Foto Ümit; “Ben ışığın fotoğrafını çekerim”
“Lefkoşa’nın içinde pek çok karakteri fotoğrafladım. Benim için insan yanında fotoğraftaki ışık da çok önemlidir. Şimdi patlatıyorsunuz flashı çekiyorsunuz. Oysa ben ışık olmayan fotoğrafları beğenmiyorum.
Simge Çerkezoğlu
Ümit Ali Esinler, nam-ı diğer Foto Ümit, hepimizin bildiği Lefkoşa’nın simge isimlerinden … Fotoğrafçılıkta yetmiş beş yılını geride bırakan Esinler’le, geçtiğimiz günlerde Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs Araştırmaları Merkezi tarafından gerçekleştirilen kitap ve retrospektif sergisi sayesinde tanıştım. Küratörlüğünü Kadir Kaba’nın gerçekleştirdiği sergi muhteşemdi. Ben de bu konuşan fotoğrafları çeken ismin izini sürdüm. Sonunda Köşklüçiftlik’te bulunan hepimizin bildiği stüdyosunda buluştuk. Öyle fotoğraflar gösterdi ki bana, dünden bugüne, Kıbrıs’ın doğa ve insan manzaralarında yaşanan değişime şahitlik ettim. Öyle fotoğraflar gördüm ki burası Ada’nın kuzeyi mi diye şaştım kaldım. Ümit Ali Esinler şu an 85 yaşında, hala sokaklarda dolaşmaya ve anları ölümsüz kılmaya devam ediyor.
“FOTOĞRAFLA İLK KEZ SÜNNET TÖRENİMDE TANIŞTIM”
Kıbrıs Türk fotoğraf tarihinde önemli bir yere sahip olan Ümit Ali Esinler, 4Ocak 1932’de dünyaya geldi. “85 yaşındayım ben artık kızım” diyen, Esinler, fotoğrafçılıkla nasıl tanıştığını uzun uzun anlattı.
“Fotoğrafla ilk tanışmam sünnet törenimde İngiliz komşularımızın hediye ettiği fotoğraf makinasıyla başladı. O zaman henüz 8 yaşındaydım. 1951 yılına geldiğimizde ise polis teşkilatına fotoğrafçı olarak girdim. Girne’den Lefkoşa’ya taşındım. Böylece fotoğraf bilgim arttı ve karanlık oda ile tanıştım. 1961 yılında ise New York’ta Institute of Photography’nin kurslarına katıldım. 1963 yılında fotoğrafçılık alanında İngiltere ve Amerika’da, MPA ve NYI yaptığım master çalışmalarını başarıyla tamamladım ve Master sertifikası aldım. Yetmiş beş yıldır fotoğraf çekiyorum.”
Esinler, bir dizi tesadüf sonucu hayatı boyunca fotoğrafın izini sürdü. Ancak ona göre hayatta hiçbir şey tesadüf değildi. Fotoğrafa yöneldi çünkü içinde bu hep vardı.
“Fotoğraftan anladığım için beni polis teşkilatına fotoğrafçı olarak aldılar. 1963 yılında eğitimleri tamamlayıp Kıbrıs’a geldiğimde olaylar patlak verdi. Bunun üzerine bir süre sonra eskiden Saray Önü’nde bulunan Kıbrıs Türk Polis Teşkilatına dahil oldum. Onların fotoğrafını çekmeye başladım. Bu arada ben evimde de fotoğraf çekiyordum. Evin bir odasını stüdyo yapmıştım. Banyom da karanlık odaydı. Bir gün TMT’nin başkanı Kemal Coygun’nun ailesinin fotoğrafını çektim. Tabii tanımıyordum bu insanları… Coygun fotoğrafları görünce beni çağırdı ve stüdyo açmam için teşvik etti. ‘Ben polisim stüdyo açamam’ dedim ama ‘aç’ dedi. ‘Böyle fotoğrafçı yok’ dedi. Böylece Lefkoşa Suriçi’nde ilk stüdyomu açtım. Kıbrıs’ta birçok kişinin fotoğrafını çektim. Hem bilinen hem de halktan insanları fotoğrafladım. Hiçbir zaman insanlar arasında ayrım yapmadım. Fakirliği de görüntüledim, zenginliği de.”
En çok Kıbrıs Türk halkı tiplemelerine ilişkin fotoğrafları ile dikkatleri üzerine çeken Esinler, toplumun her kesiminden insanı ayrım yapmadan fotoğrafladı. Onun için sadece insan ve onların hikâyelerini anlatan fotoğrafları vardı.
“Beni fotoğrafta en çok etkileyen insan fotoğraflarıdır. İnsanları çok sevdiğim için çoğunlukla içinde insan hikâyesi olan fotoğraflar çekiyorum. Poliste fotoğraf çekerken sık sık morga gider, fotoğraf çekerdim. Hafta geçmezdi ki TMT veya EOKA birini öldürmesin. Dışarı çıktığımda ise etrafta birçok acılı insanla karşılaşır, onların da fotoğrafını çekerdim. İnsan duyguları beni çok etkilerdi. İçime hüzün dolardı. Sanırım insanı fotoğraflamaya olan ilgim esas böyle başladı. Çünkü onları, çektikleri acıları düşünerek ve kendimi onların yerine koyarak fotoğraflarını çekerdim.”
