“Futbolun savaşı yendiği gün…”
Haralambos Rossides
Kimine göre sorumlu Almanlar, kimine göre İngilizler, Fransızlar, Belçikalılar hatta Kanadalılardı. Savaşın ilk dört ayı içinde yüzbinlerce insan öldü veya yaralandı.
İki tarafın arasında doğa ve bir ölü bölge vardı. Zaman zaman yükselen beyaz bayrak, iki tarafın ölü ve yaralılarını toplamaları için birbirlerine zaman tanıyordu.
Bazılarının söylediğine göre, herşey İngilizce bilen bir Alman askerin cephenin karşısına geçmeyi başarmasıyla başladı. Uzun ve ateşli bir tartışmadan sonra nasıl olduysa İngiliz tarafından şarkılar yükselmeye başlamış. Cephedeki psikolojik hava birden bir kutlamaya dönüşmüş. Yirmi dört saatliğine ateşkes ilan edilmiş ve sadece beyaz bayrak çekilmişken girilebilen ara bölgede iki taraf futbol oynamışlar.
Dal parçaları, taşlar ve miğferlerini kullanarak derme çatma kaleler kurdular. Saman dallarını boş tenekelere sararak futbol topu haline getirdiler.
Ortaya çıkan bu dayanışma ve birliktelik duygusu, savaş makinesini bir süreliğine de olsa durdurmuştu. Silahlar susmuş ve farklılıklar bir kenara bırakılmıştı. İki taraf şimdi futbolun ortak dilini konuşuyorlardı.
Savaş cephesinde beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bu kutlama havasından memnun olmayanlar sadece komutanlardı. Bu eğlence, savaş ve kahramanlık duygularına tamamen zıttı. Kendilerini köşeye itilmiş hissetmişlerdi. Herkese cephelerine dönmelerini söylemişler fakat onları pek dinleyen olmamıştı. Söylenenlere göre aralarında bir İngiliz yüzbaşı ve bir Avusturyalı general vardı. İngiliz yüzbaşı “İyi Alman ölü Alman” diye bağırmış, Avusturyalı general de “Almanlar üstün ırktır” demişti. Avusturyalı generalin ismi Adolf’tu.
Manzara ertesi gün değişmişti. Kısa ateşkes sona ermiş ve iki taraf dört yıl sürecek kanlı bir savaşın içine sürüklenmişti.
Savaşın şiddet ve korku ortamı içinde bile, özelde futbol ve genelde sporun uluslararasında dostluk duygularını geliştirebileceği İkinci Dünya Savaşı’nda geçen bu örnekte açıkça görüldü. Futbol ve sportif aktiviteler, farklı gruplar arasında diyalog, işbirliği ve ortak yaşamı teşvik edebilir. Sonunda skorlar ne olursa olsun.
Yüz yıl kadar sonra, kuyularında hala insan kalıntıları bulunan, “insan hakları” ifadesinin ağızlardan düşmediği, siyasilerin yolsuzluklarının gözönünde olup yine de dürüstlük ve hukuktan bahsettikleri bir adada, “düşman” takımda futbol oynamak isteyen bir adam kendini ansızın fırtınanın ortasında buluverdi.
Neden nefreti ve farklılıkları bir kenara bırakmıştı? Neden yıllar boyu kendisine öğretilen hikayeleri ve senaryoları reddetmişti?
Onu affetmeyenler, bizim aramızda yaşayan “Avusturyalı generallerdir”.
Kaç yıl geçerse geçsin, her zaman yarattıkları nefret dünyasını tehdit eden her şeye karşı olacaklar. Çünkü onlar cephelerden, ara bölgelerden ve ölümden beslenirler.
(Haralambos ROSSİDES – EKİM 2014)