Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Firari

A+A-

 

Polis geldi sabah sabah!
Gazetecilik böylesi deneyimleri de içeriyor, ilk değil, son da olmayacak.
Yine de insan ürperiyor biraz…
“Kaçmak için polise 20 bin Sterlin ödedim” diyen firari bir mahkumu manşet yaptık.
Diyorlar ki, “İnandınız mı?”
Böylesi bir paranın, bu mahkum tarafından bir polise verilmesi bana hiç inandırıcı gelmedi.
Ancak ortada bir iddia var ve yayınlamaya değer bulduk.
Niye?
Çünkü halen aklımız ermiyor, bir mahkum, cezaevinden ve ülkeden nasıl bu kadar rahatlıkla firar ediyor?
Üstelik ilk değil, ikinci değil, bu kaçıncı kez yineleniyor.

*  *  *

Cezaevi’nde yaşananlar başlı başına bir “muamma.”
Peki ya sonrası?
Ülkenin “yasal” limanlarından kaçıyorlar.
Nereye?
Önce Türkiye’ye!
Bu kaçak, mahkum, zanlı, firarilerin fotoğrafları oradaki güvenlik görevlileri ile paylaşılmıyor mu?
İnternet çağındayız.
Birkaç tuşa dokunarak, beş on saniyede yapılabilecek bir iş bu!
Anında!
Güya “dumanla haberleşme” çağında yaşıyoruz.
Kıbrıs’tan kaçan ve Türkiye’de yakalanan da yok.

*  *  *

Gazeteciliğin özünde “gerçeklere ayna tutmak” vardır.
Hakikatten korkmayacağız.
İyileşmek için yüzleşeceğiz.
Sorgulayacak, paylaşacak, hesaplaşacak ve tartışacağız.

*  *  *

Polis soruşturma başlattı.
Şu anda böylesi kaç “soruşturma” var, merak ediyorum.
Cezaevinden firar edenler, hücrede ölenler ya da suç işleyerek, ülkeyi terk edenler için!
Çoğu zaman sürecin kendisi amaç gibi görülüyor. “Soruşturmayı yaptık, dosyaları hazırladık, vazife tamam!”
Peki sonuç?
Bir elin beş parmağı kadar!
Üstelik cezaevi ya da polis, güvenlik ya da muhaceretteki “statüko” milim yerinden oynamıyor.
İş disiplini, üretim, performans, mesai, hizmet kalitesi, sorumluluk, altyapı, çürüme mesele yapılmıyor.
Çok daha umutla yaşamak istediğimiz bir hayat, gözlerimizin önünden “firar” ediyor.
Buna ağlıyoruz!

 

 

 

Bu yazı toplam 2349 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar