Fotoğraflarla Kıbrıs’ta Nakşibendi Tarikatı
Fotoğraflarla Kıbrıs’ta Nakşibendi Tarikatı
Simge Çerkezoğlu
Kıbrıs Fotoğraf Sanatı Derneği akademisyen ve belgesel fotoğrafçısı İsmail Gökçe’nın katkıları ile çok önemli bir projeye daha imza attı. 2014 Aralık ayında başlayan “Belgesel Fotoğraf Atölyesi” geçtiğimiz günlerde tamamlanarak bir sergi çalışmasıyla fotoğraf severlerin beğenisine sunuldu.
10 KIFSAD üyesi fotoğrafçının 8 projesiyle açılan sergide benim en çok ilgimi çeken çalışma “Şeyh Nazım Kıbrısi ve Kıbrıs’ta Nakşibendi Tarikatı” oldu.
Doktor Cahit Taşkıran ve endüstri mühendisi Nihan Güneş tarafından hayat bulan proje, izleyenlere bambaşka bir dünyanın kapılarını aralama şansı tanıdı. Taşkıran ve Güneş projenin detaylarını ve fotoğrafçılık tutkularını bizimle paylaştı.
Cahit Taşkıran: “Önemli olan fotoğraflarla hikâyenizi anlatabilmek”
Cahit Taşkıran aslında bir tıp doktoru. Son üç yıldan bu yana Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde çalışıyor. İzmir kökenli olan Taşkıran, fotoğraf çekmeye üniversite yıllarında başladı. Resim, karikatür ve grafik alanlarına da ilgi duydu. Zaman içinde fotoğrafa olan ilgisini daha ileriye taşıyarak en son Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’nde Fotoğrafçılık ve Kameramanlık Bölümü’nden mezun oldu. Pekçok uluslararası yarışmaya katılarak sergilemeler almaya da hak kazandı.
Fotoğrafçılıkta gezi ve anı fotoğrafları çekmeye ilgi duyduğunu söyleyen Taşkıran, Kıbrıs’a gelişinin ardından fotoğrafa olan tutkusunun daha da arttığını anlatıyor. Böylece Kıbrıs’ın rahat ortamı ona yeni bir uzmanlık alanı kazandırıyor.
“Sanatsal anlamda fotoğrafa duyduğum ilgi Kıbrıs’a gelmemle başladı. Özellikle Kıbrıs Fotoğraf Sanatı Derneği’ndeki çalışmalar beni fotoğrafa daha da yaklaştırdı. Çok daha nitelikli ve özgün fotoğraflar çekmeye başladım. Kıbrıs’ta işim gereği daha fazla boş vakit buldum. Bunun yanında dernek sayesinde paylaşarak bir şeyler üretmenin zevkine vardım. Tek başıma fotoğraf çekmem hiçbir zaman bana zevk vermedi. Burada tanıştığım insanlarla bir şeyler üretmek çok keyifliydi. Herkes çok sıcaktı. Motivasyonum yükseldi.”
“İNSAN ÖNDE”
Kendi fotoğraf ve fotoğrafçılık tarzına ilişkin açıklamada da bulunan Taşkıran kendini sokak fotoğrafçısı olarak tanımlıyor ve yaptığı çalışmaları zevkle anlatıyor.
“Fotoğrafçılıkta daha çok sokak ve hikâye fotoğrafçılığı dediğimiz bir tarzım var. İnsan unsurunun öne çıktığı, hikâyesi olan, öyküsü olan fotoğrafları çekmeyi seviyorum ama manzara fotoğrafı çektiğim zamanlar da oluyor. En genel anlamı ile makro yani çiçek ve böceklerin konu olduğu fotoğraflar hariç her konuda fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Sadece makro fotoğrafçılık çok uzak kaldığım bir konu. Belki zamanla o konuya da ilgi duyabilirim. Bilemiyorum.”
Hikâye fotoğrafçılığının ne anlama geldiğini de açıklayan Taşkıran, aslında fotoğrafçılığın bu denli yaygın olduğu günümüzde ancak hikâyelerle özgünlük kazanılabileceğinin farkına varmış görünüyor.
