1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Franko diktatörlüğü öncesi ve sonrasında İspanya’daki savaş suçlularının hayatı...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Franko diktatörlüğü öncesi ve sonrasında İspanya’daki savaş suçlularının hayatı...”

A+A-

Daniel Morente/Balkan Diskurs

***  31 Mart 1994 tarihinde Jose Leon Ramirez Reina, İspanya’nın güneyinde bir hastanede kalp yetmezliğinden vefat etmişti. 87 yaşındaydı... Daha önce Madrid ve Sevilla’da yaşamıştı, burada La Carlina adlı çok lüks bir villa sahibiydi... Bu fillada elit partiler veriyor ve zengin sanat eserleri kolleksiyonunu sergiliyordu. Ramirez Reina, İspanya’ya farklı bir kanaldan gelmişti. Danimarka ve Norveç üzerinden Almanya’dan kaçarken Mayıs 1945’te İspanya’nın San Sebastian kıyılarına uçağı düşmüştü...

***  İspanya’ya ayak basmadan önce Jose Leon ismiyle bilinmiyordu, adı Leon Degrelle idi. Belçikalı bir politikacıydı ve Reksist Partisi kurucusuydu. Bu faşist bir partiydi... İkinci Dünya Savaşı esnasında Naziler’le işbirliği yapıyor ve Valonlar Birliği’nde savaşıyordu. Degrelle uçağını düşürürken, Belçika’da kovuşturmaktan kaçmaktaydı çünkü vatana ihanetle suçlanmaktaydı... 1941 yılında Nazi Almanyası’na bağlılık yemini etmiş olduğu için ölüm cezasına çarptırılmıştı. Belçika yetkilileri, İspanya’dan onun iadesini istediler fakat bu hiçbir zaman gerçekleşmedi.

***  Pek çok diğer Nazi siyasi liderleri ve faşist işbirlikçileri de savaş sonrası Franko İspanyası’na kaçmışlardı... Onyıllar boyunca General Fransisko Franko bu savaş suçlularını korumuş ve onlara memleketlerine iadeye karşı güvenli bir sığınak sağlamıştı. Ne tuhaftır ki bu diktatörün ölümünden ve İspanya’nın siyasi geçiş sürecinden sonra da bu yasal korumada pek değişiklik olmadı.

***  Hırvat diktatörü Ante Paveliç, faşist Ustase hareketini kurmuştu Hırvatistan’da, 1929 senesinde ve o da savaştan sonra İspanya’da saklanacaktı. Paveliç, 1941 ile 1945 yılları arasında Nazi Almanyası ve faşist İtalya’nın işgal etmedikleri Yugoslavya’nın çeşitli bölgelerinde oluşturulmuş kukla bir devlet olan “Bağımsız Hırvatistan Devleti”nin (Nezavisna Drzava Hrvatska – NDH) yöneticisiydi. Paveliç, 1957 ortalarında İspanya’ya ayak basmıştı. Paveliç önce Arjantın’e gitmiş ve bunun için Adolf Eichmann ve Josef Mengele gibi önde gelen Nazi savaş suçlularının Latin Amerika’da saklanmak için kulandıkları kaçış yollarından birini kullanmıştı...

***  Ustase’nin lideri, evinin önünde bir suikast girişimi ardından Arjantin’den İspanya’ya kaçmıştı... Bu suikast girişimini İkinci Dünya Savaşı esnasında bir partizan olarak savaşmış olan Karadağlı bir Sırp olan Blagoye Jovoviç gerçekleştirmişti... Bu suikast girişiminden yara alarak kurtulan Paveliç, iki sene sonra ölecekti çünkü aldığı yaralar hiçbir zaman tam olarak iyileşmemişti.

***  Bir de Vyekoslav Luburiç’in durumu var ki kendisi Ustase’nin generallerinden birisiydi – 1941 ile 1945 yılları arasında “Bağımsız Hırvatistan Devleti”ndeki toplama kampları ağından sorumluydu, bunlar arasında ünlü Jasenovaç imha kampı vardı ki burada 150 binden fazla Sırp, Yahudi, Roman ve Boşnak Müslüman vahşi biçimde öldürülmüştü...

***  Luburiç, Hırvatistan’dan 1949 yılında Katolik Kilisesi koruması altında Fransisken bir rahip kılığında İspanya’ya gitmişti. 1969 yılında kişisel asistanı tarafından öldürülmeden önce orada kalmıştı... Bazıları bunun Troçki’nin öldürülmesinden feyz alan Tito’nun organize ettiği bir intikam eylemi olmuş olabileceğini iddia ediyor. Başkaları ise bunun faşist Ustase’nin ülke dışına kaçmış liderleri arasında siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle düzenlenmiş bir iç operasyon olduğunu anlatıyor.

