FOLK/LOR ya da FAKE/LOR
“İşin işten geçmesine ya çeyrek var, ya da çeyrek bile yok”
Fatoş Giritli
İnsan yaşadıkça, eliyle veya zihniyle üretir. Ürettiği her ürün de kültür denilen olgunun bir parçasıdır. Doğal olarak üretimde en başta temel ihtiyaçlar, sonra da toplumsal gereksinimler öncelenir.
Toplumların ürettiği geleneksel kültür değerleri, ihtiyaçlara hizmet ettiği sürece ya kabul görerek anonimleşir ya da kaybolup giderken, yerini yeni değerlere bırakır. Anonimleşen değerlerin doğru bir biçimde toplanması ve anlamlandırılması, toplumlar için son derece önemlidir.
Önemlidir çünkü bu değerler bir toplumun özgünlüğüdür. Ve bu özgünlüktür toplumları birbirinden farklılaştıran, farklılaştırdıkça renklendiren ve sonuçta çok kültürlülüğe ulaştıran.
Folklorik değerlerin her biri insanlar arasındaki gizli bir uzlaşmaya dayalı olarak var olurlar. Bu uzlaşma kendiliğinden oluşan doğal bir süreçtir ve toplumu kendi içinde kaynaştırma işlevine de sahiptir.
Ait oldukları toplumların yapılarına ilişkin ipuçları taşıyan bu değerler, hem tasarımları, hem de kullanılış biçimleri ile sosyokültürel, ekonomik, psikolojik ve benzeri öğelere dair izler taşırlar.
Kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşan geleneksel değerler, halkbilim çalışmaları için yürütülen alan araştırmalarında, kaynak kişilerden elde edilen sözlü veya yazılı-görsel verilerde aranır.
Toplumun parçası olan bireyler; doğumdan ölüme, beşikten mezara kadar yine toplumun yıllar yılı besleyip büyüttüğü gelenek, görenek, örf, adet, inanç ve benzeri folklorik unsurlarla sarılıp sarmalanmıştır.
Günlük yaşamda sergilediğimiz davranış biçimlerinin birçoğunu, hiç düşünmeden; doğruluğunu, yanlışlığını, uygunluğunu sorgulamadan sadece yaparız, söyleriz veya uygularız.
Bunlar kalıplaşmış, kültür haline gelmiş davranış biçimleridir.
Bir toplumu anlayabilmek, köklerini keşfedebilmek, sözü edilen toplumun kültürel kodlarının belirlenerek ortaya çıkarılabilmesi ile mümkün olabilir.
NESİLDEN NESİLE
Herhangi bir olgunun, toplumun geleneği haline gelebilmesi için; sözü edilen toplumun fiziksel ve coğrafi koşullarından tutun da, kültürel değerleri, örfü, adeti ve benzeri yapısına ters düşmemesi gerekir. Bunun yanında mutlaka maddi - manevi bir ihtiyacı karşılaması da şarttır.
Folklorik değerler, aslında zamanın birinde bir insanın ortaya attığı bir düşünce, bir inanç biçimi, bir iyileştirme yöntemi, bir nesne, bir problemin çözümü veya figürü ve benzeri bir olgudan ibarettirler.
Bu olgular zaman ve mekan koşullarında bireylerin ihtiyaçlarına karşılık verdiğinde, akılcı, kullanışlı bulunduğunda geleneksel olarak nesilden nesile aktarılır ve anonimleşir.
DOĞDUĞU COĞRAFYAYI AŞAR…
Bir yemeğin, davranış biçiminin, masalın, dansın, giysi parçasının, bestenin, sözün folklorik unsurun anonimleşme süreci ise son derece meşakkatli bir yoldur.
Bu süreçte söz konusu olan unsur zamanın derinliğinde, mekana yayılarak kullanılmaya devam eder. Bazen farklı köylere, şehirlere hatta tüm ülkeye dağılır. Bazen de doğduğu coğrafyayı aşarak ucu bucağı bilinmez bir alana yayılır. Buna bağlı olarak varyantlar (değişkeler) da ortaya çıkar.
Folklorik değer gittiği coğrafyanın fiziksel, çevresel ve kültürel koşullarına ayak uydurur.
Ama temelde aynıdır.
Unsurun yaratıcısının adı, doğduğu coğrafya bile unutulur. İşte bu unsur artık anonim olmuştur. Yani yaratıcısı bilinmemektedir.
İster aynı coğrafya içerisinde isterse farklı bir coğrafyada doğmuş olsun, bu değerler yaygın bir biçimde kullanıldığı sürece kullanan toplumların kültürel değerler dağarcığındaki yerini alır.
Folklorik değerler görüldüğü gibi son derece uzun ve meşakkatli bir süreçten geçerek var olur. Bununla birlikte toplum, ahlaki değer, estetik anlayış, zevk ve benzeri birçok değer süzgecinden geçirerek, kendiliğinden doğal olarak gerçekleşen bir uzlaşıyla yaşatmaya başladığı bir unsurun, hangi toplum, hangi etnik köken, hangi ırktan geldiğine de bakmaz ve sorgulamaz. Bu süreç işlerken bunun önemi yoktur. Bu süreçte doğa karşısındaki insan ve ihtiyaçları vardır. İşte tam da bu nedenle bu unsurların önemi büyüktür ve bu unsurlar eşsizdir.
BU FOLKLOR... BİR DE FAKE’LOR VAR..
‘Folk’ İngilizce’de ‘halk’ anlamına gelir, ‘fake’ ise ‘sahte’ demektir.
Fakelore; uydurulmuş olandır, sahtedir, tüm bu yukarıda bahsedilen süreçleri tanımaz, bilmez. Bu bir masal, bir mani, bir dans, bir figür, bir giysi parçası, bir yemek, bir davranış biçimi veya benzeri birçok unsur olabilir.
Fake olan konumlandırıldığı yerde eğreti de durur zaten. Farklı bir amaca hizmet eder. Toplum yararına ilişkin bir kaygı taşımaz. Araştırıldığında görülür ki temelinde bazen siyasi, bazen kişisel, çoğu zaman da maddi çıkar vardır. Toplum yararı gözetmez.
‘Folk’ olanın kendi doğası vardır, kendi sağlaması vardır; ‘fake’ olanı, sahteyi, sentetikliği kaldırmaz, hazmetmez, içine almaz ve yaşatmaz.
Oysa gerçek olan, değerli olan halkın giyim zevkidir, halkın müzik zevkidir, halkın damak tadıdır, halkın çözüm üretme biçimidir, halkın dansıdır ve daha birçok şeyidir. Özetle halkın yaratıcılığıdır. Özgünlüğü de buradan gelir.
Var olanları gerektiği gibi araştırır değerlendirirseniz, sizi özgün yapan unsurlarınıza sahip çıkarsanız, en azından bir arşivde toplayarak bir kaynak yaratırsanız, gerek eğitim, gerek turizm, ekonomi, sanat vb. alanların bu değerlerin eşsizliğinden yararlanmasına da olanak yaratmış olursunuz.
Ülkemizde böyle bir çalışmayı başlatmakta zaten çok geç kalınmıştır.
İşin işten geçmesine ya çeyrek var, ya da çeyrek bile yok.
“Yok şimdi zamanı sırası değil” de diyebilirsiniz.
O vakit şunu da bileceksiniz ki; içinde bulunduğumuz çağın koşullarında folklorik değer üretecek, yaratacak şartlar artık ortadan kalkmış ya da kalkmak üzeredir.
Ve bu son perdedir.