Firavun (veya Yaygın Bir Aydın Portresi) ile Evren’in Akıl Gözü
Yapmadın değil yapamadın! Güç elinde değildi diye fiziksel olarak kimseye işkence yapamadın! İnsanları sevmeyerek veya onlardan sevgini geri çekerek cezalandırmaya çalışmadın mı?
Bilge Azgın
[email protected]
Uçsuz bucaksız bir çölün en uç noktasında kendimi ayakta dururken buldum. Çölün bittiği noktada öylece duruyordum. “Ölüden korkma” diye derin bir ses yükselip kulaklarımın içinde çınladı. Ses benim içimden mi çıkıyordu yoksa dışardan mı geliyordu emin olamadım. Sağ tarafıma bakınca hemen yanı başımda duran Firavun’u gördüm. Bana “ölüden korkma” deyip duruyordu. Çölde ne arıyordum? Bu Mumya nereden nereye karşıma çıkıvermişti?
İlk önce irkildim. Derken tepkiyle karşılık verdim “Rezil herif şu haline bak! Sarıp sarmalanmışsın! Bir de karşıma çıkmış, ölümden korkma diye bana akıl veriyorsun!”
Firavun: Sana sadece ölüden de ölümden de korkma diyorum! Hepsi bu!
Nefs: Senden alacağım bir fikir yok! Sen iğrenç bir tiransın.
Firavun: Benden çok farklı olduğunu sanıyorsun değil mi?
Nefs: Elbette farklıyız! Sen insanları köle yaptın. Kendini yeryüzünün tanrısı kıldın! Güya sonsuza kadar yaşayacaksın diye kendini mumyalattın! Kendi maabetini yani piramitleri yaptırmak için binlerce insana gece gündüz taş toplatıp telef ettin! Neden? Ne uğruna? Haline baksana! Ölmüşsün ama geriye kalan kemik torbası bedeninden hala vazgeçememişsin!
Firavun: Etrafına bir baksana! Artık kölelik yok. Seçimler var. Dünyayı yönetenlerin benden farklı olmamalarının sebebi nedir?
Nefs: Çok sebebi var! İnsanların birçoğu hayatta kalma yaşam mücadelesi derdinde. propagandaya yenik düşüyorlar. Farkında olmadıkları birçok şey var!
Firavun: İnsanların ne yapmaları gerektiğini ve nasıl düşünmeleri gerektiğini onlardan daha iyi bildiğini sanıyorsun değil mi?
Nefs: Bazen.
Firavun: Senin benden farkın nedir peki?
Nefs: Ben insanları köle yapmadım. Onları köle olarak çalıştırıp rehin tutmadım. Ayrıca senin gibi narsist bir psikopat değilim.
Firavun: Fiziksel olarak rehin tutmadın! Kendi ruhunun şiddetine engel olabildin mi? Ruhunun kendi kendini ve “sevmediklerin” diye adlandırdığın insanları cezalandırma istencini ortadan kaldırabildin mi?
Nefs: Olabilir ama ben insanlara işkence yapmadım!
Firavun: Yapmadın değil yapamadın! Güç elinde değildi diye fiziksel olarak kimseye işkence yapamadın! İnsanları sevmeyerek veya onlardan sevgini geri çekerek cezalandırmaya çalışmadın mı? Sevmediklerini kendi dünyanın içindeki karanlık zindanlarına sürgüne göndermedin mi? Bir zamanlar en sevdiğim dediğin insanları dahi oraya atmadın mı? Onları orada günlerce hatta yıllarca kendi içindeki yargıcın tutsağı olarak tutmadın mı?
Nefs: Yaptıysam ne olacak? Senin yaptığın şeyler aklanacak mı? Tüm bunlar seni haklı mı kılacak?
Firavun: İnsanlara bir bak! Gözlerinin içine bak! En derinlere bastırıp kurdukları hapishanelere bak! O hapishanelerin en alt katlarında hücreler vardır! Orada annelerinin, babalarının, arkadaşlarının, eşlerinin veya eski sevgililerinin ruhlarını kendilerince rehin almışlardır. Bazıları onları o hücrelerde çürümeye terk eder! Bazıları ise her gece onları bin kez sorguya çeker!
Ve insanlar bunu sevdiklerine yaparlar. Hayal et sevmediklerine neler yaparlar. Bu noktayı kavrarsan benim hükümranlığımın neden dünyada halen geçerli ve her yerde hakim olduğunu anlarsın!
Sen kendini ister aydın ister özgürlükçü say. Neci sayarsan say farketmez. Senin benden zannettiğin kadar çok farkın yok!
Nefs: Olabilir. Ama benim mesleğim akademisyenlik en çok makale veya kitap yazabilirim. Senin gibi binlerce insana işkence yapamam. Benim piramitlerim yok sadece kitaplarım olabilir!
Firavun: Milyarder iş insanları gibi konuşuyorsun. Onlar da güce ve paraya sahip olduklarını sanıyorlar. Halbuki, güç ve para onların sahibi! Sen mesleğinle gurur duyan aydın kişi, bilgiye falan sahip değilsin. Bilgi sana sahip!