***  Hem Paveliç, hem de Luburiç, diğer faşist suçlular gibi kendi ülkelerinden kaçmışlar ve diktatörlük peçesi altında ölmüşlerdi... Haziran 1977’de genel seçimlerle ve 1978 Anasası’nın kabul edilmesiyle demokrasi yeniden resmi olarak tesis edildikten sonra, Degrelle gibi uluslararası savaş suçlularının yanısıra, diktatörlüğün baskıcı sisteminin parçası olan pek çok İspanyol’un da ülkede yaşamasına izin verilmişti... Bunun neden böyle olduğunu anlayabilmek için İspanya’nın şiddet dolu geçmişiyle nasıl yüzleştiğini ya da yüzleşemediğini analiz etmek gerekiyor. Bu geçiş süreci esnasında ve sonrasında İspanyollar hem 1936-39 İç Savaşı’yla, hem de Franko rejiminin kendisiyle uzlaşmak zorunda kalmışlardır.

sayfa-12-madridde-franko-rejiminin-kayip-ettigi-insanlarin-gomu-yerlerinin-bulunmasi-talebiyle-yapilan-bir-gosteri.jpg

Madrid'de Franko rejiminin kayıp ettiği insanların gömü yerlerinin bulunması talebiyle yapılan bir gösteri...

***  İspanya’da geçiş sürecinde uzlaşıya varılan sessizlik anlaşması, Antonio Gonzales Paçeço (halk arasında Billy el Nino yani Billy the Kid olarak biliniyor) gibi milli suçluların da yeni demokrasi koşulları altında barış içerisinde ve hiç hesap vermeksizin hayatını sürdürmesine neden oldu. Gonzales Paçeço 1970’li yıllarda siyasi-sosyal bir birliğin önemli bir üyesiydi... Franko’nun totaliter rejimine karşı çıkan düzinelerce yurttaşı sorgulamış, onlara işkence yapmış ve bu insanları terörize etmişti... Bu sessizlik anlaşması, milli bir “unutma hakkı”yla gerekçelendirilmiş ve böylece Franko diktatörlüğü esnasında devletin işlemiş olduğu suçlara ilişkin siyasi insiyatiflerin uygulanması durdurulmuştur.

***  Böylece Franko rejimi altında hayatlarını kaybetmiş olanların ve acı çekmiş olanların gerçeği bilme ve hatırlama hakları da bir kenara atılmıştır. Oysa başka ülkelerde bu hak vardı... Örneğin 1994’te soykırım yaşayan Ruanda’da, 1991-2002 yıllarında iç savaş yaşayan Sierra Leone’de ve 1977-1983 yıllarında Milli Yeniden organizasyon Süreci’ni yaşayan Arjantin’de... Öyleyse sorulması gereken soru, bu tür bir sessizlik anlaşmasının etkilerinin ne olduğu şeklindedir...

***  Öncelikle Franko rejimin kurbanlarına yönelik herhangi bir tazminat sözkonusu olmamıştır, kurbanların bu konudaki çağrılarına karşın... CTXT çevrimiçi medyada yayımlanan makalesinde, “Billy: İşkence, Dokunulmazlık, Sessizlik (2020)” başlıklı yakın geçmişte yayımlanan belgesel filmde yer alan ve bizzat Billy el Nino’nun kurbanlarından biri olan Jose Luis Uriz İglesias şöyle diyordu: “Bu belgeselde yer alan insanlar yalnızca gerçeği bilmeyi, hatırlamayı, adaleti ve tazminatı talep ediyor, böylece yaşadıklarımızın unutulmasını engelleyebileceğiz ve halkımızın kollektif belleğini güvence altına alacağız – bu suçları işlemiş olanların yargılanmasını ve bize tazminat ödenerek liderlerimizin ve toplumumuzun çekmiş olduğumuz acıları kabul etmelerinin sağlanmasını istiyoruz...”

***  Uriz İglesias, genç insanların bu filmi görmelerini istiyor, böylece 50 yıl önce İspanya’da neler olduğunun farkına varabilecekler... Uriz İglesias gibi insanlar için geçen zaman otomatik biçimde iyileşmeye yol açmamış, bu konuda hala yapılması gereken çok şey var. Bu konuda yardımcı olmaya çalışan sivil toplum örgütleri de bulunuyor. Örneğin Tarihsel Belleği Geri Kazanmak İçin Dernek, Gonzalez Paçeço’nun ölümünden sonra dahi polis tarafından kendisine verilen onur belgelerinin ve madalyaların geri alınmasını sağlamış.

***  Tarihçi Lourdes Herrasti tarafından yürütülen bir araştırmada ise tüm İspanya çapında bu dönemden 114 bin kimliklendirilmeden defnedilmiş “kayıp” şahsın bulunduğunu ortaya koydu... 2000 ile 2018 yılları arasında 743 kazı yapılırken, toplu mezarlarda toplam 9 bin 9 “kayıp” şahıs bulunmuş ancak sevdiklerinden geride kalanların bulunmasını bekleyen binlerce aile var hala... Böylesi büyük sayıda “kayıp” ise devlet fonları ve desteği olmaksızın bu kalıntılara ulaşılamayabileceği manasına geliyor.