“FOTOĞRAFTA ESAS OLAN BAKMAK VE GÖRMEKTİR”
Ömrünü fotoğrafa adayan Ümit Ali Esinler’den fotoğraf ve fotoğrafçılığın ne anlama geldiğini de dinledim. Bakmakla görmek arasındaki farkın ise en çok fotoğrafçılar arasında kendini ele verdiğini anladım.
“Günümüzde fotoğrafçılık çok popüler, etrafta yüzlerce fotoğrafçı var. Elbette ben kimseyi küçümsemek istemiyorum. Aynı mekâna, aynı konu ile beş kişi gönderin, herkes kendine göre, karakterine göre bir şeyler görüntüler. Fakat esas olan fotoğrafın bir şey anlatmasıdır. Fotoğraf bir şey anlatmıyorsa, bir kâğıt parçasından farkı kalmaz. Pek çok yarışmada jüri üyeliği yaptım. Bana çok kızarlardı, kartpostal gibi fotoğrafları beğenmiyorum diyerek beni eleştirirlerdi. Oysa onlar fotoğraf değildi, birer kartpostaldı. Fotoğraf bir şey söylemeli. Söylemeyecekse zaten o fotoğraf çekilmemeli. Hele de günümüzdeki makinalara bir şey yapmaya gerek yok. Neredeyse bakmadan bile fotoğraf çekebilecek teknolojiye sahipler. Oysa esas olan bakmak ve görmektir. Bizim fotoğrafa ne kattığımız fotoğrafın gücünün başladığı noktadır. Fotoğrafçılık yaratılış meselesidir. Bazı insanlar bu görme yeteneği ile doğar. Her bakan göremez. Elbette bu noktada fotoğrafı izleyen de önemlidir. Hayatta fotoğrafı okumak diye bir şey var ve bunu da herkes yapamaz. Bizim zamanımızda fotoğrafın iki unsuru vardı. Fotoğrafın baskısı çok iyi olmalı ve içeriği bulunmalıydı. Ben hala tüm sergilere gidiyorum. Ama önünde duracak, bakacak ve düşünecek çok az fotoğraf görüyorum.”
“Hayatta herkes fotoğraf okuyamaz” dedikten sonra bana eski fotoğraflarını gösteren ve anlatmasını istediğim Esinler’le uzun uzun sohbet ediyoruz, geçmişe yolculuk yapıyoruz.
“Biz çok zor şartlarda bu işi yaptık. O zaman bir polisin maaşı 30 Lira aydaydı, malzeme almaya bile param yetmezdi. Biraz da o nedenle insanların stüdyoda fotoğraflarını çekiyordum. Böylece pek çok kişinin fotoğrafını çekmiş oldum. O yıllarda fotoğraflı bir kitap da yazmak istedim ama yine parasızlıktan yapamadım. Bu sergi sayesinde yıllar sonra fotoğraflarım gün yüzüne çıktı. Şimdi bu serginin daha kapsamlısını Mağusa’da da açacağız.”
DUVARLARDA NÜ FOTOĞRAFLAR
Ümit Ali Esinler’in bir diğer özelliği duvarları nü fotoğraflarla süslü ilk ve tek stüdyoya sahip olması. Onun sanatsal bakış açısıyla bu fotoğraflar kadını çıplaklıktan çıkararak birer estetik çalışmaya ve anıta dönüştürüyor.
“O yıllar teşkilat zamanıydı. Kim çıplak fotoğraf çekip de vitrininde sergileyebilirdi. Ben yaptım ama fotoğrafını çektiğim kadınların çoğu yabancıydı. Barış Gücü askerlerinin eşleri ve sevgilileriydi. Kıbrıslı Türklerin de çektim ama onların pek sergilemedim. Bunlar özel fotoğraflardı. O nedenle ben bu sergide de bu nü fotoğrafları çok da öne çıkarmak istemedim.”
Politik ve toplumsal olaylarla ilgili de pek çok fotoğraflar çeken Esinler, ben ışığın fotoğrafını çekerim diyor. Çok etkileniyorum. Bana öyle fotoğraflar gösteriyor ki burası Kıbrıs mı, Ada’nın kuzeyi mi diye şaşırıp kalıyorum.
“Sergide gördüğünüz fotoğrafların tamamı Kıbrıs’ta çekildi. Fakirliği, çalışmayı ve yokluğu anlattığım fotoğraflarım var. Hatta çoğu 1951 yılından bu yana Lefkoşa’da çekilen fotoğraflar. Aralarında eleştiri fotoğrafları da var. Ben o yıllarda Mısırlıoğlu Apartmanı’nda otururdum. Lefkoşa’nın içinde pek çok karakteri fotoğrafladım. Benim için insan yanında fotoğraftaki ışık da çok önemlidir. Şimdi patlatıyorsunuz flashı çekiyorsunuz. Oysa ben ışık olmayan fotoğrafları beğenmiyorum. Ben ışığın fotoğrafını çekiyorum. Stüdyo ışığı yaratmak, doğru stüdyo ışığı yaratmak da çok zordur. Ben poz verdirmeyi de hiç sevmem. Ne stüdyoda ne dışarıda çektiğim fotoğraflar böyle değildir. Çoğu fotoğraflarım hep habersiz çekilen fotoğraflardır. Fotoğraflarımda çoğunlukla erkekler var. Sokaklarda daha çok erkekleri fotoğrafladım.”