Nefs: Ben hiçbir zaman piramitlerim olsun istemedim!
Firavun: Ömür boyu toplayıp durduğun bilgilerden bir sürü piramit oluşturmuşsun bile. Sen de benim gibi imparatorluk inşa edicisisin! Daha çok bilgi! Daha çok bilgi! Ve en komiği daha çok bilginin insanı kurtuluşa götüreceğini zannediyorsun.
Nefs: Bilgi toplamanın ne zararı var ki?
Firavun: Hala daha insanın kurtuluşunun daha fazla bilgi toplamaktan geçtiğini sanıyorsun. Yeterince bilgiye ulaşılırsa insanın esaretinin son bulacağını farz ediyorsun. Eğer öyle olsaydı sen ve senin gibi binlerce aydın kendi esaretlerinden özgür olurlardı.
Nefs: Ben özgür olduğumu düşünüyorum! Özgürlüğü de savunuyorum.
Firavun: Kendini aydın diye tarif eden kişi sana soruyorum o zaman, ideolojik kimliğin ve ünvanın olmadan sen kimsin?
Bir hiçsin! Ancak sen de benim gibi hiç olamazsın! Kimliksiz ve ünvansız yaşayamazsın! Sana sorup duruyorum senin benden farkın nedir diye ve bana verecek bir cevabın yok! Çünkü benden pek de bir farkın yok. Ve benden çok farklı ve ahlaki olarak üstte olduğunu zannediyorsun. Herkese tepeden bakıp herkesi yargılıyorsun ve bu yargılamalarının eleştiri olduğunu zannediyorsun. Aslında sen benden daha da farkındalıksız ve samimiyetsiz birisin!
Nefs: Senin kadar samimiyetsiz olmadığımı sana nasıl kanıtlayabilirim?
Firavun: Herşeyi bırakarak! Beni bir hiç olamadığım için yargılamadan önce bizzat kendin hiç olmayı kabullenerek.
Bugüne kadar topladığın bilgilerin hepsini bırakabilir misin? Tüm yazdıklarını ve yazacakalarını! Tüm bildiklerini ve bilebileceklerini? Tüm bunları serbest bırakabilir misin?
Nefs: Bırakabilirdim herhalde.
Firavun: Bir kez daha geri almamak üzere bırakmaktan bahsediyorum. Gelecekte ne de olsa yeniden toplarım düşüncesi ile değil bir kez daha sahip olmamak üzere bırakabilir misin?
Nefs: Zor bir soru.
Firavun: Sövüp saydığın siyasetçilerin koltuğa tutunduğu gibi veya tiksindiğin iş insanlarının paraya tutunduğu gibi bilgiye nasıl tutunduğuna bir bak! Bunu anlarsan benim hükümranlığımın neden hala daha her yerde geçerli olduğunu görürsün!
Nefs: Sen kimsin? Benim yansımam mısın? Yoksa ben senin yansıttığın gölgelerden bir tanesi miyim?
Firavun: Gökyüzündeki yıldızların nasıl hareket ettiklerini inceleyip gözlemlediğin gibi kendi zihninin de nasıl hareket ettiğini incele! Zihninin nasıl hareket edip işlediğini yeterince gözlemlersen bugüne kadar cevap bulmaya çalıştığın birçok soruya cevap bulabileceksin!
*****
Söylenenleri yapmaya başladıktan hemen sonra Firavun çölün kum tanelerine karışıp ortadan kayboldu. Bu Firavun aslında çölün içinden mi çıkmıştı? Uçsuz bucaksız bir çölün kenar noktasındaki Firavun imgesi neyi sembolize edebilirdi?
Belki de, Aurelius’un dediği gibi sonsuzluğu ve ebediyeti düşünürken evrendeki her şeyin ne kadar hızla değiştiğini, ortaya çıkıp ardından da hiçliğe doğru kaybolduğunu bir nebze olsun içselleştirmeye yarayan imgeleri sembolize ediyordu. Aklıma hemen William Blake’in “Görmek bir kum tanesinde bir dünya, Ve bir cennet bir yaban çiçeğinde, Tutmak sonsuzluğu avucunda, Ve ebediyeti bir saatin içinde” dizeleri geldi.
Sonsuzluk ve ebediyet, An’ın içinde kalmakla mümkündür. Evren An’da büyür! An büyüdükçe evren açılır! Sonsuzluğun boyutları An’da açılırken yeni potansiyeller belirlemeye başlar! Zihin ve herşey sustuğu An’da, evren bize hayatla ilgili bulamadığımız şeylerin cevaplarını vermeye başlar. Evrenin akıl gözü An’dadır! An’da mükemmel hiçlik olduğu için göremediğin kendini daha çok görmeye başlarsın! Kendini gördükçe karanlıkta kalan yerlerine ışık ve bilinç akar. Farkında bile olamadığın karanlıklarının içinde boğulup kalmazsın. Belki de en büyük umutlardan biri de budur!