***  2012 yılında “Partido Popular” sağ siyasi hükümet partisi, bunu bildiği için Tarihsel Hatırlama Yasası’nın bütçesini kısmış – bir önceki hükümet tarafından çıkarılan bu yasa, Franko rejimi ve savaş kurbanlarının haklarını tanıyıp garanti altına almayı öngörüyordu oysa... Toplu mezar kazıları ve bulunan kayıpların kimliklendirilme süreci de bu yasa altında yapılmaktaydı...

***  Bazı “kayıp” şahıslardan geride kalanların hiçbir zaman bulunamayacağı noktası bir yana, bu konuda olumlu haber şimdiki daha soldaki hükümetin bu yasayı yeniden ele alıyor oluşu ve bir kez daha buna fon yaratma girişimi... Yeni hükümet, sivil toplum örgütleriyle birlikte anılaştırma ve yeniden uzlaşma konularında çalışmak istiyor. Kaydedilmesi gereken bir diğer başarı da Ekim 2019’da “El Valle de los Caidos”ta yapılan Franko’dan geriden kalanların çıkarıldığı kazı – bu Katolik bazilikası, Madrid yakınlarındaki tepelerde onun için yapılmıştı...

***  Onyıllar boyunca bu konuların hiç ele alınmayışı, tarihsel revizyonizme giden yolu açmış ve İspanyol faşistlerin savaş esnasında ve savaş sonrasında işlemiş olduğu suçların inkarına neden olmuştur. Bunu kısmen körükleyen yeni bir aşırı sağ siyasi parti olan Vox’tur – onlar Kongre’de üçüncü milli siyasi güç olarak boygöstermişler... Ancak aşırı sağ ve geleneksel muhafazakarlar da “Zaten kapanmış yaraları yeniden açma” olarak görüyor bu süreçleri ve onlar da buna karşı çıkıyorlar. Bu tartışmanın odağında Tarihsel Hatırlama Yasası vardır ve bu yasa konusunda siyasi partiler ideolojik olarak bölünmüştürler.

***  Bu tartışmanın bir diğer sonucu da İspanyol yetkililerin ülkenin tarihi geçmişiyle yüzeşme konusunda siyasi bir kararlılıktan yoksun olmalarıdır. Diktatörlüğün son aermesinden bu yana geçen sürede askeri ve yargı düzeyinde kurumsal değişikliklerin yapılmaması da, Degrelle ve Gonzales Paçeço gibi pek çok kişinin yeni demokraside özgürce yaşamalarına ve milli yetkililer tarafından hiçbir zaman tutuklanıp sorgulanmamalarına yol açmıştır. Bazı devlet yapıları Franko diktatörlüğünden miras kalmış ve onların herhangi bir suçtan ötürü suçlanmalarını engellemiştir, bunlar ayrıca geçiş dönemi prensibi olan “unutmak için affet” prensibinden de yararlanmışlardır.

*** El Confidencial adlı dijital İspanyol gazetesine bir röportaj veren tarihçi Ana Avila, “Don Juan de la Carlin: Leon Degrelle’nin Gizli Yüzü (2008)” başlıklı belgesel filme de katılmıştı... Bu röportajda “Franko devrinde pek çok kişi “Don Juan”ın (Degrelle) gerçek kimliğini ve gerçek geçmişini bilmiyordu ancak yıllar sonra geçiş sürecinde Leon Degrelle adı tekrardan ortaya çıkmaya başlamıştı” diye anlatıyor.

***  1983 yılında popüler İspanyol dergisi İnterviu’yla röportajında bu savaş suçlusu bizzat kendisi faşist geçmişini ve Hitler’e yönelik hayranlığını itiraf etmişti, bunları açık etmenin o kadar da önemli olmadığını biliyordu çünkü herhangi bir hukuki kovuşturmaya uğramayacağından emindi...

***  Tüm bunlar kimse için sürpriz olmamalı... Eğer İspanyol siyasi liderleri kendi ülkelerinin travma yüklü geçmişiyle yüzleşmek için ne siyasi iradeye, ne de ahlaki güce sahip değillerse, o zaman İspanya dışındaki yabancıların işlemiş olduğu suçlar hakkında ne söyleyebilirler ki? Ne yazık ki bunun sonucu, bu suçluların İspanya’da koruma altında, sessiz sedasız yaşadıkları ve hayatlarının geri kalanı boyunca dokunulmazlıktan yararlanmaları olmuştur...

https://balkandiskurs.com/en/2021/02/19/war-criminals-in-spain/

(BALKAN DİSKURS’ta Daniel Morente’nin yazısını özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ).

foto-032.jpgİspanya'da iç savaş esnasında öldürülenlerin topluca gömüldüğü bir toplu mezar kazısında bir kayıp yakını... Yer Malaga, İspanya...

Bu yazı toplam 1102 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar