Foti Benlisoy ve ‘Tarihin Görünmeyen Yüzü’nden Bir Kesit
Foti Benlisoy ve ‘Tarihin Görünmeyen Yüzü’nden Bir Kesit
Foti Benlisoy. Kahramanlar, Kurbanlar, Direnişçiler: Trakya ve Anadolu’daki Yunan Ordusunda Propaganda, Grev ve İsyan 1919-1922. İstanbul: İstos, 2014.
Var olan ve yaratılmak istenen toplumların hafızasının oluşturulması ve bunun “beklenen şekilde” devam etmesi sürecinde, tarih önemli bir rol oynamaktadır. Geçmişten çok gelecek ile ilişkili bir yatırım aracı olarak görülen hafıza oluşturma süreci içerisinde yazılan tarih, aslında, bir yerde, geleceğe yönelik bir çalışmadır. Tıpkı Jacques Derrida’nın arşivlerin geçmişten çok geleceğe dönük olduğunu ifade etmesi gibi. İstos Yayınları’nın mikroistoria (küçük tarih) serisi de bu düşünceye karşı oluşturulan bir seriden çok, adına tarih denilen ve egemenlerin yazıp oluşturduğu toplumsal hafıza çalışmalarında sesi çok çık(a)mayan, ezilen(ler)in tarafından bakmak suretiyle, hakim olan toplumsal hafızaya gedikler açmak olarak değerlendirilebilir. Bunu söylerken “mikroistoria [serisi], tarihin ana ve hâkim akıntısına ters düşmüş büyük-küçük dalgaların hafızasını tazeleyerek ezilenlerin kolektif belleği ve birikmiş deneyimi olarak aşağıdakilerin, ’küçük insanların’ tarihine mütevazi bir katkı sunmayı amaçlıyor” (s. 6).
Bu noktadan hareketle, Foti Benlisoy’un kaleme aldığı hacim olarak küçük ama sunduğu bilgiler açısından önemli bir “müdahale” Kahramanlar, Kurbanlar, Direnişçiler. Resmî anlatıların ‘sınır çizgisi’ni geçince nasıl birden değişebildiğini, yazılan tarihlerin, oluşturulmak istenen hafızaların ne sebeplerle oluşturulduğu daha bir belirgin oluyor. Kitabın amacını anlattığı “Giriş” kısmında şöyle diyor Benlisoy: “Elinizdeki kitap, bizde Milli Mücadele ya da Kurtuluş Savaşı, Yunanistan’da ise “Küçük Asya Seferi” ya da “Küçük Asya Felaketi” denen savaşı bütün yönleriyle ele alma iddiasındaki tamamlanmış bir alternatif ‘büyük’ anlatı değil. Onun mütevazı iddiası, tarihe ‘başka’ kaynaklar, yani başka gözlerle bakıp bastırılmış ya da unutulmuş soruları sorduğumuzda önümüze bambaşka hikâyelerin çıktığı” (s. 24).
Çalışmaya bakıldığı zaman, “Kurtuluş Savaşı” ya da “Küçük Asya Seferi” sırasında Yunan ordusunun içinde bulunduğu karmaşık durum inceleniyor. Benlisoy’un aktardığına göre, Birinci Dünya Savaşı öncesinden beri Anadolu’da olan Yunan askerleri, zaman geçtikçe farklı sorunlar ile yüz yüze kalıyor. Bu noktada en önemli sorunlardan birisi, bitmek bilmeyen savaşın varlığı. Tam bitti, bitecek derken, bir türlü bit(e)meyen, bir sakız gibi uzayan savaş boyunca askerler gerek fiziksel, gerekse duygusal açılardan çok yıpranmış bir durumdaydı. Bunlara ek olarak, yenilgi sonrası Yunanistan’da bazı kesimlerin iddia ettiği gibi, acaba bir Bolşevik (komünist) propagandası mı etkili olmuştur bu bozguna, yoksa “asker grevi”nin arkasında yatan başka sebepler mi vardı? “Büyük Taarruz” ya da “Türk Taarruzu” sırasında birçok Yunan askerinin savaşmayıp, aksine bunu evlerine dönmek için bir fırsat olarak görmeleri, başka bir deyişle, “greve gitmeleri”nin sebepleri ne(ler) idi? Bu küçük hacimli çalışma elbette konunun sadece bir kısmına odaklanıyor. Bunun sebebi; Benlisoy’un belirttiği üzere, elimizdeki çalışmanın daha uzun soluklu bir çalışmanın “...ancak bir eskizi” (s. 23) olduğu. Her ne kadar Benlisoy’a göre “... komünist savaş karşıtı faaliyet, savaşa karşı açık ve kitlesel bir eylemlilik biçimini çoğu zaman almadı” (s. 26) ise de, uzayıp giden savaş, yaşanan kıtlıklar, sefalet ve diğer unsurlarla birleşince “Kurtuluş Savaşı” ya da “Küçük Asya Seferi”nin sonuçları bugün yaşadığımız noktalara gelmemizde önemli rol(ler) oynadı.
Çalışmanın boyutu sizleri şaşırtmasın. Türkçe düşün dünyasında hemen hemen hiç tartışılmamış bir biçimde cephede savaşan Yunan askerlerinin, ya da “küçük insanların” kaynakları ile konuyu tartışan Benlisoy, bunu yaparken çalışmanın amacının (s. 27) “... savaştan ziyade savaşanların hikâyesine odaklanıyor” olduğuna vurgu yapıyor. Bu bile, başlı başına, çalışmayı değerli kılan önemli bir unsur.