klasik stilde tasarladığı yapı, zarif duruşuyla bizi büyülemişti. Baştan aşağı beyaz rengin hâkim olduğu katedralin çatısında, şehri koruduğuna inanılan 12 havari heykeli bulunuyor. Daha gösterişli olan iç kısımda ise reform hareketinin öncüleri Luther, Melanchton ve Mikael Agricola’yı tasvir eden heykeller öne çıkıyor.
USPENSKİ KATEDRALİ
Rus Ortodoks kilisesi olarak 1862-1868 yılları arasında inşa edilen Uspenski Katedrali, mimari güzelliği sayesinde Helsinki gezilecek yerler listenize ekleyebileceğiniz bir diğer dini yapı. Helsinki’nin hemen hemen her yerinden görülebilen yükseklikte olduğundan ilk anda dikkatimi çeken bir yapıydı ve Rus’lar tarafından yapıldığı ve St.Petersburg yapılarını andırıyordu. Katedralin tasarımını, Aleksey Gomostayev üstlenmiş. Rus katedral mimarisinin Batı Avrupa’daki en güzel örneklerinden biri ortaya çıkarmış. Kırmızı tuğla kaplı duvarlarıyla göz alıcı görünüm ortaya koyan Uspenski Katedrali, altın kaplamalı ve soğan biçimli kubbeleri ile kente faklı bir hava katıyor.
NATIONAL MUSEUM OF FINLAND (FİNLANDİYA ULUSAL MÜZESİ)
Oldukça geniş bir zaman aralığına bağlı kalarak ülke tarihi hakkında ziyaretçilerine değerli bilgiler paylaşan National Museum of Finland, 1893 yılında kurulmuş. Fin toplumunun ve kültürünün tarih boyunca gelişimine ışık tutuyor. Eğer Finlandiya sınırları içerisindeki en büyük arkeolojik koleksiyonu incelemek isterseniz zamanınızın büyük kısmını Finlandiya’nin tarihöncesi dönemine (Prehistory of Finland) ayırabilirsiniz. Benim çok ilgimi çeken bir müzeydi. Hatta birkaç dakikalığına Finlandiya Başbakanı yapıyorlar sizi. Fotoğrafınızı çekip gelmiş geçmiş başbakanların yanındaki bir fotoğraf çerçevesine koyuyorlar. Helin ile biz de çektirdik. Ve 1-2 dakikalığına da olsa Finlandiya başbakanları arasında yerimizi aldım. Hevesimi aldım ben.
ESPLANADİ PARK
Mimar Carl Ludvig Engel’in kente kazandırdığı cazibe merkezlerinden biri olan Esplanadi Park’ı, klasik tarzdaki kafelerinde zaman geçirmek ve huzurlu bir ortamda sokak sanatçılarının performanslarını izlemek için Helsinki gezilecek yerler listesinde olmazsa olmazdır. Burada yer alan dondurmacılarda mutlaka dondurma yemelisiniz. Zaten bu parktan geçmeden limana gidemezsiniz. Parkın ilerisinde minik bir platform var ve sık sık konserler oluyor. Biz her geçtiğimizde yerel grupların konserlerine denk gelmiştik. Ayrıca parkta farklı kültürler stant açıp el ürünlerini ya da yerel yemeklerinin satışını yapıyorlar. 1818 yılında açılışı gerçekleştirilen Esplanadi Park’ta üst düzey gastronomik deneyim yaşamak için en ideal mekân, 1867’den beri hizmet veren Kappeli restoranıdır. Biz gidemedik ama ününü duymuştum. Ve restoranın mimarisi de ayrı bir sanat eseriydi. Parkın tam merkezinde ünlü şair Johan Ludvig Runeberg’i tasvir eden bir heykel bulunan yeşil alanda ziyaret edilecek tarihi yapıların başında ise kentin ilk tiyatro binası Engels geliyor.
SEURASAARİ OPEN-AIR MUSEUM
Gezdiğim ve en keyif aldığım yerlerden biriydi Seurasaari Açık Hava Müzesi. 1909 yılında Profesör Axel Olai Heikel önderliğinde kurulmuş. Kültürel tesis, Finlandiya’nın çeşitli yerlerinden getirilmiş ve tarihi değere sahip 87 ahşap binadan oluşan enfes koleksiyonu bünyesinde barındırıyor. Samanlıklardan köşklere, kiliselerden papaza evlerine kadar farklı tipteki yapılardan oluşan bu koleksiyon içerisinde, dev boyutlu kürekli tekneler de bulunuyor. Finlandiya halkının yüzyıllar içerisinde benimsediği gelenekleri ve kırsal hayatı anlamanıza yardımcı olacak Seurasaari Açık Hava Müzesi’ni gezerken halk dansları ve el sanatları hakkında da değerli bilgiler edinebilirsiniz. Ünlü sanatçıların yaşadığı evlerinin kapılarına bile sanatlarını işledikleri ve yüzyıllar önce yaşam alanlarını gezmek beni resmen büyülemişti. Dans odalarından yatak odalarına kullandıkları tabaktan aynalarına kadar her eşya çok değerliydi.
CENTRAL STATION
Helsinki şehir merkezine gitmek için bazen treni kullandığımızda indiğimiz tren garıydı. Kentte Art-Nouveau tarzında inşa edilmiş en güzel binayı görmek isterseniz kesinlikle Helsinki Central Station’a gitmenizi tavsiye ederim. İnşası, 1905 yılında başlamış. Açılışı ise 1919’da gerçekleştirilmiş. Finlandiya graniti ile kaplı dış duvarları, merkez istasyonunun ilgi çekici bir görünüm kazanmasına yardımcı oluyor. Tabii bu ilginin oluşmasında saat kulesi ile girişindeki iki heykelin de payı bulunuyor. Kente ulaşım sağlayan tüm banliyö ve uzun mesafeli trenlerin varış noktası konumundaki Merkez İstasyon’un en dikkat çekici bölümü olan saat kulesi, 48,5 metrelik uzunluğa sahip. Yerel halk, günde en az bir defa bu yapının önünden geçmeyi ve zamanı öğrenmeyi alışkanlık haline getirmiş. Biz de birçok kez buradan geçip saate baktık.
SKYWHEEL HELSİNKİ
Helsinki gezilecek yerlerden biri de klasik dönme dolap deneyimidir. Helsinki şehir merkezinde denize birkaç adım mesafede limanda yer alan dönme dolap Fin usulü dokunuşlarla oldukça farklı boyutlara taşınmış. SkyWheel Helsinki, 2014 yılında hizmet vermeye başlamış. 40 metrelik yüksekliği ile bir gözlem platformu görevi üstlenen dönme dolabın üzerinde, ülke bayrağının renklerine boyanmış 29 kabin bulunuyor. Bir de VIP tarafı var. Eğer bütçeniz yeterince genişse 30 dakikalık özel turlara çıkıp sevdiğiniz kişiyle kent manzarası eşliğinde romantik anlar yaşayabilirsiniz. Hatta dilerseniz SkySauna teklifini de değerlendirebilirsiniz. Kabinlerden biri sauna. Finlandiya dönme dolabı da saunasız olmazdı. Limana her gittiğimizde binelim desek de her zaman başka planımız olduğundan yapamadık. Açıkçası ben biraz korktuğumdan erteledim.
KAUPPATORİ (MARKET SQUARE)
Kaupatori, Esplanadi Park’ın yanı başındaki meydan, Başkanlık Sarayı ve Helsinki Belediye Binası başta olmak üzere yerel mimarinin tüm güzelliğini gözler önüne seren yapılarla çevrelendiğinden şehrin en popüler yerlerinden biri. Buna bir de Fin mutfağına özgü lezzetleri sunan restoranları ve hediyelik eşya dükkânlarını ekleyince, Baltık Denizi kıyısındaki bu alanda zaman geçirmek gerçekten keyifli hale geliyor. Pazarda Finlandiya’ya özgü hediyelik eşyaları da bulabileceğiniz, tahta ve taştan yapılan ev eşyalarının da sergilendiği bir Pazar. Adalara gitmek için limana giderken uğradığımız pazardan meyve alıp feribotta yemiştik Helin’le. Yediğimiz en pahalı kiraz ve çilekti. Sonradan hesaplayınca anladım. Her ne kadar TL’ye sakın çevirme telkini yapsa da Helin, istemsizce de olsa hesaplıyordum.