“Hikâye fotoğrafçılığı; tek fotoğraftan, anı yakalamaktan çok bir konu, olay, yer, mekân ve yaşantıyı fotoğraf dili ile anlatmak anlamına geliyor. Bunu yaparken nadiren de olsa yazı desteği de kullanıyorum. Bu bir anlamda belgesel fotoğrafçılığı anlamına da geliyor. Burada doğrudan birinci odak çektiğiniz fotoğraflarla ortaya koyduğunuz hikâyenizi anlatabilmektir. Gördüğümüz eğitimlerle belgesel fotoğrafçılığının disiplin ve yapısını öğreniyoruz. Bu tarz fotoğraflar çekmek önce konuyu seçmekle başlayan araştırma ve gözlem yaparak devam eden, çekim aşaması ve çektiklerini seçim aşamasıyla tamamlanan bir süreç. Bunların her biri kendi başına çok önemli süreçler. Biz projemizde de gittiğimiz yerdeki insanların poz verir gibi olmaması doğal ortamları içinde hareket etmelerine özen gösteriyoruz. Burada önemli olan hem olayın içine girmek hem de olayı dışarıdan gözlemleyerek nesnel olmak anlamına geliyor. Elbette tüm bunlar yanında bulunduğumuz ortamda kendini unutturmak da önemli. Böylece hikâyenin doğallığı kaybolmaz. Olayın akışı içinde kendinizi kaybettirerek fotoğrafı çekmek önemli. Ancak o zaman hikâye daha doğru aktarılabilir.”
HASTALIK VE PROJE
Hayata geçirdikleri proje hakkında bilgi veren Taşkıran, Şeyh Nazım Kıbrısi ve Nakşibendî tarikatı ile olan tanışıklığının Şeyh Nazım’ın Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’ne yatmasıyla başladığını söylüyor.
“Belgesel projenin çıkış noktası bir şeyi merak etmek, anlama ve anlatmaya çalışmak üzerinden oluşuyor. Sonuçta Şeyh Nazım’ın nasıl bu işe girdiğini araştırdık ama esas odağımız bu yaşam tarzını görmek ve göstermekti. Şeyh Nazım YDÜ Hastanesi’nde yatarken ben onunla ve tarikat üyeleriyle tanıştım. Konuya olan ilgim böylece oluştu. Tarikatı kadın ve erkek boyutu ile işleyebilmek adına Nihan Güneş’le ortaklaşa bir çalışma yürüttük. Daha önce hiç yapılmamış bir proje yaptık. Toplumun da çok bilmediği bir konuyu anlattık. Biz bu konuyu büyüterek Lefke ve Kıbrıs ekseninde dergâh, çevresindeki yaşam ve müritler olarak anlatmaya çalıştık.”
Fotoğraf çekimlerinin teknik olarak nasıl gerçekleştiği hakkında bilgi veren Taşkıran, projenin henüz tamamlanmadığına ve devamının geleceğine de değindi.
“Dergâh ve Lefke ziyaretlerimiz genellikle gündüz gerçekleşti, ancak Şeyh Nazım’ın Selimiye Camii’ndeki Mevlit çekimleri gece yapıldı.
Fotoğraf çekimleri ortamın doğal ışığında, flaş ve benzeri ışık kaynakları hiçbir zaman kullanılmadan gerçekleşti. Konu gerektirdiği ölçüde makine üzerindeki diyafram, enstantane, ISO gibi ayarlar kullanıldı, bazen hareketi göstermek amacıyla uzun pozlama da yapıldı. Belgesel fotoğrafın özüne uygun olarak fotoğraflarda ne çekim sürecinde ne de sonrasında bilgisayar programları kullanılarak hiç müdahale yapılmadı. Olayların doğal seyrine dokunmadan çekimler yapıldı. Sadece ton, kontrast ve bazen minimal kırpma gibi düzeltmeler kullanıldı. Sonuçta ortaya gördüğünüz ve halen üzerinde çalışmaya devam ettiğimiz bu proje çıktı.”
*******************************************
Nihan Güneş: “İnsan orada manevi huzur hissediyor”
Nihan Güneş de fotoğrafçılığa hobi ile başlayan bir isim. Endüstri mühendisi ancak şu anda Girne Çalışma Dairesi’nde devlet memuru. Küçük yaştan bu yana fotoğrafçılığa ilgi duyduğunu söyleyen Güneş, özellikle annesi ve teyzesinin merakı sayesinde fotoğrafçılığa olan ilgisinin bu günlere taşındığını ifade ediyor.
“Fotoğraflardaki insanların şimdiki halleri ile geçmiş kıyaslamalarına bakıp aradaki zamanı gösteriyor oluşlarına duyduğum hayranlık beni bu günlere taşıdı. Kendime büyüdükçe makineler aldım. Hatıra fotoğrafları çekmeye başladım. İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde okurken fotoğrafçılık kulübüne üye oldum. Dört yıl bu böyle devam etti. Orada fotoğrafta tekniği ve sanata yaklaşımı öğrendim. Sunumlar izledim. Fotoğraf güzel bir hobi olarak beynime kazındı. 2014 yılında KIFSAD’a üye oldum. O günden bugüne de kendimi geliştirmek adına tüm aktivitelere katılıyorum.”
TARİKATI FOTOĞRAFLARLA ANLATMAK
Dernek ve en son hayata geçirilen belgesel fotoğrafçılığı çalışması hakkında da bilgi veren Güneş, yaptıkları çalışmaları detaylandırıyor.
“Kıbrıs Fotoğraf Sanatı Derneği olarak pek çok güzel projeye imza attık. Bu projede ise tamamen belgesel fotoğrafçılığa yoğunlaştık. Dernekten on fotoğrafçı arkadaşımızın sekiz ayrı proje ile ortaya çıkarmış olduğu bir belgesel fotoğraf projesi çalışmasından bahsediyoruz. Belirli bir proje konusu üzerine yoğunlaşarak seçtiğimiz konuyu araştırarak planlı şekilde seçimlerimizi gerçekleştirdik. Elbette burada eğitmenimiz İsmail Gökçe’den de yardım aldık. Kendisi de zaten bu alanda uzman bir isim. Bizim projemiz Şeyh Nazım Kıbrısi ve Nakşibendî Tarikat’ıydı. Projemiz Şeyh Nazım öldükten sonra hayata geçti. Öncelikle tarikatın nasıl oluştuğunu araştırdık ve bu günlere nasıl geldiğini öğrendik. Daha sonra ise konuyu fotoğraflarla anlattık.”
Projeyi hayata geçirmek için katıldığı törenlerden manevi anlamda çok etkilendiğini anlatan Güneş, onlarla birlikte dua etmenin huzurunu da yakalama şansına sahip olduğunu söylüyor.
“Projeyi hayata geçirirken gözlemlediklerimden çok etkilendim. O an onların hissetliklerini fotoğrafa yansıtmak için onlar gibi düşünüp hissetmem gerekti. Bir ara makineyi bırakıp onlarla dua ettiğim zamanlar da oldu. Manevi huzuru insan orada hissediyor. Elbette orada profesyonel anlamda bir şeyler yaptığımı da unutmadım. O doğru ve en güzel anı yakalamak için fotoğraflar çekmeye devam ettim. Onlar da bir süre sonra zaten varlığımı unuttu. Beni de kendilerinden biri gibi düşündüler.”
“İLGİ UYANDIRDI”
Hayata geçirdikleri proje ile bende çok ilgi uyandırdıkları gibi fotoğrafı gören farklı insanlarda da benzer duygular canlandırdıkları bilgisini Nihan Güneş’ten alıyorum.
“Bu güne kadar çekinceleri olan ve Nakşibendi Tarikatı’na gitmeyen ya da dergâhını bilmeyen insanlarda bile sergide gördükleri fotoğraflarımız çok ilgi uyandırdı. Şahit olduklarının ardından bu konuyu ve insanları çok merak edenler oldu. Tarikatı fotoğraflarla görmek insanlarda daha bir ilgi uyandırdı. Bu anlamda da topluma katkımız olduğunu düşünüyorum.”
Tarikat konusunda yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği bilgileri de bizimle paylaşan Güneş, aslında bildiğimizi sandığımız bir konuda ne kadar az bilgi sahibi olduğumuzu da ortaya çıkardı.
“Asıl adı Mehmet Nazım Adil El Kıbrısi El Hakkani olan Şeyh Nazım Kıbrısi 1922 yılında Larnaka’da doğdu. Anne tarafından soyu Kaytazzade Mehmet Nazım Efendi ve Mevlevi Tarikatı kurucusu Mevlana Celalettin Rumi’ye, baba tarafından ise Kadiri Tarikatı kurucusu Abdilkadir Geylani’ye dayanmaktadır. Kıbrıs’ta orta eğitimini tamlamasının ardından İstanbul Üniversitesi’nde okurken Nakşibendi Şeyhi Süleyman Erzurumi’ye bağlandı. Nakşibendilik konusunda kendini geliştirdi. Şam’a giderek Şeyh Abdullah Danistani’ye bağlandı. 1973 yılında Dağıstani’nin vefatı ile onun yerine geçti. İnsanlara tasavvuf öğretisini yaymaya başladı. Daha sonra Kıbrıs’a yerleşerek Lefke’de dergâh olarak kullanılan evinin kapılarını herkese açtı. Tüm dünyadan onu ziyarete gelenler oldu. 92 yaşında hayata veda ederken Kıbrıs dendiğinde akla gelen ilk isimlerden oldu. Hala Lefke’de sürekli ikamet eden dervişler ve sürekli ülkeye ziyarete gelen müritleri bulunmaktadır.”