Fotoğraf ve İsmail Gökçe
Fotoğraf ve İsmail Gökçe
Simge Çerkezoğlu
İnsan birlikte eğitim aldığı ve ürettiği, daha derin anlamda ise çalışarak birlikte dirsek çürüttüğü arkadaşlarını görünce mutlu oluyor, hatıralar da onlarla birlikte canlanıyor. Hele söz konusu arkadaşlarımı mesleki anlamda iyi yerlerde görmek bana apayrı haz veriyor. Geleceğe daha bir hevesle bakmamı sağlıyor. İsmail Gökçe de bana bunları hissettiren insanlardan sadece biri. Üniversite yıllarımızda birlikte çalıştığımız ve fotoğraflar çektiğimiz zamanlarımız oldu. Arada geçen zamanda ise ben fotoğrafçılık konusunda aynı yerde sayarken, o kendini aştı. Türkiye’nin önde gelen fotoğraf sanatçıları ile çalışma hatta onlarla dostluk kurma şansına sahip oldu. Her şeye rağmen de Kıbrıs’ı unutmadı. Hatta ülkede fotoğrafa gönül veren insanlara da eğitim vermeye başladı.
Fotoğrafa olan ilgisi erken yaşlarda başlayan Gökçe, hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inananlardan. Babası sayesinde on iki yaşında başladığı fotoğraf macerasına artık hayatını adamış görünüyor ve ömür onun için anları ölümsüzleştirmekle geçiyor.
MEKÂN
Fotoğraf sizin için ne ifade ediyor?
Fotoğraf benim yaşam biçimim. Ne işim ne hobim ne merakım tamamen yaşamım. Yaşamımdaki her şey tüm olgular fotoğraf üzerine kurulu. Önce fotoğraf, sonra diğer yaşam pratiklerim geliyor. Uyandığım andan itibaren akşam yatacağım saate kadar hayata hep bir fotoğraf olgusu ile bakıyorum. Kafamda hep bu var. Çevreme baktığım her durumda da buradan bir fotoğraf bir olay çıkar mı düşüncesi ile hareket ediyorum. Bu tamamen içgüdüsel, işten de öte bu benim kendimi ifade etme yöntemim.
Şu andaki atölyeniz, “ Fotoğrafhane Kıbrıs” için neler söylersiniz?
Fotoğrafhane Kıbrıs, ülkedeki amatör fotoğrafçılara yönelik bir uygulama. Burada çeşitli fotoğraf kursları düzenliyoruz. Stüdyo fotoğrafçılığından tutun da temel fotoğraf kursuna, belgesel fotoğrafçılığa ve photo shop’a kadar çeşitli çalışmalarımız var. Ayda bir kez olmak üzere de fotoğraf sohbetleri yapabileceğimiz bir mekân yarattık. Sadece kurs, sadece teknik konuları öğrenmek değil onun dışında fotoğraf öğrenip konuşabileceğimiz bir mekân yaratmaya çalıştık. Burası benim fotoğraf paylaşmak üzere yarattığım bir kurgu aslında.
Sanıyorum Kuzey Kıbrıs’ta buna benzer başka bir mekan yok…
Evet, benim de bildiğim kadarıyla yok. Bu ilk diyebiliriz. Elbette fotoğraf dersi ve fotoğraf kursu veren bazı sanat atölyeleri var ama sadece fotoğraf üzerine kurulu bir yapı duymadım.
Fotoğrafa ve ülkede düzenlenen kurslara ilgi var mı?
İlgi var hatta duyuldukça da ilgi artıyor. Çalışmalarımız henüz çok yeni. Buna benzer bir yapı olmadığı için insanlar daha çok burada ne yapıldığını anlamaya çalışıyor. Fotoğraf atölyeleri ve kursları bugüne kadar daha çok kulüpler üzerinden yürüdü. Onlar daha çok gezilere katılıp, fotoğraf çekip, değerlendirme yapmak üzere programlandı. İşin teorik kısmının ders olarak burada işlenmesine alıştıkça insanlar daha çok ilgi duydukları konularda gelip kurs almaya başladı.
ÖYKÜ VE DURUMLAR
Bunun dışında devam eden çalışmalarınızdan da biraz bahsede bilirmiyiz? Fotoğrafa dair çalışmalarınız Kıbrıs’tan ibaret değil sanırım…
Çok yakın zamanda Koda Kollektif ismiyle anılan Türkiye’de belgesel fotoğraf üzerine çalışan ve birikim paylaşan bir yapıya dâhil oldum. Burada hem grupça aynı konu üzerine yaptığımız çalışmalar var hem de bireysel çalışmalar. 2014 yılı içinde üzerinde çalıştığımız üç konu var. Bunun yanında bireysel çalışmalarımız da var. Ben daha çok Kıbrıs’ta ilgimi çeken öykü, hikâye ve durumların peşindeyim. Alanım zaten belgesel fotoğraf. Şu anda üzerinde çalıştığım konu ise mültecilik konusu. Adamızın konumu itibarı ile mültecilik bizde ciddi sorun. İnsanların yaşantısı anlamında sorun. Onu görüyorum. Bunun yanında sokak fotoğrafları çekmeye de devam ediyorum. Bu hem İstanbul’u hem de Kıbrıs’ı kapsıyor. Bunun yanında uzun süreli projelerim de var.
Uzun bir süredir İstanbul’da da devam eden bir hayatınız var.
On yıldır İstanbul’da yaşıyorum. Orada da 2004 yılında Galata Fotoğrafhanesi’ni kurduk. O da buradaki yapıya benziyor. 2009 yılında ise ben de oraya dâhil oldum ve kurs olarak başladığımız bu yapı bir akademiye dönüştü. Bir yılı aşkın bir süredir daha ciddi eğitim veren belgesel fotoğrafçılık ve basın fotoğrafçılığı olmak üzere iki ayrı okulu bünyesinde barındıran daha kurumsal bir yapıya kavuştu. Bunun yanında Yakın Doğu Üniversitesi ve Doğu Akdeniz Üniversite’lerinde dersler vermeye başlayınca ülkeme de ağırlık vermeye başladım.
FOTOĞRAFÇILIK KOLAYLAŞTI
Fotoğraf ve fotoğrafçılık konusunda Kıbrıs’ta gelecek görüyor musunuz?
Tabii ki daha da artacağı inancındayım. Şu anda da merak ve ilgi var. Eskiden fotoğrafla belli kesimler ilgilenirdi. Hem çok pahalıydı hem de ciddi bir zanaata ihtiyaç vardı. Karanlık oda bilgisi, kimya bilgisi, renkli fotoğraf bilgisi, renk bilgisi makineyi kullanma becerisi, teknik konular vardı. Şimdi dijitalle teknik basitleşti. Makinedeki görünüm ve sistem kolaylaştı. Artık bugün herkeste cep telefonu ile birlikte de olsa makine var. Belki zamanla teknoloji ile birlikte alışkanlıklarımız da değişecek. Eskiden önünde bir objektif olan, makineye alışmışken şimdi daha değişik forumlarda makineleri de görmeye ve alışmaya başladık. Fotoğraf çekmek kolaylaştıkça, hitap ettiği kitle de genişleyecek. Bu tarihte de böyle olmuştur. Fotoğrafın ilk icadı 1800’lü yıllara dayanıyor. Elbette o dönemlerde makineyi kullanmak da baskı yapmak da çok zordu. Önce 1888 yılında daha sonra 1920’lerde ve 1970’lerde yaşanan gelişmelerle sistem değişmeye ve kitle genişlemeye başladı.
Fotoğrafçılık sanatı açısından bu durum bazı sakıncaları da beraberinde getirmiyor mu?
Ben kötü olduğuna inanmıyorum. Elbette şöyle de bir görüş var. Etrafta çok fazla imge, görüntü hatta görüntü bombardımanı var. Ancak bu artış zamanla iyilerin kalmasını kötülerin ise elenmesini sağlıyor. Bunu kişi anlamında değil fotoğraf anlamında söylüyorum. Sonuç olarak fotoğrafçılık kimsenin tekelinde de değil. Herkesin ilgilenmesinde de sakınca görmüyorum.
IŞIK GÜZEL
Biraz da teknik konulardan bahsedersek, ışığın çok olduğu bir adada yaşıyoruz. Bu fotoğrafçılık için avantaj mı değil mi?
Fotoğraf kelimesinin Türkçe karşılığı ışıkla çizmek demek. Latince iki kelimenin birleşiminden oluşuyor. Işık yoksa aslında fotoğraf da yok. Bunun yanında ışık fotoğrafın atmosferini de oluşturan bir şey. Fotoğrafçılar sabah gün doğumu ışığı ile akşam gün batımı ışığını çok sever. Burada yaşadığımız için şanslıyız aslında, berrak bir ışığımız ve havamız var. Bu çoğu zaman avantaj fakat ben kapalı havayı da severim. İstanbul’un kıştaki grisi, hava kapalıdır ama aydınlık bir grisi vardır. Sonuçta her ülkenin ışığı farklı dolayısı ile başka yerlerde aldığım tadı burada alamıyorum. Ancak genel anlamda değerlendirme yapacak olursak birçok güzel fotoğraf çekebilecek güzel ışığımız var.
Burada fotoğrafla uğraşan insanlarda konular çokça birbirine benzer oluyor… Konu sıkıntısı mı yaşanıyor?
Adada konu kısırlığı var, ülke küçük ve sosyal yapı çok farklı değil. Ekonomik yapıda uçurum yok. Olmasın da, ancak fotoğrafçılık açısından bakıldığında, her şeyin benzeşmesi ve çok fazla coğrafi alanın olmayışı konu azlığını da beraberinde getiriyor. Genelde çekilen fotoğraflar aynı şeylerin tekrarı gibi oluyor. Özellikle de doğa, manzara ve sokak fotoğrafçılığı ile uğraşılıyorsa. Sonuçta fotoğraf geniş bir alan; belgesel, soyut, somut, basın ve spor konular değişebiliyor. Benim alanım ise belgesel, benim için en önemli konu. Manzaradan veya mimariden çok aslolan konunun kendisi, hikâyesi veya öyküsü. Dolayısı ile o anlamda çok da kısır durumda değiliz. Çok fazla insani hikâyemiz de var. Ben bunların peşinde koşuyorum ve çok da sıkıntı çekmiyorum. Zaman zaman makinemi alıp fotoğraf üretmeye çıktığımda ise benzer konular, yerler, ışıklar gibi kısıtlamalar da tabii oluyor.