SUOMENLİNNA (SVEABORG ADASI)
Kauppatori’den feribot seferleri düzenlediği Suomenlinna, eşine rastlamanın zor olduğu bir mimari harikasına ev sahipliği yapıyor. Adayı yıl boyunca yoğun ilgi gören bir turistik çekim merkezine dönüştüren deniz tahkimatı, aslında irili ufaklı 8 kara parçasını kapsıyor. Uzunluğu 4 kilometreyi bulan güçlü surlarla çevrelenmiş Suomenlinna’nın tarihi zenginliğini görülmeye değer. Adalar birbirlerine köprülerle bağlantılı olup tüm adaları bir günde gezebilirsiniz. Adalardan biri askeri üs olarak kullanıldığından sadece etrafını gezebiliyorsunuz. 800 nüfuslu adada 6 adet de müze var. Adayı gezmek de müzeler de ücretsizdir. Taştan ve ahşaptan evler denizin kenarında yer alan binalar ve müzeleri ile görülmeye değer bir adaydı.
HEUREKA, FİN BİLİM MERKEZİ
Fin Bilim merkezine giriş kısmında taş müzesini görebilirsiniz. Yüzlerce çeşit taşın sergilendiği ön bahçede taşlar çok ilginç. Taşların isimleri de üzerlerinde yazılı. Bu kadar taş çeşidi olduğunu ilk kez görmüştüm. Bizim mutfaklarda kullandığımız granit dediğimiz taşların çeşitli renklerdeki hallerini orada görmüştüm. Bilim Merkezi özellikle çocukları için şahane bir müze. Gittiğimiz gün kreş çocukları ile birlikte gezmiştik müzeyi. Özellikle 4-5 yaşındaki çocuklardan oluşan gruplarla Planetarium’a girip dünya, gezegenler hakkında bir gösterim izledik. İnanılır gibi değildi. Ne kadar ilgilerini çekti. Hiçbiri gürültü yapmadı yerinden kalkmadı. Biz daha sonra kuzey ışıklarının gösterisini de izlemiştik. Kuzey ışıklarını görmek için Finlandiya’nın Lappland şehrine gitmek gerekiyor. Ağustos ayının sonundan 6 ay boyunca yılın 200 günü görünüyormuş. Gidip görmeyi çok isterdim ama gidemedik. Bir dahaki sefere artık. Müze; odun endüstrisi hakkında bilgiler veren bir bölümden oluşuyordu. Odunun yetişmesi sonra işlenmesi kâğıt, mobilya olma serüveni anlatılıyor. Ve bazı bölümlerde tahta vida gibi materyaller verilerek yaratıcılığınızı kullanarak bir şeyler üretebilirsiniz. Ben minik bir araba yapmıştım. Evet ben bile yaptım. Bilgisayarlar, elektronik cihazlar, laboratuvarlar, insan vücudu gibi bilimin her dalı hakkında bilgiler bulup birçok şey öğrenebilirsiniz. Örneğin ben Nokia cihazının Fin icadı olduğunu orada öğrendim.
Kızım Helin ile birlikte Finlandiya tatilimiz çok keyifli geçti. Daha görülecek çok yer, hayran kalınacak çok mekân vardır eminim Finlandiya’da. Bizim için çok dolu dolu geçti 15 gün. İlk kez göl kenarında saunaya, jakuziye girdik. İlk kez panda gördük, ilk kez sincaplarla birlikte sabah yürüyüşü yaptım. İlk kez bu kadar huzurlu, sakin ve telaşsız bir tatil geçirdim. Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan herkesin böyle huzurlu bir tatile ihtiyacı vardır biliyorum. Bir gün gitmenizi ve oraların keyfini sizlerin de tatmasını dilerim.